SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kartal Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Mahir Şanlı İle Söyleşi

Yayınlanma:
ABONE OL

Söyleşi; yakınlaştıran, mesafeleri yok sayan ve yeni dostluklar getiren bir sanat olarak görünür bana. Bu ay ülke dışına, Belçika’ya uzandık. Bakmayın öyle ülke dışına dediğimize… İş sanat olunca, uzaklar yakın olur diyenlerdeniz her zaman. İşte tam bu doğrultuda, Mahir Şanlı’ya konuk olduk bu sayımızda. Şanlı’yla, ikinci kitabı üzerine konuştuk: Alpaslan Dikmen’e Mektuplar. Satır aralarında, sizden bir şeyler bulabileceğiniz bir söyleşi olduğu inancındayız. İyi okumalar…

Mahir Bey, kitabın çıkış sürecinden bahsedelim isterseniz. Nasıl bir yolculuktan geliyorsunuz?

Alpaslan  Dikmen’in vefatının ardından hepimizde bir şeyler yapma isteği doğmuştu. Ve herkes kendi yöntemiyle bu isteğini hayata geçiriyordu. Ben de yazmayı seven biri olarak kitap çıkarmanın kendimce en doğru şey olduğunu düşündüm. Kendi hazırladığı bir kitap vardı, tamamlamak kısmet olmamıştı. Ancak o konuya eğilmek için uzun bir süreye ihtiyaç vardı. Oysa benim isteğim birinci yıldönümüne yetişecek bir kitabın  hazırlanmasıydı.

Vefatının ardından herkesin düşüncelerini dile getirdiği bir konu başlığı açılmıştı ultrAslan’a (Galatasaray taraftar grubu) ait sitede. Buradaki yazılar benim için çıkış kaynağı oldu. Gördüm ki onun zamansız gidişi sonrası herkesin ona söylenecek sözü vardı. Ve ona yazılacak yazılardan oluşacak bir kitabın, çok güzel bir yapıt olacağı fikri oluştu bende. Sonra bu fikri eşi ve oğlu ile paylaştım. Çok olumlu yaklaştılar konuya, sahiplendiler. Zaten kitabın başarıyla tamamlanmasının ardında da bu sahipleniş vardı.

İlk adım olarak, bir elektronik posta adresi oluşturuldu. Sonrasında ultrAslan forumunda bir başlık açarak üyelerin konudan haberdar olmasını sağladık. Ve ilk mektuplar bu şekilde gelmeye başladı. Bir yandan da ilişkilerimizi kullanarak Galatasaray camiası, basın camiası ve diğer tribün guruplarına ulaşmaya başladık. Bu sayede kitabın çerçevesini genişletmiş olduk. Ve ulaştığımız kişilerin büyük çoğunluğu konuya olumlu yaklaştılar, katkı sundular. Bu aşamada ultrAslan’dan gelen mektupların fazlalığı sebebiyle mektuplar içinde seçim yapmak durumunda kaldık. Diğer mektupların tamamını kitaba koyduk.

Alpaslan Dikmen’in eşi, aile üyelerinin mektuplarını toplama konusunda büyük çaba gösterdi. Acısının tazeliğine rağmen, bu çabası gerçekten inanılmazdı. Çocukluk arkadaşlarına ulaşmakta da yine kendisinin büyük desteği vardı. Bunun yanı sıra bizim aklımıza gelmeyecek ya da ulaşmakta güçlük çekebileceğimiz kişilere ulaşmamızı kolaylaştırmak için de elinden geleni, fazlasıyla yaptı.

“Alpaslan Dikmen’in kendi hazırladığı bir kitap vardı, tamamlamak kısmet olmamıştı” diye belirtiyorsunuz. Bu kitabın içeriği biliniyor mu, ne tarz bir eserdi düşünülen?

Alpaslan Dikmen’in büyük ölçüde tamamladığı; fakat düzenleyip bastıramadığı kitabı, bir nevi tribünsel otobiyografisiydi. Tribüne ilk adım attığı dönemden, ultrAslan’ın kuruluş aşamasına kadar yaşananlar… Acı tatlı tüm anıların yer aldığı bir hayat hikâyesiydi. Sanıyorum ailesi ilerleyen dönemde düzenlemesini yapıp baskıya sunacaktır.

Gelecek olan kitap için, yeni bir çalışmaya hazır mısınız? Bu kitapta olduğu gibi yeni kitapta da sorumluluk alır mısınız?

Talep gelirse tabii ki elimden gelen tüm yardımı sunarım. Fakat sorumluluğu tamamen yüklenmek gibi bir düşüncem yok. Çünkü kendi kitaplarıma yoğunlaştım. Ailesinin de bildiğim kadarıyla o konuda belli bir müddet harekete geçmek gibi  bir fikirleri yok.

Eğer yanlış bilgi edinmediysem, 2009 yılına iki kitap sığdırmayı başarmış bir yazarsınız. Sizin için nasıl bir süreçti, “yazmak” sizin için ne ifade ediyor; tutku ya da bağımlılık diyebilir miyiz?

Herkesin hayatında yapmak istediği şeyler vardır. Hayalindeki meslekler gibi. Futbolculuk,pilotluk, doktorluk vb. Benim hayatım boyunca hayalini kurduğum şey ise kitap yazmaktı. Bu açıdan kendimi şanslı görüyorum. Bir bakıma, hayallerine ulaşmış bir insanım. Ama yazmak konusunda açım,istekliyim. Ve hayatımın sonuna kadar bu işe zaman ve emek harcayacağım.

Her şeye rağmen; çok yazmanın, yaratıcılığı etkilediğini söylemek mümkün mü?

Şahsen ben kimi zaman meşgul olduğum konu dışındaki şeyler ile ilgili de aklıma gelenleri kağıda döküyorum. Çünkü başka bir zaman yazacağım herhangi bir konuda, belki bu yazılardan faydalanabilirim diye düşünüyorum. İlham geldi mi muhakkak değerlendirilmeli. Şu an başka konu ile meşgulüm diye ertelememeli. Yazılı olarak dursun muhakkak lazım olacaktır. Onun için çok yazmak yaratıcılıkta yardımcı olacaktır fikrindeyim.

Sözünü ettiğim iki kitabınızda, farklı temalar göze çarpıyor. İlki politika diğeri spor. Farklı alanlarda yazmış olduğunuz eserlere bakarak, kendinizi nerede görüyorsunuz?

İlk kitabım “Nostradamus ve Türkiye’nin Geleceği” tam da politika kategorisine sokulacak bir eser değildi aslında. Michel Nostradamus, tarihin üzerine en çok kafa yorulan astroloğu, kahinidir. Ben de 9-10 yaşlarından bu yana Nostradamus’a karşı büyük ilgi duymaktaydım. Yüzlerce dörtlüğünü incelemiştim. Son bir sene ise; Türkiye ile ilgili kehanetlerini bir araya toplayıp kronolojik bir biçimde insanlara sunma kararı verdim. Ortaya hayli çarpıcı bir senaryo çıktı. Çok olumlu tepkiler aldım.
Alpaslan’a Mektuplar kitabıysa daha farklı. Derleme diyebileceğimiz bir eser. Projenin fikri ve çalışması bana ait; ancak yazılar farklı kişilere ait. Birinci kitabın konseptinden tamamen ayrı.

Kendimi bir yere koymam gerekirse, her iki kitap da bu yerde değil. Benim asıl yazı alanım roman. Ancak yazı dünyasına bu şekilde giriş yapmam gerekiyormuş. İlk iki kitabım, çocukluğumun iki tutkusu Galatasaray ve Nostradamus içerikli oldu.

Peki son kitap ile ilgili ne tür eleştiriler alıyorsunuz bu dönemde?

Kitap ile ilgili şuana kadar hep olumlu eleştiriler aldım. İçerik zaten bilindiğinden bu konuda herhangi bir sıkıntı yoktu. Sadece birkaç kişiden Alpaslan Dikmen’e ait yazıların daha fazla olması gerektiği yönünde eleştiri aldım. Ancak; kendi kitabının ileride basılabileceğini düşünerek bunun olmamasının daha doğru olacağında karar kılmıştık ailesi ile birlikte. Sayın Ebru Dikmen’in (Alpaslan Dikmen’in eşi) hazırladığı kitap kapağı, sayfa kalitesi ve kitap düzeni ise çok beğenildi. Bu beğeniler, tabii ki yedi aylık bir emeğin boşa gitmediğini görüp mutlu olmamı sağlıyor.

Önceki demecinizde, asıl yazı alanım roman ifadesini kullanmıştınız. Mahir Şanlı, ne tür bir roman yazmak ister? Sizin kahramanlarınız hangi kesimi temsil eder ve siz ne tür romanlara ilgi duyarsınız?

Okurken çok seçici olduğumu söyleyemem. Bir okuduğum kitapla sonraki kitap arasında kimi zaman hiç alaka olmuyor. Çok farklı konulara sahip olabiliyorlar. Hayatın içinden, gerçek konulara sahip romanlara ilgi duymuşumdur. Yazarken de yine gerçeklik, benim için en önemli kıstas.

Hali hazırda yazım aşamasında üç ayrı romanım var; ama bunlara son halini vermem gerekiyor. Diğer iki kitabın yoğun mesaisinden onları düzenlemeye vaktim olmadı. Bu ay, birinci romanımı baskı aşamasına getirmek için çalışmaya başlayacağım. Şuan üç romanımı da sorunuz üzerine gözden geçirdiğimde romandaki kahramanların genel olarak hayatımda tanıdığım insanların izdüşümü olduklarını söyleyebilirim. Birinci romanım, babamın hayatından yola çıkarak oluşturduğum bir kahramanın hayat hikâyesi olacak. Sonraki iki romanda da yine yaşanmış hikâyelerin hayal dünyamla birleşimini sergileyeceğim. Aklımdaki en büyük proje ise bir fantastik roman yazmak. Bir seneyi aşkın süredir, o proje için materyal toplamaktayım. Ama; hayli zor bir iş. Sanıyorum daha uzun bir süre o konuda çalışmam gerekecek.

Anladığım kadarıyla, hayatınızın büyük bir bölümüne yazma sanatı hâkim. Derlemeyi, bir edebiyat türü olarak sayamayız belki ama; roman ve derlediğiniz kitap türünün dışında, edebiyatın farklı türlerinde eserleriniz var mı, olacak mı?

Yüzü aşkın şiirim var. Ama onları yayınlamak konusunda şimdilik bir düşüncem yok. Deneme tarzında da yazılarım var. Onları biriktiriyorum. Belki yayınlayabilirim. Bunun dışında da zaman zaman politik yazılar da kaleme alıyorum.

Samimi cevaplarınız için çok teşekkür ederim. Kitabın tanıtım yazısında, “tanıyanlar bilirler; Alpaslan’ın yokluğunu kimse tek başına kaldıramaz. Ancak paylaşılarak katlanılabilecek bu acı…” diye devam eden cümlede de görüldüğü gibi bazı acılar, ancak paylaşıldığı sürece azalır. Bu paylaşım esnasında sergilemiş olduğunuz emek için, Kartal Gazetesi ve yüzlerce Alpaslan Dikmen severleri adına sizi kutlarım. Kaleminiz, yeteneğini hiç yitirmesin…

Ben çok teşekkür ederim. Ben de kitabı alarak Alpaslan Dikmen’in hatırasına sahip çıkan tüm dostlarına sevgilerimi sunuyorum. Onların gelecek nesillere Alpaslan Dikmen’i anlatmaları konusunda bu kitap vesilesiyle bir yardımım olacaksa ne mutlu.

Hazırlayan: Yavuz Yavuzer

İlgili Haberler