4+4+4 Yeni Eğitim Sistemi yoğun tartışmalardan sonra uygulanmaya başlandı. Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, “yeni eğitim sistemine itirazlar pedagojik değil, ideolojik” diyor.
2012–2013 Eğitim Öğretim Yılı 17 Eylül’de okulların açılmasıyla başladı. 4+4+4 Yeni Eğitim Sistemi yoğun tartışmalardan sonra uygulanmaya başlandı. Yeni Eğitim Sistemini 18. Milli Eğitim Şurasında teklif eden ve karar haline gelmesini sağlayan sendika olan Eğitim-Bir-Sen ile yeni sistemi ve kamuoyunda tartışılan itiraz noktalarını konuştuk. Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ali Yalçın, “yeni eğitim sistemine itirazlar pedagojik değil, ideolojik” diyor.
– 4+4+4 yeni eğitim sistemi 17 Eylül itibariyle uygulanmaya başlandı. İsterseniz Yeni Sistem ile 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim sistemi arasındaki fark nedir sorusu ile başlayalım. Sizce eski sistemle yeni sistem arasında ne fark var?
Biri dayatma diğeri ise diretme ile geldi. 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim 28 Şubat’ta MGK kararlarıyla dayatıldı. 28 Şubat’ın, acı reçetesini kabul etmeyen ve pedagojik olmadığı için yıllardır direnen eğitimciler 18. Milli Eğitim Şurası’nda sendikamızın verdiği teklifi olumlu bularak karar haline gelmesini sağladılar. Demokrasimizin üzerindeki vesayetin kalkmasına paralel eğitimcilerde eğitimin üzerindeki vesayetin kalkması için direnmiş ve gereğini yerine getirmişlerdir. Çünkü 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim sisteminin dayatma gerekçeleri pedagojik değil ideolojikti. Bu gün 4+4+4 yeni eğitim sistemine karşı özellikle sol ve marjinal gruplardan gelen itirazlarda maalesef noktadandır. Yani pedagojik değil ideolojiktir.
BİRİ DAYATMA BİRİ DİRİLTME
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin getirilmesinin tek gerekçesi vardı o da Milli Güvenlik Kurulu’nun dayatmasıydı. Siyaseti dizayn edenler eğitim sistemini de dizayn etmeye kararlıydılar. Bunun için taşeron kullanmaları gerekiyordu. Siyasi taşeronluğu “siyasi hayatıma mal olsa dahi uygulayacağım diyen” zamanın Anavatan Partisi üstlendi. Halka karşı dayatılan 8 yıllık zorunlu eğitimin iki gizli öznesi vardı. Birincisi İmam Hatip Liselerinin orta kısmını kapatmak diğeri ise birinci adımın doğal sonucu olarak uzun vade de İmam Hatip Liselerine olan talebi bitirmekti. Türkiye’nin kaymağını yiyen elit kesim ile birlikte darbeciler, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle uzun vadeli siyasi program uygularken kısa vade de ise mevcut iktidarı uzaklaştırmak için akla hayale gelmedik baskılar yapmış ve devletin imkânlarını kullanarak milli iradenin temsilcilerini uzaklaştırmayı başarmışlardır.
Askeri bürokrasi bizzat yönetime geçmeyi değil yönetimi ele geçirmeyi seçmişlerdir. 80’den farklı bir yöntem denenmiş siyasi taşeronlar kullanılmıştır. Refah-Yol hükümetinin Başbakan’ına omuz vuranlar yeni kurdukları hükümetin Başbakan’ına omuz vermişler, omuz vermenin karşılığını da hazineyi hortumlayarak almışlardır. Bu kirli dönemde batık bankaların yönetim kurullarının her birinin başında emekli paşaların bulunması batık bankalarla 52 milyar doların çalınması da tesadüf değildir. Tıpkı, bugün Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun devlet bankalarının o günkü hesaplarını incelediklerinde 2.5-3 milyar liralık kredinin, yüzde 90’ının 20 holdinge paylaştırıldığı, bunların çoğunun da medya gruplarına ait şirketlerden oluştuğunun tesadüf olmadığı gibi. Bu saydıklarım ve saymakla bitmeyecek bir yığın kirlilik nasıl tesadüf değilse, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim dayatması da tesadüf değildi. Onun için darbeciler dayattı. Düzelmesi için 15 yıldır halk diretti. Müstağni ve mütekebbir bir edayla “1000 yıl sürecek” dedikleri dayatmalar, 15 yıl sonra tarihin çöp sepetine atıldı. Ekonomik ve siyasi tahribat 15 yıl içerisinde düzeltildi. Fakat eğitimdeki 15 yıllık kaybın faturası yakın gelecekte ödenecektir.
SİSTEM İHL’LERİ GÖZDEN ÇIKARMIŞTI
– Peki, 8 Yıllık Kesintisiz Zorunlu Eğitim Sisteminin en büyük yanlışı neydi?
Birincisi 69 aylık öğrenci ile 14 yaşındaki öğrenciyi aynı koridorda aynı ortak alanlarda eğitmeye kalkmasıdır. Her ne kadar yıllardır kabullenilmiş ise de bu son derece sakıncalı bir durumdur. Hiçbir eğitimci uyum çağındaki çocukla gelişim çağındaki çocukların aynı ortak alanları kullanarak eğitim yapmasının faziletlerinden bahsedemez. Bir diğer önemli nokta ise mesleki eğitimi öldüren bir sistemdi. İş adamlarının gazetelere tam sayfa verdikleri “Meslek Lisesi, Memleket Meselesi” ilanları boşuna değildi. İmam Hatip Liselerin alt yapısını ve kendisini hedef alan bir sistem olmakla birlikte, sistemin eğemem güçleri tarafından İHL’leri bitirme pahasına bütün mesleki eğitimi gözden çıkaran bir sistemdi.
ESNEK AMA ZORUNLU
– 18. Milli Eğitim Şurasında sendika olarak önerdiğiniz 4+4+4 yeni eğitim sistemi önerinizin mantığı neydi?
Bizim önerdiğimiz sistem 1+4+4+4 şeklinde 13 yılı içeren bir sistemdi. İlk bir ve son dört isteğe bağlı olmak şartıyla kesintili 13 yıllık bir eğitim öngörüyordu. İlk bir okul öncesini, birinci dört temel eğitimi yani ilkokulu, ikinci dört ortaokulu yani mesleğe hazırlığı, üçüncü dört ise hayata hazırlığı yani liseyi öngörüyordu. Çocukların psikososyal ve psikomotor gelişimlerini göz önünde bulundurarak ilk, orta ve liseyi bir birinden ayıran, farklı eğitim ortamlarında bir üst kademeye hazırlayan pedagojik bir yaklaşım kurgulanmıştır. İlkokul’dan yani temel eğitimden ve ortaokuldan sonra açıktan eğitime kapı aralayan, zamanla çağdaş dünyadaki home-schooling gibi esneklikleri bile tartışmayı gerektiren, halkın din eğitimi, hafızlık eğitimi gibi taleplerini de karşılayan esnek ama zorunlu bir eğitim sistemi kurgulanmıştır.
SİSTEM 4 YIL İÇERİSİNDE OTURUR!
– Şu an uygulamaya geçen 4+4+4 yeni eğitim sistemi ile sizin önerdiğiniz arasında fark var mı?
Elbette var. Okul öncesi talebimizin zorunlu kılınmayıp, alt yapı imkânlarına paralel teşvik edilme ile fiilen yerine getirilmiştir. Geriye kalan 4+4+4 kısmında ise son dört yani lise kısmı zorunlu kılınarak bizim önerimizin ötesine geçilmiştir. Lisenin de okul öncesinde olduğu gibi teşvik unsuru içermesi ama zorunlu olmaması şeklindeki talebimiz yerine, siyasi irade liseyi zorunlu eğitim kapsamına almıştır. Bunun ileride sakıncaları ile karşılaşılabilecektir. Açıktan okuma ile ilgili ikinci ve üçüncü dördü dışarıdan tamamlama seçeneği üçüncü dörtte verilmiş, ikinci dördün birinci yılı yani 5.sınıfta ise halkın önemli taleplerinden olan hafızlık için yönetmelikle esneme meydana getirilmiştir. Seçmeli din eğitimi talebimizde yerine gelmiştir. Müfredat yeni kurguya göre güncellenmekte ve kademeli geçiş ile sistemin 4 yıl içerisinde oturması planlanmaktadır.
BİZ UYARDIK AMA
-Eğitim-Bir-Sen olarak takip edebildiğim kadarıyla bazı eleştirileriniz var ve Bakanlığı eleştiriyorsunuz. Yanılıyor muyum?
Doğru, ama bizim eleştirilerimiz yıkmak amaçlı değil, daha düzgün yapmak amaçlıdır. Yeni eğitim sistemi ile ilgili ortalıkta dillendirilen itiraz noktalarının tamamı ile ilgili Eğitim-Bir-Sen olarak zamanında uyarımız mevcuttur. Bakanlık yeni eğitim sistemi ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmeden ve kapsamlı çalışma yapmadan önce biz sendika olarak “4+4+4 Yeni Eğitim Sistemi Ne Getiriyor, Neler Olmalı” başlıklı çalışmamızı kitap halinde yayımladık. Biz yayımladığımız çalışmada okula başlama yaşı ile ilgili 30 Eylül itibariyle 60-66 aylık öğrencilerin öz bakım becerileri gelişmediği için anaokullarına alınmasını, 66-72 aylık çocukların velinin isteğine bağlı olarak birinci sınıfa kabulünü, 72 aylıkların ise zorunlu kaydını önerdik. Fakat Bakanlık 60-66 aylıkların veli isteğine bağlı olarak kabulünü, 66-72 aylıkların zorunlu kaydını şart koştu. Eğer veli 66-72 aylık öğrencilerle ilgili okula göndermeme eğiliminde ise o zaman da doktor raporu şartı getirdi.
Tartışılan konulardan birisi budur ve bizde bu duruma itiraz ettik. Veliyi doktor raporuna yönlendirmek ve hastane kapılarında bekletmek doğru değil. Velinin isteğini esas alınız yok ısrarcıyız diyorsanız kendi kurumlarınıza güveniniz. Sınıf Öğretmeni-Rehber Öğretmen ve Okul Yöneticileri bu konuda en tecrübeli kişilerdir. Onlara havale ediniz dedik. 60-66 aylık öğrenciler öz bakım becerileri yeterince gelişmeyen çocuklardır. Şimdiye kadar anasınıflarına devam ettiler ve anasınıfları kuru sıra masadan ibaret değil. Tıpkı ev ortamı gibidir.
Azami 25 öğrenci bir sınıfa kabul edilir ve ayrıca anasınıflarında yardımcı personel çalışır. Yeterli derslik üretimi yapılmadı. Kalabalık sınıflara 40-50-60 kişilik sınıflara bu çocukları alırsanız sıkıntı olabilir dedik. Okulun lavabo ve benzeri ihtiyaç alanları bu çocuklara göre düzenlenemedi. Kısa sürede bunu yetiştirmekte mümkün değildi. Sembolik yapılan yerler istisna tabii. Bu itirazımız haklı bir itirazdı. 66-72 aylıkların 30 Eylül itibariyle zorunlu kaydının yapılmasına fırtına koparılmasını anlamak mümkün değil. 3 aylık bir öne alış sorun olmaz. Buradaki itiraz noktamız velinin doktor raporuna yönlendirilmesidir.
İŞTE İTİRAZLAR
-Başka itiraz noktalarınız oldu mu?
Personel eksenli uygulamalara itiraz ettik. 4+4+4 yeni eğitim sistemini uygulayacak olan ne Bakan, ne bakanlık bürokrasisi ne de siyasilerdir. Bunu uygulamaya koyacak olan öğretmene ve okul yöneticileridir. Moral ve motivasyonu en düzgün olması gereken kişiler bunlardır. Fakat gelin görün ki morali en bozuk insanlar öğretmenler haline geldi. Sebep, işçilik ve planlama hataları. Yeni eğitim sisteminde ilkokul 5. Sınıfın ortaokul kısmına kaydırılması 42 bin sınıf öğretmeninin ilk dört yıllık bölümde içerisinde değerlendirilmesini gerekli kılıyor. Zaten 13-14 bin ücretli sınıf öğretmeni çalışıyordu. Bu ihtiyacı, emekli olanların sayısını, sisteme dâhil edilen yeni öğrenci sayısındaki artışı dikkate aldığınızda kalan 15 bin civarında öğretmenin sorun yaşamaması için düzgün bir planlama gerekiyordu.
Biz bu konuda mezuniyet alanı ile uyumlu çalışmayan 40 binden fazla sınıf öğretmeninin alan değişikliğinin atama takvimlerinin önüne alınmasını, gerekirse yan alana geçiş hakkı verilmesini, yıllardır alanına geçmek isteyen öğretmenlere bu vesileyle fırsat verilmesini istedik. Bu durumda oluşacak yeni kapasitenin il dışı isteğe bağlı tayinler ile özür grubu tayinlerinde nefes aldıracağını işaret ettik. Bu olmadı. O zaman en azında 40 bin yeni öğretmen atamasından önce bunu açın dedik. Bu da olmadı. Şu an alan değişikliği takvimi uygulanıyor. Okullar kaçında başladı 10 Eylül’de. Yani birinci sınıfların uyum programı 10 Eylül itibariyle başladı. Birinci sınıfta şube alan sınıf öğretmeni öğrencilerle tanışacak ve ilk üç hafta sonrası öğretmen değişikliği olacak.
Bizim itiraz noktalarımız son derece yerindedir. 11 bin öğretmen özür grubundan yer değiştiremedi. Aileler parçalanmış durumda. Bir diğer ifadeyle aile bütünlükleri sağlanamadı. Bu konuda siyaset ve bakanlık dayak yedi. Sendika olarak sosyal taban örtüşmesi yaşamamızdan dolayı bize sitem edenler ve nasıl oluyor da bu kadar basit bir konu bu hale getiriliyor diyenler var. Bizde zaten burasını anlamadık. Bu konuda Bakanlık düzgün bir planlama yapamadı. İşçilik hatalarının faturası yeni eğitim sistemine kesiliyor. Bu gerçekten adil bir yaklaşım değil.
DİĞER SENDİKALAR NE DÜŞÜNÜYOR
-Diğer sendikaların itirazları da bu noktalarda mı?
Hayır, onların itiraz noktaları başka… Eğitim-Sen ve etrafında öbeklenenlerin itirazları İHL’lerin önünün açılması, İmam Hatip Ortaokulunun yeniden gelmesi, Seçmeli Din Eğitimi olarak Kur-an’ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı (Siyer) ile Temel Dini Bilgiler derslerinin gelmesi. Sistem TBMM’de yasalaşırken ortaya koydukları refleksler bu noktada yoğunlaşmış ama yetirince kamuoyu desteği bulamamışlardı. Fakat yeni eğitim sistemi hayata geçirilirken yapılan işçilik hataları onlara can suyu oldu. İtirazlarını kamufle ederek ortaya koyuyorlar. Bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyorlar. Eğitimin dinselleştirilmesine hayır çıkışlarımız halktan yeterli desteği görmüyor.
Öyleyse bu sisteme karşı olan kitleyi büyütmek ve halka mal etmek için okula başlama yaşı, ikili eğitim yapan okullarda yeni ders programı dolaysıyla okula giriş ve okula çıkış saatlerindeki sarkmalar, Bakanlığın ben bilirim havasıyla yaptığı hatalar dolaysıyla öfkelendirdiği öğretmenler, ilkokul ve ortaokul şeklinde ayırım nedeniyle okulu değişen ya da okul ile ev arası mesafesi değişen velilerin tepkiselliği, Bazı okulların İmama Hatip Ortaokuluna dönüştürülmesi, Yeterli alt yapı üretilmeden ilk okula başlama yaşında yapılan düzenleme dolaysıyla gelecek yük ve lisenin zorunlu olması dolaysıyla sisteme dahil olacak öğrenci sayısının artıracağı sınıf mevcutları gibi noktalarda oluşacak homurtuyu rüzgara çevirmek tek dertleri bu. Yani özetle getirilen eleştiriler sistemi pedagojik açıdan irdeleyen eleştiriler değil, idelojik açıdan geliştirilen tepkilerdir.
BU ADIMLAR DAHA ÖNCE ATILMALIYDI
– Sisteme giren öğrenci sayısında artış olduğu muhakkak… Türkiye’de sınıf mevcutları ortalamasını biliyorsunuz. Yeni öğrenci yükü dolaysıyla sınıf mevcutlarında bir artış söz olmadı mı?
Türkiye genelinde sınıf mevcutları ortalaması 31 öğrencidir. İstanbul, Doğu, Güneydoğu’da bazı yerlerde bu mevcutlar 40-45 arasındadır. Bu yıl bu sayılarda belli oranlarda artış olacaktır. Sadece ilkokula rutinin dışında 420 bin civarında öğrenci dâhil olmuştur. Bu her yıl başlayanın 1/3 fazlasıdır. Türkiye gelinde yüzde 50 okul ikili eğitim yapıyordu. İstanbul’da ise okulların yüzde 67’si ikili eğitim yapıyordu. İlkokula ve liseye yeni öğrenci kaydındaki artış ikili eğitim yapan okul sayısında artışa neden olmuştur. Geçen yıldan bu güne üretilen yeni derslik sayısı; bazı okul idarecilerinin fedakârlık yapıp odalarını sınıfa çevirmeleri dâhil 21 bin civarındadır. Bazı lokal bölgelerde derslik ihtiyacı artmış olabilir.
Biz bu konuda Bakanlığa okulların altındaki anasınıflarını çıkarmaları ve birkaç okul bulunduğu yerde uygun bir bina kiralaması ve butik anaokulları oluşturmasını, kazanacağı derslikler sayesinde sınıf mevcutlarını düşüreceğini ve “norm fazlası öğretmen olsunda bize gün doğsun” diyenlerinde elerini yalayacaklarını söyledik. Fakat bu konuda planlı bir çalışma yapılmadı. Okullar açılmaya 10 gün kala İstanbul’da okul bahçesi geniş olan yerlere prefabrik anaokulu yapma kararı alınıp anasınıflarına ayrılan dersliklerden faydalanma yolunda karar verilmiş. Geçte olsa aynı noktaya gelmemiz önemli ama bu adımlar önceden atılmalıydı.
İDEOLOJİK YAKLAŞIMLARA PRİM VERİLMESİN
-Artısıyla eksisiyle yeni eğitim sistemi başladı. Buradan Eğitim-Bir-Sen olarak ileteceğiniz mesaj nedir?
Öncelikle beklentim; sisteme ideolojik yaklaşanlara halkımızın, pragmatist yaklaşanlara ise bakanlığın prim vermemesidir. Bu sistemi uygulayacak olanları, imkânsızlıklar içerisinden yeni imkânlar çıkaracak olanların öğretmen ve okul idareleri, kısacası eğitim çalışanları olduğunun bilinmesi lazım. Bu noktadan hareketle morali bozuk, eli tebeşire gitmekte zorlanan öğretmenin gözlerinden ışıltı beklemek yanlış olur. Milli Eğitim bakanlığı başta olmak üzere, siyasi iradenin bütün temsilcilerinin reformist tavırlarla öğretmenleri örselememesi gerekir. Öğretmenler 666 Sayılı KHK ile ekonomik olarak örselendiler.
Empati kuramayan Bakanlık tarafından değersizleştirildikleri kanaati mevcut… Siyasilerin öğretmenleri itibarsızlaştırmaya çalıştığı yönündeki kanaat bütün öğretmenleri kuşatmış durumda. Benin bu konudaki istirhamım bütçe gerekçelerinin arakasına gizlenmeden ekonomik itibarın iadesi, “balım yoksa bal dilim var” anlayışı ile de moral ve motivasyonun artırılmasıdır. Bunu siyasetin “s”sinden anlamayanlar popülizm olarak görebilirler. Ama öğretmenler popülizm adına yapılan örselemelerin ne olduğunu bilecek ferasete mevcut, en birikimli kitledir. Bunu kimse aklından çıkarmamalıdır. 2,5 milyon kamu çalışanının 1 milyonu eğitim öğretim ve bilim hizmet kolundadır. Eğitim en önemli mesele, eğitim çalışanları ise en kalabalık gruptur. Eğitimin sorunlarına çözüm getirmek için klasik anlayışın dışına çıkmak gerekir. Eğitimde hafif bir uğultu, toplumda büyük bir gürültü demektir. Paydaş kuruluşların birikimini hafife almak ve sendikaları ücret sendikacılığı yapıyorlar diye sınıflandırmadan toptan karalamak son derece yanlıştır. Biz sendika olarak şimdiye kadar çözümlerimizle yükseldik. Yaptığımız sempozyum, panel, ulusal ve uluslararası kongreler, süreli bilimsel yayınlar, görüş ve önerilerle hep ışık tuttuk. Sorunun parçası değil, çözümün paydaşı olmaya çalıştık ve bunu da başardık. Başardıkça güçlendik, güçlendikçe de başarmaya devam ettik. Biz bu ülkeye sevdalıyız. Ne Kandil ne de Silivri ile duygusal bağımız hiç olmadı.
Milli irade dedik, ortak akıl dedik, hak dedik, özgürlük dedik. Çünkü sendikacılığı iyilikleri artırmanın ve kötülükleri engellemenin izdüşümü olarak gördük. Milletimiz ve medeniyetimiz için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Yeni eğitim sistemini önerirken aynı duygularla önerdik. Savunurken de aynı duygularla savunmaya devam ediyoruz. İnanmadığımız hiçbir şeyin peşine düşmeyiz. Milletimiz yeni sistem ile yeni sistemin uygulanmasında geçici olarak altyapıdan kaynaklı yaşanan sıkıntıları ayırt etsin isteriz. Sistem kademeli uygulandığı için 4 yıl içerisinde tamamen oturacaktır. Sorunsuz işlemesi için siyasi iradeye çok önemli görevler düşmektedir. Altyapıyı güçlendirmek ve eğitimcileri yanına almak gerekiyor. Onun için bir ana önce öğretmenlerin sorunları çözülmelidir.
Kaynak: Milat Gazetesi / 21.09.2012
İlgili Haberler
Başkan Yüksel, Kartal’ın Gelecek Vizyonunu Çiziyoruz
Tuzla Belediye Başkanı Eren Ali Bingöl, Her Zaman Vatandaşın Yanında
Maltepe’de ‘Başka Sinema’ gösterimleri başlıyor
CHP, hep aynı!
Hazreti Mevlana 571. Vuslat Yıldönümünde Anıldı
Uçan Türk Fatih Arda İpçioğlu Türkiye Kayakla Atlama tarihinin en iyi derecesini yaptı