28 Şubat 1997’den 28 Şubat 2014’e

Yayın: 07:37 - 03.03.2014
Güncelleme: 07:37 - 03.03.2014

Bana kalırsa son günlerde, manen, 28 Şubat 1997 dönemini aratan bir sınavdan geçiyoruz. Hem o günleri, hem bugünleri yaşayan insanlar olarak günümüzde yaşanan hırs, dünyevileşme, çıkar savaşları, parti ve cemaat taassubu, nefsi ve şeytani tavırlara bakınca ne yapacağımızı bilemiyoruz.

28 Şubat 1997 döneminde; karşımızda kim olduğunu, ne istediğini ve nasıl bir mücadele vermemiz gerektiğini biliyorduk. Şimdi ise; kim kiminle ve ne sebeple savaşıyor ve de bu savaşta haklı olan var mı bilemediğimiz için bu dönemin o günlere göre çok daha zor, meşakkatli ve sıkıntılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 

 

Çünkü şu an düşman kim, kim doğruyu söylüyor, kim yalan söylüyor, kim hırslarına mağlup, kim koltuk ve ikbal derdinde, kim vatan, millet ve Din-i Mübin derdinde, kim çıkarlarının peşinde bilemiyoruz, göremiyoruz anlayamıyoruz ve dolayısıyla zorlanıyoruz.

 

Birileri kendilerince savaşı bu taraf kazanır ben o tarafa yanaşayım hesabıyla, birileri partizanlık, birileri cemaatçilik taassubuyla, birileri kendince lider, önder edindiği kula kulluk adına şiddetli tarafgirlik gösteriyor ve bunların hepsinin altında dünyevileşme yatıyor.

 

Üstelik bu taassup sahibi insanları uyarmak veya doğruyu göstermek de mümkün olmuyor. Çünkü taassuba kapılmış, gözleri kör, kulakları sağır olanlar, birileri doğruları göstermeye çalışınca, kalplerini kör eden taassuplarına uymayan bir şey duyduklarında önlerine gelen herkese zarar verebiliyorlar.

 

Diğer yanda ise; doğruyu, yanlışı, haklıyı, haksızı, hırlıyı, hırsızı, imanlıyı, imansızı, yalancıyı, doğrucuyu, dürüstü, sahtekârı, çıkarcıyı, ahlaklıyı, ahlaksızı ayırt edemeyen, aciz kalan, Allah korkusuyla iftiradan, dedikodudan, gıybetten uzak kalmak isteyen ve ahmaklık yapmaktansa Allah’a sığınıp, her şeyin açığa çıkmasını bekleyen önemli bir çoğunluk var.

 

Ve bu çoğunluk; Kul hakkı, Allah korkusu, din kardeşim ve vatandaşım demeden oluşturulan bu şiddetli tarafgirlik, acımasız ve haince saldırılar karşısında ortada kalmışlık hissiyle ve büyük bir hayret, üzüntü içinde bu işin hayırla sonuçlanmasını beklemekteler.

 

İşin garip olan bir diğer tarafı da; 28 Şubat günlerinde korkudan kaçacak delik arayanlar, namazlarını, ibadetlerini hatta imanlarını bile gizleyenler, kendilerini onlardanmış gibi göstermek adına dört dönenler, 28 Şubat brifinglerine koşa koşa gidip elleri patlarcasına onları alkışlayanlar; ALLAH gücü onlardan alıp, bu tarafa verince birden bire saf değiştirdiler, daha doğrusu asıllarına döndüler, döndüler ama bu 28 Şubatçılara yaltaklanan ve o zaman ki zulme ortak olan korkaklar şimdilerde makam, mevki, para ve güce ulaşınca, bu gücü ve makamlarını kaybetmemek için kimlere ve neye benzediler ve kime, neye hizmet ediyorlar, aynaya baksınlar.

 

Bu kişiler menfaatleri adına vatan, millet ve dini bir kenara iterek; bir taraf partisinin ve iktidarının, diğer taraf cemaatinin derdine düştü.

 

Şu an siyasetin veya cemaatin içinde güç ve iktidar bulan bu kişiler; 28 Şubat 1997’de kul korkusuyla 28 Şubatçıların arzularına göre ve onların emrettikleri gibi yaşadıklarını, hatta onlara yaranmak için ne taklalar attıklarını, onlara nasıl teslim olduklarını unutmamışlardır sanırım. Şimdi de başka bir şekliyle, cesur görünen ve oralarda buralarda haykıran bu insanlar aslında yine Allah’a değil kullara güvenerek bu cesaret moduna girdiklerinin bilinmediğini mi sanıyorlar? 

 

Şimdilerde; Güç, makam, para, hırs, intikam, hoşgörüsüzlük, kibir, büyüklenme, saygısızlık, intikam hırsı, Allah’a iman ettiğini sanıp kullarına kapılanma ve daha nice mümine yakışmayan hasletler ve hareketler içinde boğularak kendini Allah’tan edenler, bu gücün ve şeytani zehirlenmenin nereye ve ne kadar daha süreceğini düşünüyorlar acaba?

 

Ve gizli, aşikâr herkesi dinleyenler, karşılıklı kaset savaşına girenler, yayınlayanlar, gelin bir kere de Allah’ı dinleyelim ve O’na uyalım;

 

Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın aleyhine olsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın. Zengin, fakir, makam, mevki ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allah’tır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Ey iman edenler, Allah’a, Peygamberine, Kur’an’a hakkıyla iman edin.” (Nisa; 135 – 136)

 

 

AHMET BERHAN YILMAZ

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version