Tebliğ ve Davet Üslubu Nasihat

Yayın: 17:07 - 29.04.2016
Güncelleme: 17:07 - 29.04.2016

En büyük farz ibadetimiz olan cihad, 5 aşamada yapılır. 1.Tebliğ, 2-Davet 3- Emri bil ma’ruf nehyi AnilMünker 4-Kital 5-İ’layı Kelimetullah.Cihadın İlk iki aşaması tebliğ ve davet yapılırken, kullanılacak üslup,  Kur’an ve sünnet üslubuNASİHAT’tır.Ehli Sünnet vel cemaat Müslümanıyım diyen istisnasız herkes;mensup olduğu cemaati, derneği, vakfı, davası, partisi,  medyası vb. ile, tebliğ ve davet görevi yapıyorsa;tartışmayı çağrıştırmayacak bir şekilde Kur’an ve sünnetle farz kılınan nasihat üslubu ilebu görevini yapması şarttır

Nasihat; bilgi ve takvaca üstün olan bir Müslüman tebliğcinin, kendisinden bilgi ve takvaca zayıf olan insanlara hakkıaçıklama görevidir. Bu sebeple, Müslüman tebliğci, bulunduğu çevrenin, zamanın en bilgili, en takvalı zatları arasında olmalıdır. Nurani dış görünüşü ile, insanları kendisine hayran bırakmalıdır. Konuştuğunda ağzından ayetlere ve hadislere dayalı bal damlaları gibi tatlı sözler damlamalıdır. Bal çiçeğinin arıyı çektiği gibi, gören, duyan, tanıyan insanları kendisine cezbetmelidir.

Tebliğ ve davet yaparken, muhatabını her yönü ile çok iyi tanımalıdır. Kendisinden bilgi ve takvaca daha zayıf oluşuna, nasihata ihtiyacı olup olmadığına son derece dikkat etmelidir. Böyle donanımlı müttaki bir tebliğcinin; kendisine saygı sevgi ve ihtiyaç hisleri ile dolu bir muhatabına nasihat üslubu ile yapacağı tebliğ ve davet, hayırla neticelenecektir inşallah. Bu sebeple tebliğcinin, muhatabından mutlaka takvaca ve bilgice  üstün olması ilahi bir farzdır.

“Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.”(Araf-62)

Bu ayet, Nuhaleyhisselam’ın kavmine tebliğ ve davet görevini nasihatuslu bu ile yaptığının delilidir. Ayrıca, Allah’tan aldığı vahiy bilgileri ile, kavminin bilme diklerini bilen, kavminden üstün meziyetlerle donatılmış bir peygamber olarak tebliğ ve davet görevini yaptığının delilidir.

“Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.”(Araf-68)

Bu ayetle, bütün peygamberlerin, ümmetleri ve insanlık için, birer güvenilir /emin nasihatçlar oldukları, bu defa Hud aleyhisselam’ın dilinden bildirilmektedir.

Son olarak alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz(sav), daha peygamber olmadan ‘’El-Emin’’ ünvanlı bir nasihatçı olmuştur.

‘’(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde (Kuran ve sünnet üslubu nasihatla) mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.’’(Nahl-125)

‘’ Allah’ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı (nasihat üslubu ile) yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli  (tartışan, birisi) olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış(istişare et) fakat karar verdin mi Allah’a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.’’(Aliimran-159)

Bazı Mü’min kardeşlerimizce,  nasihatın hikmeti tam anlaşılamadığı zaman,;nasihat ve istişare kavramları, tartışma ile karıştırılmaktadır. İstişare bir konuda muhatabın görüşünü istemektir. Tartışma/cidal ise, Kur’an ve sünnetle yasaklanan, hakkı batılla çürütmek için,Allah ile, Peygamber ile, mü’minler ile sonucu savaşlara varan batıl mücadelesidir.

‘’ Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah’tan sakının ki size acısın.’’(Hucurat-10)

Mü’minleri bu ayeti ile kardeş ilan eden Allah, aynı zamanda, bu kardeşliğin hukuku

nu da noksansız olarak uygulamamızı emretmektedir. Kardeşlik hukukunun başında, kardeşlerin arasını düzeltmek geliyor. Bu da tebliğ ve davette nasihat üslubu ile gerçekleşmektedir.

Yukarıda, Tebliğcinin bilgi ve takvasının, muhatabın bilgi ve takvasından üstün olması ilahi bir farz demiştik.  Çünkü; bilgi ve takvası  eşit veya daha az olursa, sonuç tehlikeli olur. Muhatap, tebliğcinin bir açığını, cehaletini yakalar. Yakaladığı cehaletinden, nasihat üslubunu tartışmaya çevirir. Ciddi bir tebliğ ve davet faaliyetini; ‘’gözünün üstünde neden kaşın var’’ kabilinden boş bir tartışma ile tebliğcinin görevini negatif olarak bitirir.

Böylece tebliğci, dost kazanayım derken, yeni bir düşman kazanmış olur. Bunun vebali, kaybettiği muhatabını aşar, hak davanın ve bütün ümmetin vebalini üstlenmiş olur.

Tartışma,Kur’anda ‘’cidal’’ olarak yer almaktadır.  Az bir araştırma ile,Kur’an-ı Kerim in 25 yerinde tartışmayı,doğrudan ya da dolaylı olarak yasaklayan şu sureler ve ayetleri görülmektedir:

Hud-74/ Nisa-107,109/ Bakara-197/ Enam-25/ Enam-121/ Araf-71/ Enfal-6/ Hac-3,8,68/ Hud-32/ Mümin-4/ Mümin-5,35,56,69/ Şura-35/ Mücadele-1/ Kehf-54,56/ Lukman-20/ Rad-13/ Zuhruf-58/ Nahl-111.

            Peygamberimiz(sav) Efendimiz de tebliğ ve davette tartışmayı/cidali yasaklamıştır;

Enes bin Malik rivayet ediyor: Biz bir gün dini bir konuda tartışırken, Resulullah efendimiz yanımıza geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki, hiç böyle öfkeli görmemiştik. Buyurdu ki:
‘’Bırakın tartışmayı! Sizden öncekiler sırf bunun yüzünden helak oldu. Tartışmanın faydası yoktur, tartışma zararlıdır. Mümin münakaşa etmez. Münakaşa edene şefaat etmem.’’ buyurdular.’’(Taberani)

“Hatasını anlayıp tartışmayı terk eden kimseye Allah, cennetin ortasında bir köşk ihsan eder. Haklı olduğu halde tartışmayı terk eden kimseye ise, cennetin en yükseğinde bir köşk ihsan eder.” (Tirmizî, Ebû Davud, İbnMâce)

            “Bir kul haklı bile olsa, münakaşayı terk etmediği müddetçe imanın hakikatini tadamaz.’’”(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,)

Peygamberimiz(sav) bu hadis-i şerifleriile, tartışmak için bütün haklılık mazeretlerini reddetmiş, tartışmaya götüren bütün ruhsat yollarını kapatmıştır.

İmam Mâlik (ra)şöyle demiştir:

Tartışmak dinden değildir ve din büyüklerinin hepsi bunu yasaklamışlardır. Fakat muhatapları bid’at ehli bir kimse ise, onu doğruya davet için, inat, husumet ve uzatma olmaksızın Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifleri delil göstererek(nasihat üslubu ile) konuş muşlardır. Fayda vermeyince kendi haline bırakmışlardır.

İmam-ı Azam hazretleri, oğlu Hammad’ıitikadî bir konuda birisiyle tartışır tartışırken görür ve susturur. Orada bulunanlar sorar:

– Biz seni başkalarıyla bu tür konuşmalar yaparken görüyoruz. Bizi nedenengelliyor  sun?İmam-ı Azam hazretleri şu cevabı verir:

– Biz konuşurken arkadaşımız kayıp düşmesin, yanılmasın korkusuyla başımızda kuş taşır gibi dikkat ediyoruz.(tebliğ ve davet cihadımızı, nasihat üslubu ile yapıyoruz) Siz ise arkadaşınızın yenik düşmesini istiyorsunuz. Arkadaşının düşmesini istemek, (konu itikadî olduğu için) onu tekfir etmeyi  istemektir. Arkadaşının dinden çıkmasını isteyen kişinin ise kendisi küfre girer.

Bugünün tartışmaları da İmam-ı Azam hazretlerinin yasakladığı tartışmalara benziyor. Hakikati bulma amacı yok, sadece karşısındakine kaybettirmek isteniyor. Bir savaş gibi. Bunun elbette müslümana yakışır bir tarafı yok.

Bugünkü tefrika hastalığımızın altında, fert olarak evde, işte, sokakta diğer insanlara; toplum olarak da başka müslüman toplumlara üstün gelme mücadelesi yatıyor. Bu hastalık, insan fark etmese de kişiyi, hak-bâtıl ayrımı yapmadan konuştuğunu savunmaya sevk ediyor. Sürtüşme ve kavgaya sebep oluyor. Bu da sürekli bir rekabet ve çatışmayı getiriyor. Rekabet ve çatışma kindarlığa, düşmanlığa yol açıyor. Günümüzde, haçlı-siyonist ittifakı, İslam Birli ğini parçalamayı, tefrika aracı olan tartışma silahı ile başarmaktadır. Biz Müslümanlar olarak, Tebliğ ve davetimizde, nasihat üslubuna sarılırsak,düşmanın tefrika silahı olan tartışmayı da susturmuş oluruzinşallah.

 

 

29/04/2016

Hamdi ÇOLAK

Kartal-İSTANBUL

Hamdi Çolak
KISA ÖZ GEÇMİŞİM 01.05.1954 yılında Çorum İli, Osmancık ilçesi, İncesu köyünde doğdum. İlk okulu köyümde okudum. Orta ve lise tahsilimi 1971-1977 yılları arasında Çorum imam Hatip Lisesinde Devlet Parasız yatılı öğrencisi olarak tamamladım. Mezun olduğum 1977 yılında İstanbul Kartal 122 Evler Kur’an Kursu Öğreticiliği görevine atandım. Aynı yıl (ilahiyat fakültesine dönüşen) İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne girdim. Gece bölümünden 1981 yılında Tefsir- Hadis bölümünden mezun olarak lisans eğitimimi tamamladım. 1983 yılında, Urfa’da Yedek Subay olarak askerlik görevimi tamamladım. 1984 yılında Diyanet İşleri Başkanlığınca Zonguldak İli, Eflani İlçesine İlçe Müftüsü olarak atandım. 1985 yılında Milli Eğitim Bakanlığına geçerek, İstanbul Tuzla Lisesine Din Kültürü ve Ahlak Bil gisi öğretmeni olarak atandım. 1986 yılında Lise müdür yardımcısı oldum. 1990 yılında Sultan beyli ilçesi Turhan Feyzioğlu lisesine müdür yardımcısı olarak atandım. 1994 yılında Sultanbey li içesi Ahmet Yesevi İlköğretim Okulu müdürü oldum. Bu görevime devam ederken 2003 yılın da Sultanbeyli ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü oldum. Bu görevime devam eder- ken 2008 yılında emekli oldum. Şu an bir özel okul müdürlüğü yapmaktayım. Bazı sivil toplum kuruluşlarında çalışmalar yapmaktayım. Evliyim. İki çocuk babasıyım. Halen İstanbul Kartal İlçesinde ikamet ediyorum. 29.Nisan 2014 Hamdi ÇOLAK
Exit mobile version