Deve, keçi, eşek ve kıssadan hisse…

Yayın: 10:41 - 28.01.2019
Güncelleme: 10:41 - 28.01.2019

“Sayın Cumhurbaşkanımızın 24 Aralık 2018 tarihinde Beştepe Millet Kongre ve
Kültür Merkezi’nde yaptığı konuşmada anlattığı ibretlik bir olay.”

Hülagû Han, 1258 tarihinde Bağdat’a girerek çok şiddetli, akla hayale
gelmeyecek zalimlikler yapar ve halkın nabzını ölçmek için de bir gün o
beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.  Bu haber,
âlimler arasında korkuya sebep olur. Hülagû tarafından öldürülmek
korkusuyla bu davete icabet etmek istemezler.

Bu haber zamanın âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek, sakalı
olmayan biridir. Daveti kabul eder, Hülagû ile görüşmek için kendisine bir
deve, bir keçi, bir de eşek verilmesini ister.

Böyle bir fedainin ortaya çıkması rahatlarının bozulmasından, güce karşı
çıkmaktan, gerçekleri söylemekten korkan herkesi rahatlatır. Çünkü bir
kurban bulunmuştur.

Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında
bırakarak içeriye girerek kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere
geldiğini söyler.

Hülagû, Kadıhan’ı tepeden tırnağa süzer ve beklediği gibi birisi olmadığını
görerek, “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular? Diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Akıllı, cesur ve sana doğruları
söyleyecek biri ile görüşmek istiyorsan buradayım ama görüşmek için iri
yarı, boylu poslu birini istiyorsan deve getirdim, sakallı biri ile
görüşmek istiyorsan keçi getirdim, gür sesli biriyle görüşmek istiyorsan
eşek getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!”
der.

Hülagû karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve ilk sorusunu
yöneltir. “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi.
Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup
makam, mevki, mal mülk, zenginlik peşine düştük. Zevk, sefa ve dünyaya
daldık, bölündük, parçalandık, birbirimize düştük. Cenab-ı Hak da bize
verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der.

Hülagû bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim
gönderebilir?” Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp
toparlanır, İslam’a, Allah’a döner, bize verilen nimetin kıymetini bilir,
zevk, sefa, israf, zulüm ve bölünüp, parçalanıp birbirimizle uğraşmaktan
vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın” der.

Hülagû de Kadıhan’a “şimdi git bunları halkına anlat, bakalım kim
çıkarlarından, menfaatlerinden, tarafgirliklerinden vazgeçip seni
anlayacak?” Der.

Kıssadan hisse; ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal, manevi sıkıntıların
hepsinin suçlusu biziz. Parti, cemaat, tarikat gibi gruplara bölünmemiz ve
bu sebeple birbirimizi Allah için değil tarafımız adına sevmemiz, asıl
düşmanları bırakıp birbirimizle uğraşmamız. Sahip olduğumuz nimetlerin
kıymetini bilmememiz, makam, mevki, para, zevk, sefa peşinde koşmamız, kula
kul olmamız, Yüce Allah’ın yasakladığı halde ahiretimizi ve dünyamızı
kullara bağlamamız, kullardan umut etmemiz sebebiyle bütün bu sorunları
yaşamaktayız.

Çözüm açıktır öncelikle Allah’a inanıp güveneceğiz, sadece Allah’tan
bekleyeceğiz, bizim gibi aciz kullara bel bağlamayacağız ki Allah’ın
yardımı bizlere yetişsin. Yoksa alnımız secdede, gönlümüz dünyada ve
beklentimiz kullarda iken daha çok sürünürüz.

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version