İKİNCİ ÜNİVERSİTE HAKKIMIZDIR, LÜTUF DEĞİLDİR

Yayın: 07:01 - 30.03.2010
Güncelleme: 07:01 - 30.03.2010

Bütün Erzurumlular bilsin ki; Yeni üniversiteyi kimseler bize bağışlamadı, bu üniversite bize inayet, lütuf değildir. Bizler bu üniversiteyi hak ettik. Bu vatan, bu iktidar bizlere çok şey borçludur, bu şehre hak ettiği ve verilmesi gerekenleri şeyleri de henüz verebilmiş değildir.

Yeni üniversite kararıyla ilgili çevremden ve de duyduklarımdan çok net görüyorum ki kurulacak olan yeni üniversiteden herkes gururlu, memnun, keyifli ve umutlu.

Ama ne yazık ki; Erzurum’a kurulacak olan ikinci üniversite ile ilgili her kafadan bir ses çıkıyor. Ben senden daha çok sevindim, sen sevinmedin savaşı, birilerine ben senden daha çok teşekkür ettim, sen teşekkür etmedin mücadelesi trajikomik bir garabete dönüştü.

Bu güzelim olayı bile siyasi değerlendirenler, siyasi menfaate tahvil etmeye çalışanlar veya bir yerlere bu şekilde yanaşma gayreti içinde olanlar belli bir kesimin dışındakilere bu sevinci paylaşmayı ve doğruları söylemeyi bile yasakladılar.

Bir üniversitenin kuruluş aşamalarını ve neyin nasıl olması gerektiği noktasında toplumu aydınlatması gerekenler siyasiler gibi konuşmaya, davranmaya başlayınca ortalıkta saçma sapan işler olmaya başladı. Birileri yeri belli olmayan, kurulacak fakültelerinin ne olduğu bilinmeyen, ne zaman öğrenci ve öğretim görevlisi alabileceği bile ortada olmayan bir üniversiteye kadro tahsisi ile ilgili rakamları konuşarak üzerine gidince meseleyi iyi bilen çok sayıda insan bu durumdan haklı olarak rahatsız oldu.

Bilinmelidir ki hiçbir gazeteciye okurlarıyla kavga yakışmaz, yakışmıyor da. Gazeteci; içinde yaşadığı toplum ve şehir adına siyasilerle, yöneticilerle çatışabilir ama asla siyasiler adına halkla, okurlarıyla kavga etmemelidir. Kısaca gazeteci güçlünün yanında değil, doğrunun yanında durmalıdır. Unutulmamalıdır ki güçlünün yanında olmak kolay olandır ama çoğu zaman doğru olan değildir.

Çünkü ülkemizde siyasal ve makamsal olarak her türlü yetkiyi, gücü ellerinde bulunduranlar her yerde rahatlıkla ve sorgusuz konuşabilmekte,  seslerini istedikleri gibi duyurabilmektedirler. Bunun üstüne milletin sesi olması olması gereken gazeteciler de siyasilerin sesi olunca insanlar ne oluyoruz yahu demeye başladılar.

Rakam ve kadrolarla ilgili konuyu 26 Mart 2010 Cuma günü (bu Cuma) YÖK’ün resmen açıkladığı rakamlarla somutlaştıralım ve bu milletin ne demek istediği anlaşılır hale gelsin. Kurulmuş olan 41 (Kırkbir) yeni üniversiteye ki bu üniversiteler birkaç yıl önce kurulmuş ve öğretim üyesine aç üniversitelerdir, 2000 (iki bin) kadro tahsis edildi. Görülüyor ki üniversite başına 50 (elli) öğretim görevlisi bile düşmüyor. Kısaca siyasiler bin düşünüp bir konuşmuyor olabilir ama yılların gazetecileri bin düşünüp, bin hesap edip bir yazmalı ve sonra da doğruların karşısında sağa sola bocalamamalıdırlar.

Burada asıl sıkıntı; hedefi yanlış koymak, halkı yanlış bilgilendirmek ve bunu da beceremediler hissiyatıyla halka umutsuzluk aşılamaktır. Bu siyaseten günü, önümüzdeki seçimi kurtarabilir ama bu insanları kandırmaktan başka bir şey de değildir.

Bu konu bir kere daha gösterdi ki siyasilerimiz, gazetecilerimiz, üniversitemiz, halkımız, sivil toplum örgütlerimiz yani hepimiz topyekûn kafa değişikliğine gitmeli, millete değer vermeli, sonucu ne olursa olsun yalan söylememeli ve biz demeyi öğrenmeliyiz.

Bizimle birlikte yeni üniversite kararı alınan diğer illerin siyasilerini, üniversitelerini, yerel basınını ve sivil toplum örgütlerini dinlemeliyiz, incelemeliyiz. Bu şekilde neyi nasıl yapmamız gerektiğini, onların neden bizim ilimizden fersah fersah ileride olduğunu anlamalı, doğru tavrı, dik durmayı ve eğilmemeyi öğrenmeliyiz. Hak ettiğimiz üstelik geciken bir karar için de bir daha el ayak öpmemeli, bu kadar abartılı tazim törenlerine girmemeliyiz.

O şehirlerin insanları üniversiteleri için her türlü alt yapıyı aylar önce hazırlamışken, maddi manevi ne yapılacağını hep birlikte kararlaştırmışken bizler birbirimizi ezip üzmemeli, gereksiz yere halkı yanıltmakla meşgul olmamalıyız.

Bizler henüz kuramadığımız bir üniversiteyi ben yaptım, ben düşündüm, senin sevinmeye bile hakkın yok diyerek şahsileştirirken şunu unutuyoruz ki geçmişinde bu şehre hiçbir katkıda bulunmayıp ta şimdilerde ortalara atlayanlar yıllar önce bu şehre ne kadar katkıda bulunmuşlarsa burada da aynı şeyi yapacaklardır.

Bütün Erzurumlular bilsin ki; Yeni üniversiteyi kimseler bize bağışlamadı, bu üniversite bize inayet, lütuf değildir. Bizler bu üniversiteyi hak ettik. Bu vatan, bu iktidar bizlere çok şey borçludur, bu şehre hak ettiği ve verilmesi gerekenleri şeyleri de henüz verebilmiş değildir.

Siyaseten ikinci üniversitenin bir sadaka, bir bağış gibi algılanmasına uğraşanlar ve bu karara menfaatleri adına saygı duruşuna geçenler teslimiyetçi, ezilmiş kişilikler olarak tarihe yazılacaklardır. Bu kişiler onurumuza, şehrimize ve geleceğimize zarar vermektedirler.

Yazımı daha önce yayımlanmış ve kendime ait bir şiirin son iki kıtası ile bitiriyorum ve ne demek istediğimin anlaşılacağını umuyorum.

****

Kalbimin orta yerinde kıskançlık,

Dilimin ucunda methiyeler var.

Her zaman uzaklarda gezerim güzelliklerden,

Ama makam, para, ün olunca ortada

İlk ben olurum oralarda.

İstemem benden başkasının bir şeyler başarmasını,

Ama varsa da en önce ben biat ederim bu başarıya.

****

Kalbimin orta yerinde korkaklık,

Dilimin ucunda cesaret ve hamaset var.

Korkarım kaybetmekten dünyalıklarımı,

Riyakârca söylerim hep hoşa gidecek sözleri,

Allah nasıl olsa affeder, ama insanlar zalimdir derim,

Ben böyle geldim, böyle giderim.

 AHMET BERHAN YILMAZ

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version