SORULAR, SORULAR, SORULAR

Yayın: 08:03 - 22.03.2010
Güncelleme: 08:03 - 22.03.2010

“Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz, yine de hak davamdan vazgeçmem” diyen bir peygamberin yolunda gittiğini iddia eden bizler elimize üç beş kuruş tutuşturulduğunda, herhangi bir makam koltuğu verildiğinde veya dünyevi bir gücün baskısıyla davamızdan, inançlarımızdan taviz veriyorsak düştüğümüz bu halin sebebini kendimizde mi, başkalarında mı aramalıyız?

Allah’a inandığımızı beyan edip, güce, paraya, makama tapınır gibi yaşayan, sadece partimiz, menfaatlerimiz uğruna mücadele eden bizler Allah’ın yardımını yanımızda bulamıyorsak ve devamlı olarak gelip gelip bir yerlerde tıkanıyorsak niçin niyetlerimizi ve yaptıklarımızı değil de hep başka sebepleri sorguluyoruz, suçluyoruz? 

Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyen bir öğretinin terbiyesinde olduğunu iddia eden bizler, vatanımızda milyonlarca aç yatan varken her şey yolundaymış gibi davranıyorsak, haddimizi aşan bir lüks içinde yaşıyorsak acaba kimlerden oluyoruz?

İnançlarımızda ve yaşantımızda samimi olmadığımız için karşımızdakileri ikna edemediğimizi ve bu sebeple onlara güven veremediğimizi anlayabilmemiz için başımıza taşların yağması mı gerekiyor?

Devlet başkanı, ordu komutanı ve çok daha önemlisi peygamber olmasına rağmen ve istese zamanının en lüks hayatını sürebilecekken hasırda yatabilen, halkı toksa tok, açsa aç olan bir peygamberin yolunda olduğunu iddia edenlere bakıyorum. Onlar yedi yıldızlı otellerde tatil yaparken, beş yıldızlı restoranlarda yemek yerken, milyonluk makam arabalarında dolaşırken milyonlarca aç, işsiz ve parasız için neyin mücadelesini verdiklerini düşünüyorlar acaba? Hatta onları anlayabiliyorlar mı merak ediyorum? 

Haksızların, hırsızların, düzenbazların daha başarılı ve kazanan taraf olduğunu görenler o kişilerin daha cesur ve hayat tarzlarında daha samimi olduğunu ve bu sebeple başardıklarını düşünebiliyorlar mı?

Verilen tavizlerin, atılan geri adımların düşmanı daha kararlı ve cesur kıldığını, bir tür yenik düşmek olduğunu anlayabilmek için daha kaç kere kıvırmamız, tavizlerimizin sonunda kaybettiğimizi görmemiz gerekiyor?

Alacakları oy, makam, para için kırk türlü yalan söyleyenlerin, kırk takla atanların, halkı aldatanların Allah rızası için doğruları söylediklerinde kendilerine bu milletin kalbinin ardına kadar açılacağını ve Allah’ın yardımının onlara yetişeceğini ne zaman anlayacaklar?

Yaptıklarında ben yaptım, ben başardım diyerek kendilerini yere göğe sığdıramayanlar, insanların başına vura vura bunları anlatanlar, yapamadıklarında, başaramadıklarında neden hep başkalarını suçlarlar ve hatayı kendilerinde aramazlar acaba?

Farklı dinden, milletten olanlarla yüzyıllarca huzur içinde yaşamış bir milletten geliyor olmamıza rağmen, bütün değerlerimizin ortak olduğu, sadece ayrıntıda farklılıklarımızın olduğu insanlara karşı hissettiğimiz düşmanca hislerin sebebini bırakın başkasına, kendimize izah edebiliyor muyuz?

Emaneti ehline veriniz emrini, emaneti kendi ehlinize veriniz olarak algıladığımız, hoşgörüyü, anlayışı ve sevgiyi adaletli dağıtmadığımız ve küçücük ayrıntıları sindiremediğimiz sürece iktidarların, yönetimlerin, liderlerin değişeceğini ama bu gidişatın değişmeyeceğini ne zaman anlayacağız?

AHMET BERHAN YILMAZ

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version