Hemen Barışın Yoksa!

Yayın: 07:34 - 22.04.2013
Güncelleme: 07:34 - 22.04.2013

Geçmişte mahallede kavga olunca mahallenin herhangi bir büyüğü olaya müdahale ederek, haklı, haksız kimdir diye sorgulamadan kavga edenlerin arasına girer kavga edenlerin hepsine birer tokat atar ve zoraki de olsa tarafları barıştırırdı.

Oldu ki biri itiraz etmeye veya “ama” demeye kalksın, sorgusuz bir tokat daha yerdi.

Haklı bile olsan hakkını arayamadığın gibi, önceden yediğin yumruklarla ve sonradan atılan tokatla kala kalırdın.

Şimdi bizlere, hemen barışın yoksa! Deniyor ve bizler “ama” demeye korkuyoruz çünkü yediğimiz ilk tokadın ardından gelen daha sert olur diye korkuyoruz.

Hani “ama” diyebilsek, diyeceğiz ki;

Ama görünen o ki bu tokadı sadece biz yedik ya diğerleri?

Ama biz vatanımıza, milletimize, maneviyatımıza düşman olmayan hiç kimseyi düşman gibi görmüyoruz ki barışalım.

Ama sizler; sizin gibi namazını kılan, orucunu tutan sizinle aynı Allah’a secde eden, aynı Peygamberin Ümmeti olan insanları sırf sizin partinizi desteklemiyor diye düşman ilan ederken, bizler resmen bölücü, hain, din ve vatan düşmanı bir kesim varsa onlarla nasıl barışacağız merak ediyoruz?

Ama sanki bizler bazı değerlerimizi yitiriyoruz,

Ama sanki bizler bir şeylerimizi kaybediyoruz.

Ama sanki bizlerden gizlenen bir şeyler var ve bu şekilde bir barış bizleri tedirgin ediyor.

Ama neden bizler “öz yurdumuzda garip” muamelesine tabi tutuluyoruz?

Ama Bayrak,

Ama Vatan,

Ama barış,

Ama, ama, ama.

Şak, şak, şak.

 

SÖZÜN SONU;

Ülkesinde barışı, refahı, huzuru istemeyecek bir insan düşünemiyorum. Bu sebeple yazımda çoğu yazarın aksine tedbiren de olsa barışı kutsama, barışın erdeminden, şerefinden bahsetme gereğini duymadım.

Fakat bilinmelidir ki her şey para, her şey ekonomik gelişme değildir. Bir ülke milli ve manevi değerlerinden ödün verdiği veya bunları siyasete kurban ettiği an vatan olmaktan çıkar. Bir vatanı, vatan olarak ayakta tutan ekonomisi ve üzerine dizilen methiyeler değil; dili, dini, manevi ve milli değerleridir.

Bu sebeple kiminle, ne karşılığında ve neyin barışını yaptığınız önemlidir.

Şimdi Allah biliyor ki bu barışı hepimiz istiyoruz ama ödün vermeden, ama zelil duruma düşmeden, ama milli ve manevi değerlerimizi feda etmeden.

Ayrıca; Bu ülkede barışın mimarı olarak görünenler öncelikle kendileri ile ilgili konularda da aynı hoşgörüyü ve barış ortamını sergileyerek bizlere örnek olmalıdırlar.

Bu konuda konuşanlara bakınca kendi hayatlarında geçmişten gelen veya bugün kavgalı, dargın ve de dedikodusunu yaptığı bir sürü insan olduğunu görüyoruz.

İnsanlar öncelikle kendi nefsani duygularını yenmeli, kendi barışlarını sağlamalıdırlar. Ancak bundan sonra bizlere bunlar size şunu, şunu yaptı ama unutun ve barışın diyebilirler.

İlmin kapısı, Allah’ın aslanı Hz. Ali bir savaş esnasında düşmanını epeyce vuruşarak yere yıkıp öldürmek üzereyken, düşman askeri Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürdü. Bunun üzerine Hz. Ali düşmanını bırakarak ayağa kalktı:

-Yürü git, seni öldürmekten vazgeçtim, serbestsin, dedi. Savaşçı bu duruma şaştı:

-Beni alt edip öldürmek üzereyken neden vazgeçtin. Seni ne alıkoydu? Diye sordu.

Hz. Ali cevap verip şöyle dedi: -Ben seninle Allah yolunda ve sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için savaşıyordum ve onun için seni öldürecektim. Sen yüzüme tükürünce sana öfkelendim. Eğer seni öldürseydim, sana olan kızgınlığımdan dolayı bunu yapmış olacaktım. Yani seni Allah rızası için değil de kendi nefsim için öldürmüş olacaktım. İşte bu düşünceyle seni serbest bıraktım.

Şimdi televizyonlarda, meclis kürsülerinde, parti grup toplantılarında birbirlerini yerden yere vuran barışseverler, başkalarının acılarını unutmalarını ve birbirlerini affetmelerini, barışmalarını isteyenler, hadi bakalım, yenin şu nefsinizi, barışın kişisel düşmanlarınızla sizi görelim.

 

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version