SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kartal Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Flaş

Yıldırım, Kudüs’ü almamız gerekiyor!

Yayınlanma:
ABONE OL

İHH Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım, Hülya Okur’a konuştu. İşte röportaj;

Yıldırım, “Dualarımın yardımdan sonraki ihsanına kavuşmuştum… İmdadıma yetişenin insan suretlerini görmek istemiştim… Denize düşenleri kurtaran balığın sırtında güvenle derin sularda yüzmekti derdim… Bu korkunç dünya sahrasına atlarken, elimden çekip ahiret dünyasına bırakan bir medetti aradığım…. Düşman gibi hücum eden hastalığın, belanın, elemin ortasında nusrete eren birini beklemekteydi gözüm…  

“Maalesef insanlar teâvün(yardımlaşma) sırrını idrak edememişler, hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar” diyen ayetteki iki taşı arasında öğütülmek üzereydim ki yetişti imdadıma… Uzattığınız eli boş çevirmeyecek bir isim Bülent Yıldırım sizlerle…

“AKLIMDA HEP ŞEHADET KAVRAMI VARDI”

“7 YAŞINDA DAĞA TAŞA ECEVİT’İN POSTERLERİNİ ASTIM”

1967 Erzurum doğumlusunuz. Kendinizden çıktığınız yolda nelerle karşılaştınız…Tekrar kendinize varabildiniz mi?

Çocukluğum güzel geçti. Bana özgüven kattı. Mahallemiz, köyün çoğu tamamen akrabaydı. O nedenle kendimi hep emniyet içerisinde hissettim. Tabi hem annemin, hem de babamın köyü Kürt köyüydü. Fakat köyün içerisinde Türkler vardı, Çerkezler vardı…O nedenle etnik kökenin hiçbir zaman önde olmadı. Hayatımı insani ilişkiler şekillendirdi. Aileler arasında kız alışverişleri çok olduğu için, o bölgede kimse kendi ırkıyla övünür halde yaşamadı. Ve hala da yaşamıyor. Erzurum Şenkaya bölgesi, Suni ve Alevilerin yan yana yaşadığı bölgeler. Allahı Ekber dağları(Sarıkamış şehitlerinin olduğu) bizim yaylalardır. Toprağı kazsan bir şehit kemiği çıkıyor. Çocukluğumuzda şehitlerden kalan askeri kemerler, elbise parçaları hatta yüzükler  bulurduk. O bölgede yaşayan herkes şehit türkülerini, manilerini dinlerdik. Aklımda hep şahadet kavramı var olageldi. Dünya hayatının ötesinde bir yaşama kavuşmak veya fedakarlık, her şeyini bırakıp, bir şeyler için canını verebilme duygusu…Orada doğal bir eğitmenlik oldu aslında. Onun dışında köyümüzde havuz vardı, bizim çocukların hepsi dağcılığı, ata binmeyi bilir, orası çocukların insanların para vererek elde ettiği özellikleri kendiliğinden elde ettikleri bir coğrafyaya sahip. Rahmetli büyükannem bize hep kıssalar anlatırdı. Namazını kılar, harmanda ateş yakar, çocukları toplar, onlara Hz Ali’nin hikayelerini anlatırdı. Peygamber Efendimizden bir şeyler anlatırdı. “Harama bulaşmayın, helal yeyin, harama bulaşanın sonu şu olur” derdi. 7 yaşında ben, dağa taşa çıkıp, Ecevit’in posterlerini asmışım. Bu da bölgenin siyasallaştığını gösteriyor. Sol örgütlerinin bütün fraksiyonlarının olduğu bir yerdi. Biz kendimizi o küçük yaşta halkın kurtuluşu içerisinde görürdük ama her bahçede ayrı ayrı guruplar ders halkaları kurarlardı, sol öğretiyi yayarlardı. Öyle bir farklılaşma vardı. Köyün kendi içerisinde kavgası olmasa bile, solun bütün renklerini o köyde görürdünüz. Zaten Şenkaya, geçmişte “Küçük Moskova” olarak anılırdı.

“SOLCULUĞUN BANA ÇOK FAYDASI OLDU”

Sağı, dolu dolanarak keşfetmenizin size bir faydası, getirisi oldu mu?

Çok faydası oldu. Çocukluktan itibaren; işçi hakları, emekçi, haksızlığa karşı olmak, adalet duygusu gibi kavramlar oradan geldi. Bizim orada MHP kökenli insanlar da vardı, fakat bu MHP kökenli insanlar, Türkiye’deki MHP algısından öte bir şeydi. Orası Osmanlı-Rus sınırının bittiği yer. Doğal olarak devletin önemini bilen bir topluluk. Solcusu da devletin önemini biliyordu çünkü 40 yıl Rusların hakimiyetinde kalınmış ve Osmanlıya bağlılığını kaybetmemişler. Batum, Ardahan, Kars üçgeninde Güney Kafkasya İslam cumhuriyeti kurulmuş, daha sonra Oltu İslam Cumhuriyeti kurulmuş onun da sınırı. Onun için o bölgedeki herkes, devletsizliğin nasıl bir işgale dönüştüğünü çok iyi biliyordu. Bizim köyümüzdeki insanlar, Ermeniler tarafından ateşe atılmıştır. Benim sülalem o zamanki Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş bir sülaledir. Ama bakın buna rağmen bizim köyde insanlarda, o günkü çetelerin katliamın hesabını bugünkü çocuklarınca sorma duygusu geliştirilmedi. Çünkü adalet anlayışı verildi. Ama acıların toprağı. Devletin yeni yeni hizmet götürdüğü bir yer, yıllarca onca zulme maruz kalmış o topraklarda yetişen insanlarda adalet duygusu var, özgüven var, affetme duygusu var. Zannediyorum bunlar savaş toplumlarının sonuçları. 

“ERBAKAN BANA, 6 MİLYAR İNSANIN KURTULUŞUNU HEDEF GÖSTERDİ”

O toprakların bir özelliği de kahramanlar yetiştirmesi…Ağa bir dede, polis bir baba…çoban bir gençlik….Kahramanlığa varışınızda en çok hangisinin yardımı oldu?

Bu bir bütün. Öncelikle Adem Aleyhisselamdan beri, var olan bütün peygamberlerin hayatını okudum. Adem Aleyhisselamın nasıl bir tövbekar olduğunu, aslında gücünün tövbesinden geldiğini anladım. Hz Musa’da, Hz İsa’da, Peygamber Efendimizde kendimizi bulabilmek çok önemliydi. Sonra Müslüman olsun, olmasın toplumu yönlendirmiş bir çok insanın hayatını okudum. Malcolm-X beni çok etkilemiştir, Amerika’daki mücadelesi. Ondan cesaret ve dik duruşu aldım. Özgürlük adına yola çıkan ve her türlü kavramları kulağa hoş gelen Lenin’i ve daha sonraki katliamları okudum. Demek ki kavramları sadece kullanmak yetmiyor, onları yaptırmayacak şeyin merhamet olduğunu gördüm. Merhametin ahret inancı ile bağlantısını fark ettim. Ahret inancı olmadığı zaman, insan kendini, iktidarını düşünüyor. Rahmetli Erbakan Hocayı tanıdım, ben hocamı çok severim. Hocam bana şunu öğretti: “6 Milyar insanın mutluluğundan ve saadetinden sorumluyuz” Ben evvelden diyordum ki, “Köyde bir evim olsun, camiden eve, evden camiye gideyim hiç günaha girmeyeyim, Allah’a öyle gideyim” Erbakan’ı tanıdıktan sonra, bana 6 milyar insanın kurtuluşunu hedef gösterdi. Şimdi Türkiye’yi bana verseler yetmez. Dünyanın her yerinde zulüm bitmiyor. Onun için İHH’nın bir açılımı da; İyilik, Her zaman, Her yerde… 

“ÇOCUKLARIMLA ETKİLİ BERABERLİKLER YAŞIYORUZ”

İyilik her yerde ama ailede ne kadar….Hakan Albayrak, “Eşinin karşısında boynu kıldan incedir ve onunla beraber çiçek gibi çocuklar yetiştirmiştir.” demişti sizin için. Ailenizin başka hayatları düşünürken biz aklına geliyor muyuz şeklinde bir serzenişi oluyor mu?Önce bize acı şeklinde?

Olmadı. Öyle yetiştirdik. Zaten eşim benden daha çok bu meselelere kafa yoran, dua eden, her türlü katliam karşısında gözyaşı döken biri. Çocuklarımızı da öyle yetiştirdik, doğal ortamına bıraktık, zorlama yapmadık. Milletin düşündüğün aksine ben çocuklarımla ilgilendim. Şimdikiler, “Etkili beraberlik” diyorlar, onu geliştirdik. Beraber olduğum zaman onların fikirlerini iştişareye açtım, fikirlerini aldım. Bazen öyle saatler yaşadık ki, on güne, bir aya denk saatler. Çocuklar okuluna giderken, Filistin’i, Irak’ı düşünebiliyor. Dünyadaki bütün mazlumlarla ilgili düşünce alt zemini oluştu. Zaten hepsi bir yerde hizmet veriyor. Okullarını ve sivil toplumdaki görevlerini beraber götürüyorlar. Kırmamaya çalıştım. Her ailede olduğu gibi sıkıntılar mutlaka oluyor. İnsanların her şeyi dört dörtlük göstermesi dürüst değil. Bazen olaylar karşısında aile içerisinde bir fert sinirli olabiliyor. O da hemen istişare ile geçiyor. 

“YAŞAM FELSEFEMİZ KURAN’A GÖRE OLMALI”

Çocuklarınızdan biri de İHH. 1995’te kurduğunuz, doğal afetler sonrası ortaya çıkan krizlerde yardıma koşan dünya çapında bir kuruluş İHH. İHH’nın Bosna’ya hayat vermek için çıktığı yolda, özellikle büyük deprem faciası yaşayan Haiti’ye ulaşan ilk yardım kuruluşu olması… ABD’de de yaşanan Katrina Kasırgası sonrası üstlendiği vazife…Sadece İslam ülkelerine koşmayan bir anlayış…Sizin yaşam felsefeniz ile İHH’nın kuruluş felsefesi aynı mı?

Aynı. Çünkü Kuran öğretisi böyle. Bizim yaşam felsefemiz Kuran’a göre olmalı. Orada bütün mazlumlara yardım etmemiz gerektiği ve adaletli olmamız gerektiğini söylüyor. Bunun için sadece Müslüman mazlumlara yardım edin, demiyor. Yani bir Yahudi, bir bitki, bir hayvan…Eşyanın hakikatini idrak etmiş insana Müslüman, denir. Doğan afet neredeyse oraya gitmemiz gerekiyor. Japonya’da nükleer sızıntı olduğunda bütün kuruluşlar çekildi, ben de arkadaşları aradım, “Siz de çekilin” dedim. Beni çok duygulandıran bir cevap verdiler. “Abi burada hala insanlar var ve başka kuruluşlardan kimse kalmadı, sadece biz kaldık” Peki niye çekilmiyorsunuz, “Şu anda malzemelerimiz geliyor, onları dağıtacağız” “O zaman dikkat edin” dedim, güldüler. “Abi burada nükleer sızıntı varsa hepimiz etkileneceğiz” Ben o çocuklara “Bırakın gelin” diyemedim. Çünkü onlar bir tercih yapmıştı ve başka dinden insanlar için oradaydı. Ben olsam da aynısını yaparım dedim…Bosna’ya gittiğimizde çok genç yaştaydık. Bosna’daki sıkıntıları dünyaya duyurmak için gittik. İHH’nın misyonu diğer yardım kuruluşlarının ötesinde bir şeydi ve bu güne yansıdı. Türkiye’deki ilk yardım kuruluşuyuz. O genç yaşlarda bile şunu düşünürdük, sadece yardım götürmek değil, bu insanların sesini dünyaya duyurmak ve buradaki mağduriyetin politik gerekçelerini tespit edip ortadan kaldırmak. Biz yardım yerine bir paket veya poşeti bırakıp gitmek değil olması gereken. Biz onlarla aynı acıyı çekmek istiyoruz, onların yaşadıklarını yaşamamız lazım, eğer bomba atılıyorsa, o bombaların altında olmamız lazım. Bunları kolay söylüyorum çünkü 20 yıldır yaptıklarımızı bütün dünya biliyor. İHH, dünyadaki bir çok anlayışın değişmesine neden oldu. Umarım bundan sonra da daha güzel hizmetler yapar, çünkü güzel kadrolar yetişiyor.

“DÜNYAYI KURTACAK OLAN ŞEY, İNSANDIR”

“HEDEFİMİZ, DİNİN ALLAH OLMASI”

Bir takipçi, “Bence İslam İşbirliği Teşkilatı’ının başına IHH Başkanı Bülent Yıldırım gelmelidir.” diye yazmıştı. Sizin hedefleriniz hayallerinizi yakaladı mı? 

1993’te bir takım hedefler koymuştuk, bu hedeflerin çoğunu yakaladık, diğerleri için yan dernekler kuruluyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde derneklerimiz var. Tabi bunlar bize bağlı dernekler değil. Biz, hayırlı işler yapılabilecek alanlarda, aklını kullanabilecek kadroların bir araya gelerek, organizasyonlar kurmasını teşvik ediyoruz. Ve bu bir emir-komuta zinciri içerisinde değil, yatay, iştişare mekanizması içinde gerçekleşeceğini düşünüyoruz, çünkü biz dünyayı değiştirecek olan şeyin insan olduğuna inanıyoruz. İnsanın da, aklını kullandığı ölçüde değerli olduğunu görüyoruz. O nedenle bağımsız organizasyonlar akıllı insanların çoğalmasını sağlayacaktır. Dünyanın her tarafına yayılmış, bu tip kurumlarda çalışan insanlar dünyanın rengini değiştirecek, toplumları değiştirecek, hedefimiz bu. O nedenle hedefimiz bitti mi, bizim hedefimiz, fitne kalkıp, dünyamız Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmek. 

Kıyamet yaklaşırken, bu hedefi yakalamak mümkün mü sizce?

Böyle bir hedefe ulaşacağız tabi. Vaadi var Rabbimin. Dinin Allah olmasının anlamı, dünyada adaletin yaygınlaşması, zulmün azalması. Bütün bunlar gerçekleşecek. Biz buna inanıyoruz. 

“BİZ DE MENFAATPERESTİZ” 

“200 MİLYON YETİMİN 44 BİNİNE ULAŞABİLİYORUZ”

“MAVİ MARMARAYA BİNERKEN NİYETİMİZİ BİR ALLAH BİR DE BİZ BİLİYORDUK”

Abdullah Azam’ın “Madem bir kere öleceğiz, o da neden Allah için olmasın” sözü ile bağlanmışsınız ilkelerinize. Fakat bu iyilik, hayır ve rahmet dağıttığınız işe fesat karıştığı hiç olmadı mı, niyetinizi korumayı nasıl başardınız? 

Devamlı dünya hayatına karşılık, ahrette verilecek olan şeyleri okursanız, hissederseniz, o zaman dünyadaki her şeyin geçici bir varlık olduğunu biliyorsunuz. Aslında biz de menfaatperestsiz. Yani biz de lezzet peşinde koşan insanlarız. Bir yetim çocuğun başını okşadığında, sana verdiği enerji sana lezzet veriyor. Veya bir yaşlıyı yolda düşmüş ve kaldırmışsan duasının peşinden koşuyorsun. Zaten dünyayı düşünecek çokta vakit bulamıyoruz. Dünyada o kadar çok savaş oluyor ki. Şu anda dünyada 200 milyondan fazla kayıtlı yetim var, biz daha bunun 44 binine her ay bakabiliyoruz. Onun için kendimizi dünyaya vermek için vaktimiz olmuyor. Bu nedenle Allah rızasını her an düşünmek zorunda kalıyoruz. Bazen bana diyorlar, “Mavi Marmara ile ilgili sizi çok eleştirenler var” veya “Dünya size karşı” ben de gülüyorum. “O Mavi Marmara’ya binerken niyetimizi bir Allah biliyordu, bir de biz biliyorduk, üçüncü şahıs bilmez” Biz o kadar Allah rızası için bindik ki gemiye, dünyevi hiçbir menfaat beklemeden. Bunu biz biliyoruz. İsteyen inansın, isteyen inanmasın. % 100 Allah rızası olan bir işte başarısız olunması mümkün değil. Biz İHH’yı ilk kurduğumuzda “Herkes böyle bir şey olmaz, yapamazsınız” dedi. Başka dernekler bile kuruldu. İHH markasının büyümesi değil, misyonun(Yoksula yardım etme, ümmet bilinci) büyümesi önemli. Sarp yokuşunu çıkabilmek!…

“MAZLUM COĞRAFYA HALKI BİLGİYE ULAŞMA HEVESİNDE”

Sarp yokuşunun düzleşmesi ümidinizi sormak istiyorum…Bosna için çektiğiniz sancıları, Filistin için can çekişmeleriniz izledi…Bu gibi ülkeler için umudunuzu ayakta tutan şey ne?

Yine Allah diyeceğim ama bir de mazlum coğrafyadaki insanların bilgiye ulaşma hevesi diyeceğim. Eğer siz doğru bilgiye ulaşırsanız irade ortaya koyarsınız, iradeden sonra da güç elde edersiniz. Emperyalizmin ve siyonizmin dünyayı nasıl sömürdüğünü anlayan ve algılayan insan kitleleri insan toplumunda oluştu. Kitle iletişim araçlarının çoğalmasıyla insanlar bilgiye daha fazla susadı ve değerlendirmeye başladı. Eskisi gibi toplumları yönlendirecek psikolojik harp teknikleri uzun vadeli sonuçlar elde etmiyor. İnsanlar bir iki gün içerisinde yapılan saldırının arkasındaki niyeti algılayabiliyor. Doğal olarak bu bilgiye ulaşma hevesinin sonuçları, özgürlük mücadelesini daha kalıcı hale getiriyor. 

“KUDÜS’Ü ALMAMIZ LAZIM”

“HİTLERİN ALMANLARA YAPTIĞINI, SİYONİSTLER GAZZELİLERE YAPIYOR”

“İHH’YI DÜNYADA SİYASAL İSLAMCILAR SINIFINA KOYUYORLAR”

Soner Yalçın bir yazısında, “Siyasi İslamcılar için Gazze neden önemli?” diye sormuş, çeşitli komplo teorileri ileri sürmüştü. Sorunun yanıtını birinci ağızdan alsak?

Gazze; Müslümanlar için de önemli, Yahudiler için de önemli, Hıristiyanlar için de önemli. Çünkü Gazze, Kudüs’ün kurtarıcı kapısıdır. Kudüs’te bütün dinlerin kutsal mekanları vardır. İnsanlığa yön veren ve zamanın boyasını belirleyen Kudüs’ün hakim zihniyetidir. Siyonizm orada hakim olduğu için, dünyada kan ve gözyaşı var. O nedenle bir çok Yahudi, Hıristiyan ve Yahudi Siyonizm belasından kurtulmak için Filistin konusunda hassas davranıyor. Dikkat ederseniz Mavi Marmara’ya her dinden insan bindi. Müslümanlar için önemi de, bizim üç kutsal mescidimizden biridir, Miraç ve İsra hadisesinin yaşandığı yerdir, Kuran’ı Kerim’de Kudüs ve eteklerinin bereketinden bahsedilir, tarihi gerçeklik de göstermiştir ki, o topraklar Müslümanların elinde olduğu müddetçe adalet vardır, kan ve gözyaşlı yoktur. Hatta Hıristiyanların en önemli kilisesinin anahtarını bile, Hıristiyanlar arasındaki önemli ayrılıktan dolayı getirip Müslüman bir aileye teslim ettiler. Hıristiyanlar orayı ele geçirdiği zaman bütün Yahudileri kestiler, sonra Hz Ömer döneminde feth edildi. Şimdi Siyonistler orayı aldı. Şimdi de Müslümanları ve Hıristiyanları katlediyorlar. Müslümanların elinde bulunduğu yüzyıllarb oyunca hiç katliam olmadı. Katliamın olmadığı o yüzyılların o yasını bütün insanlığa verebilmemiz için Kudüs’ü almamız gerekiyor. Mescidi Aksanın savunucusu da Gazze ve Batı Şeria’dır. Gazze ise 2005’te İsrail tarafından terk edilmiş bir toprak parçasıdır, fakat buna rağmen abluka var, biz buna sessiz soykırım diyoruz. Hitlerin Almanlara yaptığını, Siyonistler Gazze’de Müslümanlara yapıyor. Siyasal İslamcılar için neden önemli sözü, çok etik değil. Gazze’de Yahudiler yaşamış olsaydı ve Müslümanlar Yahudilere bu zulmü yapmış olsaydı, biz yine karşı çıkardık. İHH’yı dünyada siyasal İslamcılar sınıfına koyuyorlar. Biz bu kavramlara karşı argüman geliştirmiyoruz. Bizi İslam sınıfı içine koysunlar da, kendileri hangi yere koyarlar önemli değil. 

El Kaide içinde bile görülüyorsunuz.

Biz el kaideci diyorlar, İrancı diyorlar, demedikleri kalmadı ama hepsi gerçeği çok iyi biliyor. Bizim hiçbir örgütsel faaliyet içerisinde olmadığımızı hepsi çok iyi biliyor. Medya kuruluşlarının bir çok mensubu, bölgede her zorda kaldıklarında 20 küsur yıldır, İHH’nın yardımını görmüşlerdir. Ama ideolojik bakan medya patronlarının etkisinden çıkamıyorlar. 

“MOSSSAD DÜNYANIN EN ZALİM ÖRGÜTÜ”

“BANA MOSSADÇI DİYENLERİN KENDİLERİ MOSSADÇI”

Gürsel Tekin, Başbakan’a “İHH başkanını ‘İran servisinin adamıdır, benim ona sözüm geçmiyor’ diyerek, İsrail hükümetine jurnalledin mi, jurnallemedin mi? Bülent Yıldırım’ı MOSSAD’ın önüne yem olarak attın mı, atmadın mı?” diye sormuştu. MOSSAD ile organik bağınız olsaydı, bu durum nasıl anlaşılırdı?

Böyle bir soruya cevap vermem lazım. Çünkü MOSSAD, dünyanın en zalim, en katliamcı, hiçbir ölçüsü olmayan, sadece insanların canını, malını, nesillerini fesat eden bir örgüt. Böyle bir örgütle, böyle bir katil gurubuyla özdeşleştirmek isteyenlerin kendilerinin MOSSADçı olduğunu düşünüyorum. Bunu bir dezenformasyon olarak düşünüyorum. Onun dışında Gürsel Tekin bey, bizim bölgedendir, ailesini tanırız, Mavi Marmara’ya gelecekti, Deniz Baykal olayı olunca da gelemedi. Bu kaset olayını tekrar kınıyorum, bu tamamen pisliktir, bu pisliği yapanlar kimse hem dünyada, hem ahrette cezalarını çekerler inşallah. Gürsel beyi, o sözünden dolayı arama ihtiyacı hissetmedim, inşallah böyle bir şey yoktur dedim. Gürsel bey de beni tanıdığı için kolay konuşmaz, olmayan bir şeyi söylemez diye düşündüm, bunu ahrette havale ettim, daha sonra Şükrü Karaca beni uyardı. “Sana yapılanlar için siyasi tercihimi değiştirdim” diyecek kadar kızgındı. Ama ben Tayyip beyin öyle bir şey yapmayacağını düşünüyorum. Gürsel beye bu bilgi nereden gitti bilmiyorum. O nedenle üzerini örttüm. 

“TÜRKİYE’DE  MOSSAD AJANI GAZETECİLER VAR”

“İSRAİL, ÜÇ MEDYA GURUBU İLE KARŞI PROPAGANDAYI BAŞLATTIĞINI SÖYLEDİ”

“BU TOPRAKLARDA YAŞAYAN HERKES YERLİ OLMALI”

Üzerini örttüğünüz bir diğer mesele de….Gazze’ye giderken gözaltı sorgusunda İsrailli bir yetkilinin size “Dünyada beslediğimiz kalemlerden başka bize sahip çıkan yok” dediğini aktarmış  sonra sözlerinizin yanlış anlaşıldığını ifade etmiştiniz. Bu durumla alakalı en çok merak edilen şey, Türkiye’de MOSSAD ajanı gazeteci var mı? yok mu?

Türkiye’de  MOSSAD ajanı gazeteciler var, CIA ajanı gazeteciler de var. Türkiye’de İngiliz ajanı, Alman ajanı gazeteciler de var, bunlar zaten yazdıkları ve hizmet ettikleri politikalarla belli. Fakat oradaki mesele şuydu. Beni sorgularlarken, kendilerinin kaybettiğini, artık dünyada Siyonizm’in ve İsrail’in gerçek yüzünün ortaya çıktığını söyledim. O sorgu sırasında çok tartışmalar oldu. İlk gün olduğu için, beni bırakmayacaklarını düşünüyorlardı ve çok rahat konuşuyorlardı. Orada tercümanlık yapan Türkiye’li Yahudiler vardı, bir kısmı gerçekten iyi niyetli insanlardı ama bir kısmı bize MOSSAD ajanlarından daha sert davrandı. Hatta bizi ihbar ettiler. Buradaki mitinglerimi MOSSAD ajanlarına söylüyorlardı, onlar da tekrar bana soruyordu. Hatta o konuyu benimle tartışıyorlardı bile. Çünkü nasıl olsa bırakılmayacak diye düşünüyorlardı. Ben “Kaybettiklerini, bu propaganda da yenildiklerini” söyleyince, bizden üç tane medya gurubu söylediler. “Bunlarla karşı propagandayı başlattık” dediler. Ben medya gurubu dedim fakat bir gazeteci arkadaş bunu köşe yazarı diye köşesine taşıyınca, ben köşe yazarı olmadığını söylemek için o sözü sarf ettim. O medya guruplarını ziyaret ettim, iki tanesine söyledim ve onlar Mavi Marmara ve bizimle ilgili yayınlarına biraz dikkat ettiler. Fakat bir tanesi bana randevu vermedi. Ve o gurup o günden bugüne kadar hala İHH ve Mavi Marmara ile ilgili bir şeyler çıkartmaya çalışıyor. Üzücü bir durum. Ben bu topraklarda yaşayan herkesin yerli olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta çocuklarımıza bile borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Yerli olmayan hiçbir medya gurubu, siyasetçi, bürokrat, STK topluma hizmet edemez, başkalarının kölesi olur. 

“İSRAİL SORGUSUNDA MAVİ MARMARA KATILIMCILARI MAHCUP EDİLMEDİ”

Bu üç günlük bir sorguydu değil mi? Sonunda ikna oldular mı?

Üç günlük bir sorguydu. Ben İsrail’e diyorum, sorgu kasetlerinin hepsini çıkartsınlar. O sorguların hiçbirinde, eğer montaj yapmadılarsa, Mavi Marmara katılımcılarının mahcup olacakları bir tavır sergilenmedi. Hepsi dik durdular. Onlar her şeyi biliyorlar, ikna olmazlar, orada senin duruşun önemli. Senin savunduğun değerlerinin temsili önemli. 

“GAZZE BÜTÜN DÜNYAYI ETKİLEYEN BİR KONUMDA”

Filistin’e özgürlük konvoyu, Filistin’e yol açık konvoyu, Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük…Gazze daha ne kadar sizi çağırmaya devam eder, siz daha ne kadar Gazze için yanarsınız, biz daha ne kadar Gazze için ağlarız?

Gazze, Filistin’in bir parçası. Filistin bugünkü topraklardan daha geniş bir alanı kapsıyor. Kudus’ün etekleri kavramı da Şam’a, Antep’e kadar geliyor. Bu bölgenin hepsi, bütün medeniyetlerin tarih boyunca çatıştığı alanladır. Gazze veya Kudüs sadece kendisini ilgilendirmiyor, hatta dünyayı etkileyen bir konumda çünkü dünyadaki emperyal güçlerin hepsi Ortadoğu’daki petrolün peşinde. O nedenle adalet ve zulüm dediğimiz, haklı ve haksız dediğimiz sisteminin çatışması var olduğu müddetçe bu sıkıntıların olacağını görüyoruz. Ne zaman tevhit, hak, adalet kazanırsa, hem bölge hem bütün dünya rahatlar. Biz de o zamana kadar devam edeceğiz. 

“İSRAİL, SİYONİZM BÜTÜN DÜNYAYA KAFA TUTTU “

“İLK DEFA BİR AFRİKA ÜLKESİ BEYAZ ÜLKEYİ YARGILIYOR”

“ULUSLAR ARASI HUKUK SİSTEMİNİ DEŞİFRE EDİYORUZ”

“HER YERDEN MALCOLM-X’LER ÇIKACAK”

Bir gidişinizde yine: “Bu kez sadece Gazze için değil uluslararası hukuku yeniden tesis etmek için gidiyoruz, insanlık için gidiyoruz” demiştiniz. Hedefi, yörüngeyi, amacınızı aştığınızı hissettiniz mi, ya aslında bu kadarı da hadsizlik diyerek kendinizi eleştirdiğiniz? Sınırlarınızı aştığınızı hissettiniz mi?

Yok. Biz dünyanın değişmesi gerektiğine inanıyoruz, dünyadaki eksenlerin kayması gerektiğine inanıyoruz. Bunları yaparken de bir takım bedeller olacak. Ama biz insan hayatını öncelediğimiz için, uluslar arası sularda olduk. İsrail, Siyonizm bütün dünyaya kafa tuttu, geldi masum insanları katletti. Şimdi de hukuk davalarını görüyoruz. Türkiye’de belli bir noktaya geldik. İsveç’te açıldı, İngiltere, Güney Afrika, Belçika, İspanya devam ediyor. Hukuk mu kazanacak, korsanlık mı kazanacak. Uluslar arası bütün organizasyonlar bunu bekliyor. Uluslar arası ceza davasında ilk defa haklı bir şeyi yakaladık. Eğer uluslararası ceza mahkemesi reddederse, iki yüzlülüğü ortaya çıkacak, uluslararası hukuk sisteminin bir hiç olduğu, adalet eksenli değil de, egemenlerin hukuku olduğunu bütün dünya görmüş olacak. Çünkü ilk defa bir Afrika ülkesi beyaz ülkeyi yargılıyor. Bugüne kadar istisnasız hep Afrika ülkeleri yargılandı. Biz Filistin’e, işgal etmiş Siyonist devletin kendini İsrail diye nitelendirdiği yüzünü deşifre etmedik, uluslar arası Siyonist sistemi, uluslar arası hukuk sistemini deşifre ediyoruz. Hukukun kazanması bu işte. Deşifre olduktan sonra, herkes kendi hakkını talep edecek. Her yerden Malcolm-X’ler çıkacak. 

“KAYSERİ’DEKİ HAKİM, BAĞIMSIZ BİR HAKİM DEĞİL”

“O HAKİM İÇİN ‘AHLAKSIZA BAK’ DİYE AFİŞLER ASMALIYDIK”

Furkan Doğan’ın 4 milyon liralık manevi tazminat davasına bakan hakim, “Giderken bize mi sormuştu?” diye sormuştu. Bu sözler bize şu soruyu sordurtuyor tabi: İsrail yargılanamaz mı?

Bunu diyen hakim kendi çocuklarının yüzüne bakamayacak hale gelecek. Bunu hep beraber göreceğiz. Çünkü bu ahlaksızca bir şey. Amerikalı 2 tane Yahudi, Suriye’den kaçırılıyor, PKK tarafından serbest bırakılıyor ve ölüyorlar, bir tanesi ölüyor, Amerika’da dava açılıyor, kaçırma sırasında kötü fiziki şartlarda kaldı, psikolojisi bozuldu, o yüzden öldü diye 350 milyon dolara hükmediliyor. Oradaki Hakim’e bak, bir de Kayseri’deki Hakime bak. Kayseri’deki Hakim, bağımsız bir Hakim değil, zihni iğdiş edilmiş bir Hakim. Ve bana mı sordunuz, diyor. Sen kimsin ki sana soralım? Senin görevin adaleti temsil etmek değil mi? Sen diktatör müsün, sorduğun şeyde ben evet dersem senin hakkını takip ederim, yoksa takip etmem dedi bize. Aslında biz yumuşak davrandık, “Ahlaksıza bak!” diye afişler asmamız lazımdı. 

“İSRAİL EN BÜYÜK DARBEYİ ALDI”

“HAKLI DAVAMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ”

37 ülkeden insanın hakkını aradığı mavi Marmara davasında, İsrail askerlerinin alacağı 18 bin yıllık cezalardan bahsediyordunuz. İsrail’e Mavi Marmara ile kendi basınının ambargosu dışında inen en büyük tokat ne oldu? 

Şu ana kadar aldıkları en büyük darbeyi aldılar çünkü İsrail, yakalama, tutuklama, kırmızı bülten kararları aynı parantez içerisinde anıldı. Onun için İsrail askerleri yargılanabileceğini gördü, koruma kalkanı tamamen ortadan kalktı. Ve askerlerle siyasiler arasında tartışma var. Özgüvenleri, şımarık tavırları yıkıldı. Türkiye’nin istedikleri tüm şartları kabul edebilirler, yeter ki bu davalar ortadan kalksın. Ama biz vazgeçmeyeceğiz. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde bu haklı davamızın peşine düşeceğiz. Ya uluslar arası hukuk sisteminin çifte standardını göstereceğiz( bu da mücadelemizin genişlemesi demektir) ya da İsrail ile suçluların ki bu 4 kişi değil, gemiye müdahale eden her askerin, emir veren her siyasetçinin mahkeme önüne getirilmesini sağlayacağız. 

“İSRAİL İLE HİÇ BİR ANLAŞMA YAPILMAMALI”

“İSRAİL, TÜRKİYE’YE MUHTAÇ”

“İsrail çıkardığı doğalgazı ihraç etmek için Türkiye’ye muhtaç. Türkiye ile her şekilde anlaşmaya muhtaç. İsrail’den istediğimiz her şeyi alırız biz” demiştiniz. Bir anlaşma hali sizi mutlu edebilir mi?

Biz, İsrail ile hiçbir anlaşmanın yapılmaması gerektiğine inanıyoruz. Bu bizim düşüncemiz. İsrail ile ilişkileri sıfır olan Suudi Arabistan bile Amerika ile ilişkilerini iyi tutuyor. Demek ki Amerika ile iyi olabilmesi için İsrail’e ihtiyaç yok. Ama Türkiye yönetimi bizim gibi düşünmek mecburiyetinde değil. Onlar İsrail ile anlama yapabilirler. Biz de diyoruz ki, anlaşma yapacağınız zaman elinizdeki gücün farkında olun. Doğalgaz için İsrail, Türkiye’ye muhtaç. Ve Ortadoğu’da yalnız kalmamak için de Türkiye’ye muhtaç. Ayrıca İsrail’in parasının çoğu Türkiyeli Yahudilerin. Ve Türkiyeli Yahudiler onu kaybetmek istemez. Türkiyeli Yahudiler de bu topraklarda yaşıyor. Onların da Türkiye’nin şımarıklığına “dur” demeleri lazım. Türkiye’nin elinde çok büyük güç var. Bu anlaşmalarda, az miktarda alınan tazminatlar veya ambargonun kaldırılmamasına yönelik anlaşmalar bizim için zayıftır, doğru değildir. 

“BU MÜSLÜMANLARA HAYRET EDİYORUM”

Suriye Hava Kuvvetleri İHH’ya ait yardım kamyonlarını Halep girişinde vurduğunda, iki ihtimalden söz edilmişti. Birincisi, İHH’nin kamyonları Suriye uçakları tarafından bir fırsat hedefi olarak tespit edilmiş ve vurulmuştu,  İkincisi Hava Kuvvetleri söz konusu saldırıyı “istihbarata” dayalı olarak gerçekleştirmişti…Suriye’nin İHH ile derdi ne?

Biz Suriye rejimine çağrıda bulunduk. İzin verin, bütün bölgelere mezhep ve meşrep farkı gözetmeden yardım götürelim. Muhaliflerin olduğu bölgeye de çağrıda bulunduk, muhalifler bize bu izni verdi. Ama rejim bu konuda çok ketum davrandı. Ve giden yardım konvoylarını vurarak insani yardımları engellemeye çalıştı. Savaş çok kirli. Bir taraftan tecavüzler yapıyor, bir taraftan aç bırakıyor, bir taraftan öldürüyor. Suriye rejiminin en önemli silahlarından biri, insanları aç bırakıp korkutmak ve insanların direnişini kırmak. Hapishanelerde üst üste yığılmış insanlara ne yemek veriliyor, açlıktan ölüyorlar. Açlıktan kaynaklanan bölgesel kıyımlar yapmak istedi. Suriye rejimi yetimlerin olduğu yerlere, Pazar yerlerine de bomba atıyor. Bu Müslümanlara hayret ediyorum. Bosna’daki insanlar biraz daha beyazdı, Suriye’deki insanlar biraz daha esmer tenli demek ki. Çünkü Suriye’de onlarca Pazar yeri bombalanırken hiç kimse ayağa kalkmadı. Ekmek fırınlarında bekleyen insanları bombaladılar. 

“MÜSLÜMANLARI ‘CEHALET’ BÖLÜYOR”

Bu Müslümanlara hayret ediyorum, dediniz de…. Bir sözünüz daha vardı: “Hıristiyanlar, Yahudiler birleşmiş sadece Müslüman öldürüyorlar, biz ise partilere, STK’lara, gruplara, cemaatlere ayrılmışız, birlik beraberliğimizi koruyamıyoruz. Allah Müslümanlara akıl fikir versin.” Hıristiyanlar ve Yahudiler bir olurken, Müslümanlar neden yüz parça?

En önemli sebebi, cehalet. Onun için eğitim işlerine çok önem vermemiz gerekiyor. Onu sağlarsak, konuşmayı öğreneceğiz. Konuşmayı öğrendiğimizde de, aklı kullanma melekemiz gelişir, o zaman birlik ve beraberliğin anlamını çözeriz. 

“İSRAİL MESELESİ GÜLEN-AK PARTİ KAVGASINDA ETKİLİ OLDU”

“TODAY’S ZAMAN İKİ GÜN SONRA TIR MESELESİNİ İHH’YA YAMADI”

“ İSRAİL KARŞITLIĞI, İRAN’DAN ÇOK TÜRK TOPLUMUNDA VAR”

“HÜKÜMETİN İÇİNDEN BAZILARI İSRAİL İLE İLİŞKİLERİN DÜZELMESİ GEREKTİĞİNE İNANIYOR”

“SİYONİZM AKREPTİR, ANNESİNİ BİLE VURUR”

Bu bölünmeye en yakın örnek cemaat-Ak parti…Rasim Ozan Kütahyalı: “Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşirse paralel örgütün işlevi bitecek.” demişti. Cemaat-Ak Parti ayrışması bu bölünmeye en büyük örnek. İsrail olmasa Gülen ve Erdoğan bu duruma gelmez miydi? 

Kavga önceden başlamıştı. Bürokrasideki, siyasetteki hakimiyet kavgası..ama Mavi Marmara ile birlikte kristalize oldu. Mavi Marmara bu işin biraz daha toparlanması haline geldi. İsrail, Mavi Marmara ile birlikte oluşan İsrail karşıtlığının Türkiye toplumunda azalmasını istedi. Çünkü anketlerde Mavi Marmara hareketinin haklılığını görenlerin oranı %94,7 çıktı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bir konuda bu kadar büyük bir ittifak sağlanmamıştı. Türk toplumu kaybetmek istemez. Arap-İsrail savaşında İsrail kazandığı zaman, Ankara’da bazı kahvelerde insanlar İsrail için alkışlar yaptılar. İnsanlar İsrail yanlısıydı. Oradan bugüne kadar gelindi ve dünyada en fazla İsrail karşıtlığı, İran toplumundan çok Türk toplumunda olduğu ortaya çıktı. İsrail ile Türkiye arasındaki ilişki, Siyonistler için anne ile çocuk arasındaki göbek bağı gibidir. O göbek bağı kesilirse, İsrail’in yaşama alanları ortadan kalkar. İsrail meselesi bu kavgada etkili oldu. İsrail, İHH için bir açıklama yaptı: “Bizim için büyük bir tehdittir” diye. Today’s Zaman iki gün sonra tır meselesini İHH’ya yamadı, arkasından bizim bürolarımıza El Kaide diye operasyonlar yaptırıldı, böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıkmasına rağmen o malum gazeteler bunu dünyaya ilan ettiler. İHH’nın amblemini, bürosunu gösterdiler, El Kaide operasyonu dediler. Onun için cemaat ile partinin arasındaki kavgada asıl hedef, İsrail ilişkileri. Fakat hükümet içinden bazıları da, İsrail ile ilişkilerin düzelmesi gerektiğine inanıyor. O nedenle Fethullah Gülen’e karşı, İsrail ile ilişkileri biz kuralım, bize yapılan saldırılar azalsın diye düşünenler olabilir. Ama Siyonizm bir akreptir. Akrep, sırtında taşıdığı kendi annesini vurmuştur. Böyle düşünen siyasiler varsa, bu akrep tarafından sokulur, İsrail affetmez. 

“GÜLEN İLE HESAPLAŞMA OLACAK”

“GEMİDE NELER YAŞADIĞIMIZI FETHULLAH GÜLEN BİLMİYOR”

“BAZILARI İFTİRA ATMAKLA GÖREVLİ”

Sizi El Kaidelikle suçladığını, bürolarınızı bastığını, daha da önemlisi Mavi Marmara şehitleri için şehit ifadesi kullanmayan Gülen’e karşı bir gücenmişliğiniz var mı, varsa hakkınız helal eder misiniz?

Ben helal etsem de, etmesem de ahrette bu hesaplaşma olacak. Çünkü orada şehitler var. Biraz önce belirttiğim gibi gemiye Allah rızası için bindik ve hangi duygularla bindiğimizi Allah biliyor ve o gemide neler yaşadığımızı biz biliyoruz, Fethullah Gülen bilmiyor. Ve gitmeden önce o cemaatle de, o cemaatin gazetesi ile de istişare ettik. Gemimizin birini de o cemaat mensubundan satın aldık, o da alttan üste herkese danışarak bize sattı. İsrail şımarıkça davranıp bizi vurunca, onlar kendilerini kurtarmak için bu tip söylemlerde bulundular. Ve hala devam ediyorlar, İHH ve şahsım hakkında demedikleri kalmadı.. Bizim inancımıza göre sevaplarımızı arttırıyorlar, günahlarımızı alıyorlar, çok da umurumda değil. Çünkü bu hayat bitecek. Onların attığı iftiralar, orada benim işime yarayacaksa, buyursunlar atsınlar. Dünyada herkesin bir görevi var, bazılarının görevi de iftira atma görevidir. Bunlar atmasa başkası atacak, onun için bu görevi bunlar üstlenmiş, biz de memnuniyetle bu görevi yerine getirmelerini izliyoruz. 

“FETHULLAH GÜLEN’İN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKİYOR”

Fethullah Gülen, bu konuya BM karar versin, demişti. BM karar verdi. İnsan hakları komisyonu %100 bizi haklı gördü. Fethullah Gülen’in bu konuda bizden bir özür dilemesi gerekiyor. Ayrıca Türkiye’nin büyük bir hatası oldu orada. Palmer komisyonuna gidildi. Palmer komisyonu büyük bir yanlıştı, siyasi bir komisyondu bağlayıcılığı yoktu. Bağlayıcı olan İnsan Hakları Komisyonu idi. Orada Türkiye’nin elinde çok güçlü bir imkan vardı. İsrail’i sıkıştırabilirdi ama Türkiye bunu kullanmadı. 

“O CADDEDEN ÇIKMAYACAĞIZ”

Mavi Marmara zafere giden yolda ilerleyen, korkusuz ve yenilmezleri taşıyan bir gemi, kimilerine göre provokatörleri taşıyan bir savaş gemisi, kimilerine göre sadece araç…Sizin için ne ifade ediyor, onun adına şiir yazdınız mı?

Şiir yazmayı çok önceleri bıraktım, yazmadım ama mesela Selahaddin Eyyubi Kudus’ü feth ettiği halde hala Selahaddin Eyyubi’yi sevmeyen Müslümanlar var. Alparslan Anadolu’ya girdiği halde hala Alparslan’ı eleştirenler var. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fetih ettiği halde, onun hakkında ileri geri konuşanlar var. Onun için Mavi Marmara’nın misyonu ile de elbette birileri konuşacak, herkes görevini yapacak. Önemli olan genel kitledir, mazlumun gözyaşıdır. Biz oradayız ve o caddeden de çıkmayacağız. 

“İSRAİL SALDIRISI,  MAVİ MARMARADAN ÖNCE BAŞLADI”

“İSRAİL, TÜRK DENİZ KUVVETLERİNDEN 7 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ”

31 Mayıs 2010′da İsrail Deniz Kuvvetleri’nin saldırısına uğrayan Gazze filosunda 8 gemi bulunmaktaydı. Mavi Marmara’nın ismi, Cahallenger, Sfendoni ve Defne gibi gemilerden daha çok parladı, neden?

Saldırı Mavi Marmara’dan da önce başladı. İskenderun’daki Deniz Kuvvetlerine yapılan saldırı, bunun başlangıcıdır. Örgüt ilk defa Deniz Kuvvetlerine saldırı yaptı ve bu saldırıyı yapan TİM’in başındakinin İsrail ile olan bağlantısı ortaya çıktı. Aslında İsrail, Türk deniz kuvvetlerinden 7 kişiyi öldürdü, şehit etti. Türk ordusu bunu yazmıştır veya yazmalıdır, Türk devleti bunu yazmıştır veya yazmalıdır, vatanseverler bunu yazmıştır veya yazmalıdır. Niye vurdular. Mavi Marmara’yı vuracaktılar, Deniz kuvvetleri, İskenderun’daki liman oraya ulaşacak en kısa yoldu. Oraya yardım gitmesin diye. Bizi de doğalgazı çıkardıkları koordinatlarda vurdular. Yaralıları tekmelerken, “One Minute” diye tekmeliyorlardı. Mavi Marmara’yı vururken, gemiler arasında bilinçli ayrım yaptılar. Türkiye’ye bir mesaj verdiler. Bu saldırı, sadece Mavi Marmara katılımcılarına yapılmadı, Türkiye devletine, milletine, topraklarına yapılan saldırıydı. Ama sadece Mavi Marmara’ya değil, Defne Gazze gemisine de saldırdılar. Şimdi diyorlar ki, Mavi Marmara Komor adalarının bayrağını taşıyor, o Türk toprağı sayılmaz. İyi ya, bizim Gazze Gemisi Türk bayrağıydı. Ona da saldırdılar, alı koydular. Türk devletlerinin topraklarına açıkça saldırı yapan bir İsrail ile karşı karşıyayız, onun için Türk devletinin topraklarına saldıran İsrail devleti ile anlaşmayı çok hevesli bir şekilde yapanlar, tarihte nasıl yazılacaklarını da hiç unutmasınlar. 

“DÜNYA İSRAİL KARŞISINDA BİZİ YALNIZ BIRAKTI”

“BİZE SALDIRIDAN SONRA SAHİP ÇIKILDI”

“İSRAİL OLUNCA BÜTÜN DÜNYA İKİ YÜZLÜ DAVRANIYOR”

“7 SAATİ HİÇ UNUTMUYORUM”

“BİR TANE İSRAİL ASKERİNİ ÖLDÜRSEYDİK, O PROPAGANDA ALEYHİMİZE DÖNERDİ”

Size gelen sorulardan biriydi, Neden hep Türklerin öldüğü!…Bu durumu saldırı olması ihtimaline karşı dil sorunu yaşamamak için Türk vatandaşlardan nöbetçi koyduğunuz, şeklinde açıkladınız. Saldırı ihtimalini bu kadar göz önünde bulundurduğunuz, ‘Ölseniz bile öldürmeyeceksiniz’ talimatını verdiğiniz insanları hangi sıfatla anıyorsunuz? 

Şehit tabiriyle anıyorum. O gün biz 7 saat dünyaya çağrıda bulunduk. O gün bizi suçlayanlara ben soruyorum, 7 saat canlı yayında bütün dünyaya çağrıda bulunduk, Denizin ortasındayız ve bunlar açık denizde bize saldırma niyetindeler, biz bunu fark ediyoruz, devletler niye fark etmedi? Biz yöneticiler olarak 7 kişiydik, biz bunu fark edecek aklı geliştirebiliyoruz da koskoca devletler, İsrail’in bize saldıracağını niye fark etmedi? “Bunlar bize saldıracak, Türkiye NATO’nun konsepti içerisinde, NATO’nun gemileri gelsin. Hiç kimse ses çıkarmadı. O zaman baktık ki, İsrail’e karşı dünya bizi yalnız bıraktı. Bize saldırıdan sonra sahip çıkıldı. Ama saldırı anına kadar herkes bizi yalnız bıraktı. Ve bize Gazze ambargosunu kırmak için; BM, Avrupa Parlamentosu destek vermişti, İsrail olunca bütün dünya iki yüzlü davranıyor, bunu gördük. Ama saldırıdan sonra Türkiye devleti, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Dış işleri Bakanı elinden geleni gösterdiler. Fakat o 7 saati hiç unutmuyorum. O 7 saatte herkes suskundu. Bunun üzerine ben çıktım toplantı yaptım. Dedim ki: “Arkadaşlar, ölsek de öldürmeyeceğiz, çünkü dünyada Filistin’in haklılığını ortaya koyacağız” Bir tane İsrail askerini öldürseydik, o propaganda aleyhimize dönerdi. Ben İngilizce ve Arapça çok iyi bilmediğim için, Türkçe bilenleri öne koydum ki, kimseye bir zarar gelmesin, biz İsrail’in yine de katliam yapma niyetiyle gemiye inebileceklerini düşünmedik ama daha sonra kendi itirafları var, 6 tane elemanları, sırf listede belirlenen isimleri öldürmek üzere gemiye gelmişler. Zaten ölenlerin yüzüne bakın, o listedeki insanlara benziyor. 

“SALDIRININ EN YOĞUN OLDUĞU YERDEYDİM”

Mavi Marmara baskınında size yönelik eleştiriler de vardı, prosedürlere uymadığınız, herkes yaşam mücadelesi verirken, sizin tvlerde boy gösterdiğiniz şeklinde. Herkes ne kadar güvendeyse siz de o kadar mı güvendeydiniz? Ayrıcalığınız olduğunu düşünenlere ne diyeceksiniz?

Bütün prosedürleri yerine getirdik, o yüzden bu davaları kazanıyoruz. Hatta fazlasıyla yerine getirdik. Diğer konu da, benim bulunduğum yer, saldırının en yoğun olduğu yerdi ve biz saldırıda silah kullanmadık. Üzerimizden mermiler geçerken, gaz bombası atılırken, helikopterler tepemizdeyken dünyaya bazen ben bazen diğer arkadaşlarımız çağrıda bulunuyorduk ki, bunlar katliam yapıyor diye. Ama saldırının en yoğun olduğu yerdeydik, iki tane şehit de benim olduğum yerde vuruldu. 

“MAVİ MARMARADAN ÖNCE YARDIMLAR İÇERİ HİÇ ALINMIYORDU”

Türkiye şimdi, TİKA ve resmi kurumlar aracılığıyla doğrudan Gazze’ye insani yardım yapabilecek ve altyapı çalışmalarında bulunabilecek durumda…Peki sizden önce nasıldı? Yardımların oraya ulaşmasını engelleyen durumlar var mıydı? Herşey artık daha mı kolay?

Bunu bütün dünya biliyor. Mavi Marmara’nın bu çalışmalarından sonra hem araba konvoyu hem filolardan sonra Filistin dosyası en önemli dosya haline geldi. Filistin Bağımsız devleti BM’de kabul edildi. Filistin’deki guruplar arasında birlik, beraberlik anlaşmaları yapılma süreci başladı ve yapıldı. Gazze konusu dünyanın kilit taşı haline geldi. Onun için İsrail, yardımları kısıtlasa bile dünyadaki baskıdan dolayı gene açmak zorunda kalıyor. Daha önce yardımları hiç içeri koymadıkları dönemler oluyordu ama bir de yardımı götürüyordunuz, 1-2 ay ceza alıyordu, yardım miktarından daha fazla para ödüyordunuz, veya yardımların zamanı geçiyordu, tıbbi araçların bazı parçalarını söküyordu çalışmasın diye. Bütün bunlar kısmen oldu ama Siyonizm yalancı bir sistemdir. İnsanın olduğu her yerde ihanet etmezse, mezara girdiğinde pişman olacağını düşünerek hep ihanet eder. 

“ONE MİNUTE KAVRAMI BİR DEVRİMDİR”

“BAŞBAKAN KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZİ HİÇ AŞMADI”

“İSRAİL BÜYÜK BİR DEPREM YAŞIYOR”

Bazıları, Başbakanın perdenin önünde Mavi Marmara’yı sahiplenirken, perdenin arkasında İsrail’e şirin görünme gayreti olduğunu söylemişti…Sizin için one minute’in anlamı herkesten daha mı büyük? 

One Minute kavramı bir devrimdir. Hz Musa’nın firavun karşısındaki tavrıdır. Dünya egemenlerinin karşısına çıkıp, doğrunun ve adaletin yanında olduğunu söylemiştir. Tarihte silinmeyecek bir dönemdir. Başbakanın İsrail konusunda bir samimiyetsizliğini görmedim. Elinden geleni yapıyor fakat o bir devlet başkanı. Biz bir STK’yız. Biz İsrail’le ilişkiler sıfıra insin hiç olmasın diyebilir ama hükümet belli bir içtihatla belli şartlarda anlaşabilir, diyebilir. Fakat davalarla ilgili bizim kırmızı çizgilerimiz var. Başbakan bu kırmızı çizgileri hiç aşmadı. İsrail davalardan vazgeçilecek diye şart koştu. Bazı bürokratlar ve siyasetçiler İsrail’e bu sözü verdiler. Başbakan “Hayır, ona ancak şehit yakınları karar verebilir çünkü kanın sahibi onlardır, mahkemeler bağımsızdır” dedi. İsrail böyle bir ceza aldı, bu basit bir ceza değildir ha!. Adamların en üst düzey yetkililerini 18 bin yıldan yargılıyorsun. Diyorlar ki, onlar eski genel kurmay başkanı, eski istihbarat başkanı. İsrail’de emeklilik yoktur. Mevcut üst görevlerde olan insanları yargılamış oluyorsun. Çünkü İsrail büyük bir deprem yaşıyor. 

“TAYYİP ERDOĞAN HEP HAKKI SÖYLEDİ”

“ERDOĞAN SÖYLEM OLARAK HEP DOĞRUNUN YANINDA KALDI”

Erdoğan’ın Davos çıkışından sonra “Dün gece dünyada her şey tersine döndü. Artık İslam’ın lehine döndü. Tüm İslam ülkeleri Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider isteyecek” dediniz. İslam dünyasının tek problemi liderlik mi sizce?

İslam dünyasının problemi, kendisinden daha çok toplu düşünen, toplumun değerleriyle barışık olan ve bölgenin dini konularda hassas olan ve söylediğini yaşayan liderlerdir ve kadrolardır. Ve bunların yanında bilgiyi alıp, akılla yoğuran ve güç oluşturan kadrolara ihtiyaç var. Tayyip Erdoğan, uzun yıllardır, İslam dünyasının aç olduğu bir şeyi gerçekleştirdi. Hakkı hep söyledi fakat bu uygulamada buna gücü yetti mi, yetmedi mi, bu ayrıca tartışılır ama söylem olarak hep doğrunun yanında kaldı. O nedenle bir çok İslam toplumda Tayyip Erdoğan örnekliği hep algılandı. Umarım bu haklı söylemin yanında, bir de bunu pratikte uygulayabilecek kadroların yetişmesi İslam dünyasında gerçekleşebilir. 

“ERDOĞAN ORTA DOĞU’DA ADAY OLSA KAZANIR”

“ERDOĞAN’I HALA EN İYİ LİDER”

2009’da Gazzeliler Başbakan için büyük bir gösteri düzenlenmiş, Hamas liderlerinden Halil El Haya, Erdoğan için “O, büyük bir lider” demişti. Erdoğan’ın orta doğudaki ağırlığında bir azalma var mı, dünya lideri unvanını koruyor mu?

Erdoğan orta doğuya gitse, her hangi bir ülkede aday olsa kazanır. O kadar seviliyor. Bazıları Suriye ve Mısır konusunda kaybettiğinin propagandasını yapıyor ama bunlar çok azınlık. Hala insanlar, Tayyip Erdoğan’ı en iyi lider, Türkiye’yi en iyi ülke olarak görüyorlar. 

“HÜKÜMET KADROLARI SAYILARI BAKIMINDAN YETERSİZ”

Erdoğan lider ama kadrolar konusunda soru işaretleri var sanıyorum kafanızda?

Soru işaretleri demek istemiyorum ama bunun sayısal anlamda yetersiz olduğunu düşünüyorum, nitelik anlamında değil. Çünkü Amerika’yı yöneten Başkanın etrafındaki danışanların sayısına bakıyorsunuz, dış işlerinin etrafındakilere bakıyorsunuz, İslam dünyasında Osmanlıdan sonra böyle bir geleneğin kalmadığını görüyorsunuz. Her konu ile ilgilenecek çok yeterli bir geniş sayıda strateji uzmanlarının olması gerekiyor ki, biz oyuna gelmeyelim. Çünkü İslam dünyası, son yüzyıllarda ya ölüyor, ya hicret ediyor, ya da hapse giriyor. Dünyaya bakın hep Müslümanlar ölüyor. Liderlerin ve kadroların görevi, Müslümanları ölümden, hicret etmekten veya hapse girmekten kurtaracak çıkış yollarını göstermek. 

“DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI 10 YILDA 100 YILLIK BİR BİRİKİM ELDE ETTİ”

“DIŞ İLERİNİ BAŞARILI BULUYORUM”

Bu çıkış noktaları konusunda hükümetin yavaş davrandığını düşünüyor musunuz?…Musul’da alıkonulan yurttaşlarımızla ilgili konuda henüz olumlu bir gelişme yok. Türkiye; Irak’taki çatışmalar hükümet tarafından yakından takip ediliyor ama ne kadarına gücü yetiyor, Netenyahu’nun etrafındaki devletler ne kadar küçülürse onlar o kadar kendisini güvende hissetme durumunu eleştiriyor, Kerkük’ün statüsüne devam etmesini istiyor…Hükümet dış politika konusunda yavaş mı davranıyor? 

 Bu bir bakış açısı. Nerede baktığınıza bağlı. Türkiye cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana var olan bazı sorunları, dış işleri bakanlığına mı yükleyeceğiz? Milli Misak sınırları içerisinde ulusal bir devlet kurulmuş. İsmet İnönü’nün tabiriyle, 1935’lerde, Türkiye’nin dışındaki hiçbir yerde  ne Türk, ne Müslüman unsuru yoktur, diyor. (Kendisine gelen Makedonyalı Türk heyetine) Daha sonra Türkmenler üzerinden politika yapılmış. Daha yeni yeni Türk Dış İşleri Bakanlığı kadrolaşıyor, bölgelere açılıyor. Ve Türk Dış İşleri Bakanlığı ve Türkiye’nin bütün birimleri son 10 yılda 100 yıla denk birikim elde ettiler. Ve kurulan oyunlarda piyon olan Türkiye, şu anda oyun kurucu kimliğine büründü. Bölgedeki olaylara baktığınızda 300-400 yıldır dünyayı yöneten süper güçlerin etkinliği var. onlar orada her türlü mezhep çatışmasını körüklerken Türkiye son 10 yılda belli bir noktayı yakaladı. Türkiye’nin önünde büyük bir tsunami vardı, bu tsunami ile karşı karşıya kalacak kadroları şu anda yetiştirdiğine inanıyorum, geç kaldığını düşünmüyorum. Konsolosluğun yakalanması herkesin yaşayabileceği bir şey, Amerikalılar da yakalanabiliyor, Rus diplomatlar da yakalanabiliyor. Türkiye’de iç siyasi kavgalar çok hoyratça ve düşüncesizce yapılıyor, her türlü malzeme kullanılıyor, insanların hayatları tehlikeye girmesin diye çok temkinli hareket ediyor, ben başarılı buluyorum. Şu anda karşıda bir örgüt var, bu örgütün hassas noktaları var. Türkiye sadece bilek gücüyle hareket etse, görevlilerin başlarına bir şey gelirse, herkes Türkiye aklını kullanmadı diyecek. Türkiye çok hassas hareket ediyor. 

“SELAM ÖRGÜTÜ HADİSESİ ONE MİNUTE’DEN SONRA BAŞLAMIŞ”

“SELAM ÖRGÜTÜNÜ HAZIRLAYAN SAVCILARIN SİYONİZMLE İLİŞKİLERİ İNKAR EDİLEMEZ”

Dahil edilmek istendiğiniz bir örgüt daha….7 bin kişinin telefonlarının dinlediği ‘Selam örgütü’ soruşturması kapsamında ifade verdiniz. 2012′de 48 İranlının bırakılması karşılığında 2 bin 130 Suriyeli muhalifin cezaevinden ve işkenceden kurtulması için yaptığınız görüşmeler dosyaya delil olarak sunuldu. İfade sonrası ‘Bu konuda yargılanmaktan onur duyuyorum. Dosyayı bu şekilde hazırlayan herkesi de alçak olarak ilan ediyorum’ dediniz. Selam Örgütü sizin için nerede başlayıp, nerede bitti? 

Aslında çaresizlikten öyle söyledim. Daha ağır bir şey söyleyemiyorum, bana yakışmıyor, o yüzden alçak ilan ediyorum, dedim. Sadece serbest bırakılacak kadınların sayısı artsın diye uğraşırken, o telefon konuşmalarını alıp dosyaya koymuşlar. İsrail de bana selam örgütünü sordu. Demek ki Mavi Marmara döneminde dahi bu örgüt şeması çıkartılmış, bana göre on minute den sonra başlayan bir şey, Türkiye’de İsrail karşıtı olan bütün unsurlar bu örgütün içerisine İsrail ile irtibatlı olarak kurgulanarak konulmuş. Bu örgütü hazırlayan emniyet güçlerinin, savcıların siyonizmle ilişkileri hiç inkar edilemez. Ahrette ortaya çıkacak. İsrail bana bunu sordu ve geldim burada da, bu örgütün şemasını hazırlayan savcıları ve emniyet mensuplarını tanıdım. Nasıl oluyor? 

“IŞİD KONUSUNA GİRMİYORUM”

Bir örgüt daha var ki çok aleniler….IŞİD neyin nesi, Hizbullah’tan sonraki kabusu o mu dünyanın? Sizin IŞİD’i sert bir dille eleştirdiğinizi ve örgütün hakim olduğu bölgelerde yardım çalışması yapamadığınızı biliyoruz. Hatta iki çalışanınızın örgüt tarafından rehin alındığını ve birinin idam edildiğini söylemiştiniz. 

Biz o bölgelerde çalıştığımız için, insani yardım götürdüğümüz için ve her örgütün bulunduğu bölgede de mağdur insan olduğu için, örgütler hakkında vakfımız aleyhte konuşmama kararı aldı. Sebebi de, o bölgedeki insanlarımızın can güvenliği. Ama bağımsız olmayan, hukuka uymayan hiçbir örgütün çok uzun vadeli yaşayacağına inanmıyoruz. 

“BAŞKANLIK SİSTEMİNE YAKIN BİR SİSTEME GEÇİLECEK”

Ekmeleddin İhsanoglu’nun sloganı: “İçeride huzur, dışarıda itibar” Buna ihtiyacımız var mı? Bu algı Ekmeleddin Beyi nereye taşır? Başbakanın cumhurbaşkanlığı sizde nasıl bir haleti ruhiyeye yol açtı, liderinizi kaptırdığınız hissine mi sahipsiniz?

Ben biraz farklı düşünüyorum. Biz İHH olarak biraz farklı düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı ilan edilmiştir, inşallah hayırlı olur, dünya çapında tanına bir lider, sistemi değiştiriyor, artık valiler de başa gelecek. Valiler atanıyordu, seçimle başa geldiği için daha bağımsız olacaklar. Her taraf bir nevi genişletilmiş bir yerel yönetimle karşılaşacak. Başkanlık sistemine yakın bir sistem haline gelebilir bu iş. 

“ERBAKAN HOCANIN HAREKETİ DÜNYADA SES GETİRECEK NOKTAYA GELDİ”

“BAŞBAKANIN İSLAMCILIĞINI İSPAT ETMESİNE GEREK YOK”

Erdoğan’ın adaylık konuşmasına dualarla başlaması halifelik tartışmalarını körükledi. Siz dualı açılışı nasıl değerlendirirsiniz?

Dua ile başladığı için çok onur duydum. Bir devlet başkanının yapması gereken bir konuşma yaptı, bana Türkiye cumhuriyeti ve Osmanlı çizgisinin rüzgarlarını estittirdi. 

“EKMELLEDİN GÜZEL BİR İSİM”

“BAŞBAKAN TÜRKİYE’DE EN İYİ KURAN’I KERİM OKUYANLARDAN BİRİDİR”

Bu konuşmayı, Ekmeleddin beyden daha İslamcı olduğunu göstermek için yaptığı söylendi.

Tayyip bey zaten kişisel olarak İslamcılığını hiç inkar etmedi ki. Birinden daha İslamcıyım demesine gerek yok. Türkiye’deki en iyi Kuran’ı Kerim okuyanlardan biridir. Ve bunu da her fırsatta da yapıyor. Mavi Marmara şehitlerine de geldi kuran okudu. İmam hatipleri açtırdı, baş örtüsü konusunu çözdü, okullarda din derslerini, kuran derslerini müfredata koydurttu. İslamcılığını ispat etmek için böyle konuşmasına gerek yok. Bence orada alacağı görevin ağırlığında rabbinden bir yardım istemeydi. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa Türkiye’de çok şey değişecek. Topyekun bir sistem değişikliği olacak. Ak Partililerle 30 yıldır tanışırım. Başbakan olacak nitelikte en az 20-25 kişi tanıyorum, hangisi olursa Türkiye kazanır. Sadece şu kadarını söyleyeyim, Erbakan Hoca, bu ülkeye kadrolar hediye etti, bakın hiçbir lider hoca kadar lider olabilecek insan yetiştirmedi. Bunların hepsi milli görüşten gelmedir, hepsi Başbakan, Cumhurbaşkanlığı yapacak niteliktedir. Bana diyorlardı, Erbakan Hocanın hareketi başarıya ulaşmadı. Ben de diyorum ki: “Erbakan Hocanın hareketi dünyada ses getirecek noktaya geldi” Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda bile bu kadroların dışında siyasetçi alternatifi yok. 

“TÜRKİYE TOPLUMU İSLAM’IN DIŞINDA BİR LİDER GÖRMEK İSTEMİYOR”

Ekmeleddin bey, güzel bir isim. Şu ortaya çıktı. Türkiye’de hangi partiden olursanız olun, İslam’la barışık olmayan hiçbir kimseyle seçim kazanma şansınız yok. CHP, MHP Ekmeleddin beyi seçerek şunu tescillediler: Türkiye toplumu artık İslam’ın dışında bir lideri görmek istemiyor. Onun için Ekmeleddin beyi seçerek CHP ve MHP’nin gelecekteki İslami yapıya hizmet ettiğini düşünüyorum. 

“CEMAAT CHP’NİN İÇİNDE”

“TÜRKİYE SİYASETİ BUNDAN SONRA; NAMAZINI KILAN İNSANLARA EMANET OLACAK”

Onlar da belki bir dönüşüm içerisine girdiler…Yeni Türkiye ile birlikte

Zaten girmişler. Cemaatin  bir çok elemanı diğer partide. Cemaat ile Ak Parti kavga da etse cemaatin mensuplarının hemen hepsi İslami değerleri yaşamaya çalışan insanlar, siyasi farklılıklardan dolayı bu kavgalar oldu, şimdi CHP’nin, MHP’nin, diğer partilerin içinde cemaat var. Bu dönüşümdür. Türkiye’nin siyaseti artık bundan sonra; namazını kılan, İslami değerlere dikkat eden insanlara emanet olacak. 

“GENELDE İSLAMİ DEĞERLER KAZANMIŞ OLUYOR”

“SEÇİMLERİ ERDOĞAN KAZANACAK”

O zaman seçimin galibi Erdoğan da olsa, Ekmeleddin bey de olsa kendimizi kazanmış mı saymalıyız?

Ben Tayyip beyin kazanacağını düşünüyorum. Tayyip bey kazanacaktır. Ekmeleddin beyin seçimlere girmesi de, diğer toplumlardaki nesillerin Ekmeleddin beyin şahsında İslam’a daha sıcak bakmalarına sebep olacaktır. Genelde İslami değerler kazanmış oluyor ama seçimleri herkes biliyor ki, Tayyip Erdoğan kazanacak.

“BARIŞ SÜRECİ BİZE BİR ŞANS VERMİŞTİR”

“TÜRK VE KÜRTLERİN BİRLİKTELİĞİ ORTA DOĞUDAKİ OYUNLARI BOZACAKTIR”

“KURAN ÜZERİNE UZLAŞABİLİRİZ”

Fatih Altaylı’ya göre Türkiye bölünerek büyüyecek. Üniter yapı yerine federatif bir yapı kurulacak ve K.Irak Türkiye’ye katılacak. Sizin bu tarz bir felaket senaryonuz var mı? Barış sürecinde bizi neler bekliyor? 

Barış süreci başlamamış olsaydı Türkiye, bölünmenin eşiğine gelecekti. Barış süreci, Türkiye’nin bölünmesini engellemek için önemli bir fırsat ve zaman kazandırma oldu. Bölgeyi tanımayan insanların yorumları bölgeyi felakete götürdü. Kürt insanını tanımayan, Kürt insanının ne kadar politize olduğunu, ne kadar siyasi birikime sahip olduğunu algılamayan ve o bölgede yapılan işkenceleri düşünemeyen insanlar kolay yorum yapıyor. İstanbul’da bir oda, Diyarbakır’a uzaktan bakılarak yapılan tahlillerin hiçbiri gerçekçi değil. O nedenle barış süreci bize bir şans vermiştir, zaman kazandırmıştır. Bu iki ana topluluğun birlikteliği, Türklerin ve Kürtlerin birlikteliği Orta doğudaki oyunların hepsini bozacaktır. Bu iki toplumu birleştirecek tek unsur da, tarihi referanslardır. Baktığınızda da İslam dini karşısında her iki topluluk, kendi etnik özelliklerini geri plana itmiştir, o nedenle dindarlık ne kadar artarsa, çözüm süreci o kadar başarıya ulaşır. Nitekim BDP, Peygamberimizin kutlu doğumunu kutluyor ve mitinglerinde namaz arası veriyor. Bunlar çok güzel gelişmeler. Bunlar üzerinde uzlaşacağımız eskimeyen bir metnin kabulünü gösteriyor. Kuran üzerine artık uzlaşabiliriz, diyoruz. Bir metin var ortada. Kendimiz oluşturmuyoruz, kendimiz oluşturduğumuz zaman herkesin farklı düşünceleri olacak. Bölünme olacak, özerklik olacak….bunlar hiç önemli değil. İki toplum kardeşi karar verdikten sonra çizgi ister buradan olsun, ister öbür taraftan olsun, sonuç toplulukların lehine olacaktır. Zaten Türkiye bütün İslam dünyasına kapıları açıyor, vizesiz geçişleri sağlıyor. Avrupa Birliği modelini uygulamaya çalışıyor. Sıkıntılı süreçler ama sonucu iyi olacak. 

İlgili Haberler