Kötü Halin İyi Niyetine İnanılamaz!

Yayın: 08:35 - 25.03.2013
Güncelleme: 08:35 - 25.03.2013

Sanıyorum artık hepimiz ülkemizde sağlık hizmetlerinin ve sağlık eğitiminin girdiği dar boğazın farkındayız ki Başbakan ve emrindeki bakanlığın bazı konularda attığı adımlar bunu gösteriyor.

Öncelikle belirtmeliyim ki sağlıkta son on yılda meydana gelen dönüşümün milletimize getirdiği faydaları inkâr etmek veya görmemek için insanın insafsız, kör ve sağır olması gerekir.

Fakat bu arada yine bu dönüşümle birlikte hesapsızca yapılan bazı değişikliklerin ülkemiz ekonomisine, milletimize ve sağlık personeline getirdiği sıkıntıları da paylaşmak zorundayız.

İlk bakışta iyi görünmesine rağmen işin içinde olanları taraflı, tarafsız rahatsız eden, ürküten sağlık hizmetleri ve eğitimi alanındaki problemlerin büyümesinin, çözümsüz kalmasının ileriki yıllarda sorunun daha da derinleşmesine ve kördüğüm olmasına sebep olacağı aşikârdır.

Bu sorunların birkaç sebebi vardır;

Bunlardan birincisi; daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz sağlıkta kaliteli hizmetin, eğitimin ve araştırmanın ikinci plana itilmesine sebep olan performans sistemidir. Bu konuyu daha önce ele aldığımız için performansın ülkemizde sebep olduğu maddi, manevi tahribatı tekrar yazmayacağım. Neyse ki bu sistemin değiştirilmesinin gerektiği ve sebep olduğu zararlar, şimdilik, siyaseten açıklanamasa bile taraflı, tarafsız her mahfilde konuşulur hale gelmiştir.

İkincisi plansız programsız, yeterli hocası, kliniği, laboratuvarı olmadan açılan niteliksiz tıp ve diş hekimliği fakülteleridir. Bu yetersizliklerle açılan fakültelerden mezun olacak tecrübesiz, bilgisiz ve mesleki pratiği yeterince alamamış, kendini yetiştirememiş hekimlerin ülkemizde sağlık hizmetlerini hangi noktaya getireceğini ve halka nasıl hizmet vereceğini varın siz düşünün.

Üçüncüsü halka hizmet için değil de hekimleri dize getirmek amaçlı çıkarılan, bu nedenle bir türlü başarılı olunamayan Tam Gün Yasasının uygulanamamasıdır. Zaten, başarılı olunamadığı için her şey sil baştan yapılmış ve ne yazık ki on yıl öncesini aratan bir noktaya gelinmiştir.

Bu belirsizlikler doktor istifalarına sebep olmuş, Tıp, Diş Hekimliği Fakülteleri hastaneleri ve devlet hastaneleri kan ağlarken özel hastaneler, vakıf üniversiteleri emek sarf etmeden kazandıkları doktorlar sebebiyle bayram etmiştir.

Diğer taraftan çalıştığı üniversiteyi terk etmeyen, tercihlerini fakültelerine, hastalarına ve öğrencilerine hizmetten yana kullanan hocalar da yine aynı zihniyet tarafından çalıştıkları yerlerde, sanki niye buralarda kaldınız anlamında gitmediklerine bin pişman edilmiştir.  Bu hocalarımız, iyi niyetlerine ve hizmet aşklarına karşılık; artan iş yükü, hekimleri rezil bir ortama sokan performans sistemi, üst makamların asistan ve hocayı aynı kefeye koyarak para kazanın baskısı gibi mağduriyetlerle ödüllendirilmişlerdir. Bu son kalan hocalar da maddi, manevi sıkıntıları giderilmediği takdirde canını seven özele kaçsın demeye hazırlanmaktadırlar.

Bir diğer sorun, dayatılan performans sistemi sebebiyle eğitimin baltalanması ve ciddi yaralar almasıdır ki bu konuya da daha önceleri değinmiş, bütün meslektaşlarımız adına bir an evvel tedbir alınmasını istemiştik. Bilinmelidir ki ülkemizin sağlığının geleceği olan Tıp ve Diş Hekimliği Fakültesi öğrencileri inatla dayatılan performans sistemine kurban edilmişlerdir.

Sağlığın yaşadığı önemli bir sorun da özellikle üst düzey yöneticilerin geçmiş dönemleri öne sürerek doktorlar hakkında kullandığı dil ve bunun etkisiyle doktorların milletimizin gözünde değersizleştirilmesi ve hasta – hekim ilişkisindeki güven ve saygının kaybolmasıdır.

Mesela, biz doktorlar da kalkıp geçmişte bir sürü hata yapmış, ülkeyi sıkıntılara sokmuş başbakanlar ve bakanları öne sürerek şimdikileri suçlasak doğru olur mu?

Bu gelişmeler; Son on yılda sağlıkta yapılan çok büyük ve çok önemli atılımların önünü kapatmış, iyi niyetle çıkılan hizmet yolu yine hizmet yolunu açanların kendi hatalarıyla tıkanmıştır.

Bütün bunların ışığında;

Ülkemizde hasta memnuniyeti artmış gibi görünse bile “gerçek hasta” grubuna girenlerin çektiklerini sağlık personeli, kendileri, aileleri ve tabi ki Allah bilmektedir.

Olayın içinden gelen, olayları bire bir yaşayan hekimler olarak, bizler; halkını bu kadar önemseyen bir hükümetin sağlık hizmetlerini, sağlık eğitimini, sağlık araştırmalarını ve özellikle akademik camiayı bu kadar tahrip eden, baltalayan, hasta ve hastalıkları para, puan sistemine göre değerlendirmek zorunda bırakan hatalarda neden bu kadar direndiğini anlamakta zorlanıyoruz.

Özellikle sağlık eğitimin yapıldığı fakültelerin geçirdiği sarsıntılar, sorunlar ileriki yıllarda artarak topluma bu günden daha ciddi olumsuzluklar olarak geri döneceğe benzemektedir.

Evet; Sağlık personeli performans sisteminin tahribatı altında kalmıştır. Bu sebeple, hasta muayenesinde, reçete ve satılan ilaç sayısında rekorlar kırılıyor, ameliyat sayıları ürkütücü bir artış kaydediyor. Daha doğrusu sağlıkta sayısal olarak ileri ülkelerin önüne geçiyoruz ve ilk bakışta bu iyi bir şeymiş gibi gelebiliyor ve hatta bununla övünen kişiler bile olabiliyor.

Hâlbuki tam tersi; hasta sayımız ve hastalıklarımız çoğaldı, çok muayene oluyoruz ama tedavi olamıyoruz ve bu nedenle de hastanelerden çıkamıyoruz. Bizden yaşlı toplumlara oranla genç nüfusumuza rağmen çok daha fazla doktora gidiyoruz, ilaç kullanıyoruz ve bütün bunlar ne kadar hastalıklı ve sağlıksız bir topluma dönüştüğümüzü gösteren rakamlar olarak karşımıza çıkıyor.

Gerekli, gereksiz tetkikler, ameliyatlar, hastaların defalarca hastanelere gidip gelmesi, anormal sayıda reçeteler, “gerçek hastaların” çektikleri, burada yazamadığımız ama yaşamak zorunda kaldığımız, engel olamadığımız, yetkilileri defalarca uyardığımız halde tedbir alınmayan haksızlıklar bu milletin başına gelenlerin ve geleceklerin göstergesi olarak önümüzde duruyor.

 

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version