Kifayetsiz Muhteris!

Yayın: 07:34 - 26.11.2012
Güncelleme: 07:34 - 26.11.2012

Kifayetsiz muhterisler; haddini bilmeyen, hududa riayet etmeyen, kendi kapasitesini değerlendiremeyen, eksikliklerini bilmeyen, niteliksiz olduğunu fark etmeyen veya bildiği halde kibrinden önemsemeyen, yaptıklarını ve kendilerini her zaman abartan insanlardır.

 
Kifayetsiz muhteris; karşısındaki nitelikli insanların yeteneklerini, becerilerini ve üstünlüklerini görmeyen, önemsemeyen veya yok sayan bu şekilde kendini her makam, her mevkie layık gören insanları en güzel tarif etme şeklidir.

 
Dunning-Kruger Etkisi de denilen bu olay bilginin getirdiği tevazuunun aksine, cehaletin, bilgisizliğin ve yetersizliğin kişinin kendine olan güvenini artırdığını ortaya koyar. Burada anlatılan kapasitesizliğin, yetersizliğin ve haddini bilmemenin insanda garip bir şekilde özgüven oluşturması ve hedeflerini elde etmesi açısından kişinin negatif tüm özelliklerini pozitife dönüştürmesidir.

 
Bizim çok güzel bir sözümüz vardır “Kişi kendini bilmek kadar arif olamaz”. Fakat mesleki veya siyasi yükselme bu durumun tam tersi olan insanlara daha açık ve daha rahat bir yol sunar ve kişi kendini bilemedikçe yükselir.

 
Kendini her şeye, her makama layık gören ve yaptığı her işte çok iyi olduğuna inanan kifayetsiz muhterisler her an, her yerde ve her şekilde kendileriyle, yaptıklarıyla övünür, haddi olmayan görevlere talip olur, davranışlarına hudut çizmeden her şartı zorlar ve her yerde ön planda olmaya çalışırlar. Üstelik bu durumu kendilerine hak olarak telakki ettikleri için bunu zekice bir davranış olarak nitelendirirler.

 
Gerçek bilgi, yetenek ve zekâ sahibi insanlar ise böylesi bir tavra giremedikleri ve alçak gönüllü davrandıkları için çoğu zaman geri planda kalırlar. Ortada bir gerçek vardır ki atama, seçme makamında bulunanların da çoğu bulundukları yere kifayetsiz olmalarına rağmen ihtiraslarıyla geldikleri için kendi yaptıkları atamalarda da gerçek bilgi yerine ihtirası tercih ederler.

 
İşte bu sebepledir ki ben, ben, ben diyen, gördüğü her şeyi ve hatta insanları bile sahiplenen, övülmeyi, alkışlanmayı, pohpohlanmayı bekleyen ve bunu bulamayınca da hırçınlaşan, çevresine düşman kesilen bir sürü insanı tepemizde görüyoruz.

 
Yaptıkları her şeyi her an başa kakan, ben yaptım, ben ettim diyerek sanki bir diyet isteyen, konuşmalarına “ben olmasaydım” diye başlayan ve her konuşmasında mutlaka kendisiyle övünerek insanlardan alkış bekleyen kifayetsiz muhterisler kendi hatalarından dolayı meydana gelen problemleri de başkalarının başına yıkarak hemen bir suçlu bulurlar.

 
Hâlbuki bizim geleneğimizde “İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir” diye özellikle makam sahiplerine ve de hepimize söylenmiş bir söz vardır.

 
Şimdi; her yerde ve her zaman makamsal veya siyaseten ortalığa düşenler, düşecek olanlar, bir yerlere gelmek için çabalayan, çabalayacak olan muhterisler Allah rızası için kendilerine baksınlar ve düşünsünler ben kifayetli miyim, yetenekli miyim ve becerikli miyim diye.

 
Gerçi bu konuda yapılan bütün çalışmalarda kifayetsizliğin ve özellikle ihtirasla birleşen kifayetsizliğin ilgili kişi tarafından görülemeyen, tespit edilemeyen bir hastalık olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle bu kişileri etrafında bulunan insanların ve özellikle onlara gerçekleri söylemeyen insanların uyarmaları gereklidir.

 
Kendilerini vazgeçilmez sanan, yaptıkları veya zaten dünya ile birlikte ülkemizde de oluşan her şeyi kendileri yapmış gibi insanların başına başına kakan ve hatta öyle ki insanlarda kendilerine teşekkür etme hevesi bile bırakmayan bu muhterislere söylenecek sloganlaşmış tek söz vardır; mezarlar kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur.

 

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version