Çocukluğumun ramazanları

Yayın: 10:43 - 12.08.2012
Güncelleme: 10:43 - 12.08.2012

Çocukluğum Pendik Gazipaşa Caddesi’nde geçti.  Gazipaşa Caddesi’nde bir dükkânımız, dükkânın arkasında da evimiz vardı. Kırık dökük de olsa o günlere ait yüzlerce hatıram var. Bu hatıralardan biri de bayramlardır.

Bayramlardan da; Ramazan Bayramı.

Pendik Doğu Mahallesi Lale Sokak üzerinde bulunan kapalı otopark ve civarı, bizim çocukluğumuzda boş bir arsaydı.  Ramazan günlerinde bu arsaya sirk gelir, bizde günün her saati o sirkte olurduk.

Bu günkü luna parklara benzeyen sirk, etrafı iptidai bir iki kalas ile çevrilmiş, koca bir gösteri alanıydı.

Sirkte; porselen tabak üzerinde duran kesik baş, ip üzerinde gösteri yapan cambaz, Kocaman bir silindirin yan duvarında motor bisiklet ile giden Kahraman motorcu, şapkasından tavşan çıkartan sihirbaz Mandırake, Akvaryum içinde sağdan sola dönüp dolaşan balık kız, orta oyunu sergileyen ibiş ve kavuklu vardı. Oklu kirpi, dev boa yılanı, ayı kocaoğlan diğer unsurlardı.

Biz hemen her akşam bu sirke giderdik.

İlk iş; kesik baştı. Başı görmek için çadıra girer inşaat kerestesinden yapılmış oturaklara oturudu. Oturduğumuz yerin tam karşısında bir masa vardı.  Masa üzerinde beyaz bir örtü, masanın tam ortasında porselen beyaz bir tabak. Tabak üzerinde de konuşan bir kız başı. Veriyornuz parayı, kız  falınıza bakıyor. Tabak üzerindeki baş, göz kırpıyor, gülüp, konuşuyor,

İkinci durak motorkros şampiyonu Kahraman’dı. On, on beş metre çapında dev bir silindir. Tabanından yere çakılmış dev bir fıçı gibi. İşte o şampiyon motor bisikletli 100-150 kilometre hız yapan motor ile silindirin zemininde ve yan duvarlarında tur atar, ellerini bırakır göğsünden Türk Bayrağı çıkarırdı.

İp cambazını kim seyretmez ki?  25-30 metre aralıkla yere çakılmış direk üzerine gerilmiş bir ip. İp cambazı  ise Metin. Cambaz Metin,yerden 10 metre yukarda  elinde 5-6 metrelik bir sırıkla ip üzerinde bir direkten öbür direğe gidiyor.

Şapka içinden tavşan, Ayşe Hanım’ın burnumdan altın, Kasap Çetinin cebininden yüzük çıkartan kim? Sihirbaz Mandıreke, bir çırpıda adınızı söyler. Aklınızda tuttuğunuz niyetinizi yorumlardı.  Kilitli sandığa erkek koyup kız çıkarmak onun marifetiydi. 

Ya balık kız! Bir akvaryum içinde bir sağa bir sola dönen balık kız hepimizin ilgisini çakerdi. Nasıl çekmesin ki başı insan başı, arkası balık kuyruğu olan hayvan ile insan karışımı bir yaratık.

Hepsini gördünüz mü? Şimdi sıra orta oyununda.  Orta oyununda,  o güne ait; siyaset,  moda,  şarkısı ya da bir öykü ele alınırdı. Her gün bir başka konu işlenir, seyircinin; sorması, sorgulaması sağlanırdı. Pamuk prenses’in nezaketi, Köroğlu’nun Bolu Beyine isyanı,  Karagöz-Hacıvatın hoş sohbeti,  Yunus Emre’nin Allah sevgisi, İbiş’in hazır cevaplılığıyla ülke değerleri anlatılırdı. Üç beş kişiden oluşan oyunlarda hem eğlenir, hem öğrenirdik.

Koca Ramazan böyle geçerdi.

Bugünkü gibi sokak iftarımız yoktu. Bahçedeki masa etrafına oturur, sokağımız süpüren çöpçü Hasan Abi, Hamal Nuh, Köpekçi Mehmet ya da Ayakkabıcı Maçir Amca ile birlikte oruç açardık. Çamaşırcı Ayşe, Yorgancı Nusret Abi  diğer misafirlerimizdi.

Peki ya şimdi? Varsa yoksa televizyon.

Sokağa çıkmak, hava almak, yürüyüş yapmak, sohbet etmek, çekirdek çıtlatmak, Uludağ gazozu içmek  yok.  Birlikte sohbet edip, çay eşliğinde kurabiye yediğiniz bizim gibi cap canlı adamlar gitti yerine,  kapalı kutu içindeki görüntü geldi. Samimiyet, vefa, sevgi, saygı gitti yerine menfaat geldi.

Gözümüz kör, kulağımız sağır. Sormak, sorgulamak kimin haddine? Para geliyor mu, sen ona bak.

Mustafa Telli

Mustafa Telli
Exit mobile version