Dinsiz Muhafazakârlaşma Mı?

Yayın: 07:59 - 30.07.2012
Güncelleme: 07:59 - 30.07.2012

Çok uzun yıllardır Türkiye’de dindarlık ve muhafazakârlık tartışmaları hemen her kesimde süregelmektedir. Geçenlerde Zaman Gazetesinde yayınlanan bir araştırma bu meseleye öylesine farklı bir boyut getirdi ki kendini sorumlu hissetmeleri gereken birileri, tarikatlar, cemaatler, vakıflar ve en önemlisi dini referans aldığı iddia edilen iktidar ve tabii ki diyanet,  oturup düşünmeli ve bizler nerede hata yapıyoruz ki toplum dinin emirlerini uygulamaktan uzaklaşıyor. Diye kendilerine sormalıdır?

 

Araştırma ile ilgili gazete “Dinsiz Muhafazakârlaşma mı?” başlığını tercih etmiş. Araştırma 2000 yılından bu yana Türkiye’de kendisini dindar olarak tanımlayanların oranının yüzde 81 ile hiç değişmediğini belgeliyor. Fakat ibadetler noktasında işin şekli değişiyor ve düzenli namaz kılanların oranının yüzde 32’den yüzde 29’a, düzenli oruç tutanların oranının ise yüzde 65’ten yüzde 50’ye düştüğü görülüyor. Buna paralel olarak dinî inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranının da yüzde 72’den yüzde 69’a düştüğü tespit ediliyor.

 

Sonuçta; Türk toplumunun, kendini dindar ve muhafazakâr olarak tanımladığı ama dini pratiklerin uygulanmasının gittikçe azaldığı net olarak ortaya çıkıyor.

 

Burada var olan sorun; insanların ibadet etmediği halde kendini dindar olarak tanımlayabilme ve bunu normal olarak kabullenebilme yanılgısıdır.  Bu noktada şunu belirtmeliyim ki dinimizde dindarın zıddı dinsiz değil, dinini iyi yaşamayandır. Bizim Erzurum’da bu tip insanlara “dini gollik” derler ve bence bu doğru bir tanımlamadır.

 

Bu araştırmayı sosyologlar, ilahiyatçılar, psikologlar, siyasiler ve dini önderler çeşitli şekillerde yorumlayabilirler ve hatta buradan kendilerine çıkarmaları gereken payları çıkarabilirler ve dilerim bunu yaparlar da bizler de nerelerde ne gibi hatalarımız var görürüz.

 

Ama ortada bir gerçek var insanlar dini kendi ölçülerine göre belirlemiş, dinin emirlerini ve gereklerini kendi hayatlarına göre uyarlamış durumdalar. İnsanların nefsani duyguları, dünya bağlılığı, dünya korkusu dini hayatlarını dünyaya göre ayarlamalarını emretmekte ve insanlar da buna uymaktalar.

 

Sonuçta insanı yaratan, dini gönderen ve yaşanılması gereken hayat tarzını belirleyen Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, dini yaşama, algılama şeklinin insanların kendi kafalarına göre oluşturdukları bir din modeli ortaya çıkmaktadır.

 

Gazetenin yaptığı araştırma namaz kılma, oruç tutma gibi dinin olmazsa olmazlarını yerine getirenlerin azaldığını göstermekle birlikte bunun nedenlerini ortaya koymadığı gibi daha acı bir gerçek olan ibadetlerini yerine getirdiği halde hala dünyaya tapınanların, hiçbir şekilde dünyevi yaşam tarzından vazgeçmeyen insanların sayısını tespit etmemektedir.

 

Geldiğimiz nokta ortadadır; bu toplumdan hangi argümanlara dayanarak oy aldıkları ortada olan siyasiler bugünlerde insanların bangır bangır müzik eşliğinde teravi namazı kılmalarına sebep olmaktadırlar. Yine aynı gafiller, Kur’an ayı olan ramazanı eğlenceye boğmuş, ramazanın maneviyatını şarkıcı konserleriyle ortadan kaldırarak zaten her şeye hazır, eğitimsiz, maneviyatı eksik insanları da iyi bir şey yaptıklarına inandırmışlardır. Bütün bunları sadece ramazan ayı için değil dini ve sosyal hayatımızın her anında, her ayında farklı şekillerde görebilirsiniz.

 

Sonuçta Zaman Gazetesinde sonuçları yayınlanan araştırma aslında hepimizin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Bizler kendi partimizin bir oy daha fazla alması için, cemaatimizin destekçilerinin, tarikatımızın katılımcılarının sayısının bir kişi daha artması için canla başla savaşır ve bununla kibre varan bir gurur duyarken iyi bir iş yaptığımızı sanıyoruz ama ne kadar yanıldığımızı,  insanları nereye ve neye sürüklediğimizi görmüyoruz.

Exit mobile version