Doçentlerin Mali Hakları Neden Ödenmiyor?

Yayın: 09:59 - 09.10.2012
Güncelleme: 09:59 - 09.10.2012

Doçenti unvanını alıp bu kadroya ataması yapılmayan yardımcı doçent, öğretim görevlisi veya araştırma görevlisi kadrosunda bulunan öğretim elemanları maddi noktada büyük hak kayıplarına uğramaktadır. Bu konumda bulunan öğretim elemanları, doçent ünvanını aldıkları tarihten itibaren doçentlere uygulanan ek gösterge üzerinden maaşlarını almaları gerekmektedir. Ancak üniversite rektörlükleri kanunlara aykırı işlem yaparak doçent ünvanını alan akademisyenleri mağdur ederek haklarını gasp etmektedir.

 

2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasasının 418 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik “Gösterge Tablosu ve Ek Göstergeler” başlıklı 5. maddesinde aylıkların hesabında bu yasaya ekli ek gösterge cetvelinde unvan ve derecelere göre belirlenen ek gösterge rakamlarının dikkate alınacağına hükmedilmiştir. 2914 sayılı Yasanın anılan 5. maddesinin 418 sayılı KHK ile değiştirilmeden önceki halinde kadroya atanma şartı aranırken anılan değişiklikten sonra kadro şartı aranmamakta, doçent unvanını almış olmak bu unvan için öngörülen ek göstergeden yararlanmak için yeterli bulunmaktadır.

 

Nitekim Danıştay 8. Dairesinin 2005/1605K, 2004/3876K sayılı kararında “2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasasının 418 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik “Gösterge Tablosu ve Ek Göstergeler” başlıklı 5. maddesinde, aylıkların hesabında ayrıca bu Yasaya ekli ek gösterge cetvelinde unvan ve derecelere göre belirlenen ek gösterge rakamlarının dikkate alınacağı hükmüne yer verilmiştir.
2914 sayılı Yasanın anılan 5. maddesinin 418 sayılı KHK ile değiştirilmeden önceki halinde kadroya atanma şartı aranırken anılan değişiklikten sonra bu şartın aranmadığı, dolayısıyla doçent unvanını almış olmanın bu unvan için öngörülen ek göstergeden yararlanmak için yeterli olduğu açıktır.

 

Bu durumda, doçent unvanını alan davacıya bu unvan için öngörülen ek gösterge üzerinden maaş ve buna bağlı mali haklarının ödenmesi yolunda yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka ve yasal düzenlemelere uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yönünde verilen Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.”

 

Üniversite Rektörlükleri, Danıştay kararı gereği; doçentlik ünvanını kazanan akademisyenlerin hak kayıplarını bir an önce telafi etmeleri gerekmektedir. Üniversiteleri hukukun işlemediği, hak ihlallerinin yaşandığı kurumlara çevirmek bilim anlayışı ile çelişmektedir.

 

Türk Eğitim Sen olarak, bütün üniversite rektörlerine tekrar çağrıda bulunuyoruz: Akademisyenlerin haklarını ihlal etmeye ve yok saymaya ilişkin hukuksuz işlemlerinize son veriniz. Üyelerimiz adına açılan davalar bir bir sonuçlanmaya başlamış bulunmaktadır. Nitekim son olarak Marmara Üniversitesinde bulunan bir üyemiz adına açılan dava kazanıldı.

 

İstanbul İdare Mahkemesine sendika avukatımız tarafından açılan davada, İstanbul 3. İdare Mahkemesi ESAS NO: 2012/147, KARAR NO: 2012/1429 ile aşağıdaki kararı verdi:

“Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesinde doçent unvanı ile yardımcı doçent kadrosunda görev yapan davacının özlük haklarının ödenmesi istemiyle 06.10.2011 tarihinde yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin… iptali istemiyle açılmıştır.

 

Dava konusu olayımızda, yardımcı doçent kadrosunda bulunan davacının doçent ünvanına sahip olduğu ve davalı idare bünyesinde doçent kadrosunda bulunan kişilerle aynı hak ve görevlerde bulunduğunun anlaşılması ve Danıştay Sekizinci Dairesinin yerleşik içtihatları ile sabit olduğu üzere 2914 sayılı Yasanın anılan 5. maddesinin 418 sayılı KHK ile değiştirilmesinden önceki halinde kadroya atanma şartı aranırken anılan değişiklikten sonra bu şartın aranmadığı, dolayısıyla doçent ünvanını almış olmanın bu ünvan için öngörülen ek göstergeden yaralanmak için yeterli olduğu anlaşılmaktadır.

Bu duruma göre, doçent unvanını alan davacıya bu unvan için öngörülen ek gösterge üzerinden maaş ve buna bağlı mali hakların ödenmesi, doçent kadrosuna atanamamış olsa dahi doçent unvanına bağlı olarak fiilen bu unvanın gerektirdiği işleri yürüttüğünden doçent unvanı için öngörülen ek göstergeden ve doçent unvanı için belirlenen döner sermaye katkı payı ödemelerinden yararlandırılması gerekirken aksi yönde tesis edilen davaya konu işlemde hukuka ve yasal düzenlemelere uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle mahkeme 29.06.2012 tarihinde işlemin iptaline oy birliği ile karar verdi.

 

Danıştay’ın ve yerel mahkemelerin olumlu kararlarına rağmen bazı üniversite Rektörleri, doçentlik ünvanını almış öğretim üyelerinin mali haklarını ödememekte ısrar ettiği ve hatta bireysel olarak açılıp kazanılan mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmediği sendikamıza yapılan şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Bu durum açıkça hukuku çiğnemek anlamına gelmektedir. Üniversiteler hukukun işlemediği ve çiğnendiği yerler değildir.  Danıştay’ın bu konudaki kararı açık ve kesin olmasına rağmen öğretim üyelerinin bireysel dava açmaya zorlanması da doğru değildir. Bu durum hem mahkemeleri fuzuli yere meşgul etmek, hem de Devleti maddi zarara uğratmak anlamına gelmektedir. Üniversitelerde üniversite Rektörleri adına yapılan bu haksız ve hukuksuz işlemlere bir an önce son verilmelidir.

Kamuoyunda tartışmaya açılan Yeni YÖK Yasa Tasarısı ile “Akademik unvanların üniversitelerde boş olan kadrolara göre verilmesi; kadro olmadan doçent unvanı verilmemesi” öngörülmektedir ki, böyle bir uygulamayı düşünmek bile akla ziyan bir durumdur. Öngörülen yeni düzenleme şu anlama gelmektedir: Bir öğretim üyesi ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar bilimsel çalışma yaparsa yapsın, kadro yoksa ömrü boyunca doçent olamayacaktır. Bu tek bir örnek bile Yeni Yükseköğretim Yasa Taslağının üniversitelerden ne kadar uzak olduğunun göstergesidir.

Öğretim üyelerinin kendi rektörünü ve dekanını seçemediği, özlük haklarının yok sayıldığı bir Yükseköğretim Yasa Taslağı üniversiteleri tahakküm altına almaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

 

M. Hanifi Bostan
Exit mobile version