Kayıp çocuklar

Yayın: 07:22 - 24.07.2009
Güncelleme: 07:22 - 24.07.2009

Hemen her veli, altı yaşındaki çocuğunu okula yazdırıyor.

Kendi çocuğunu, dünyanın en akıllı ve en zeki çocuğu zanneden bazı veliler, okul okul dolaşarak en iyi okulu arıyorlar. Semt semt, okul gezenler, eşe dosta okul soranlar… Bilgisayar başında okul sorgulayıp,   “Okulun geçen seneki SBS başarısını” araştıranlar…

 

Veli okul arıyor, öğretmen arıyor. Her birinin haklı sebepleri de olabilir. Benim merak ettiğim acaba hangi veli: “Benim çocuğum okula hazır, çocuğun beden ve kas gelişimi okula gitmeye uygun, zekâ düzeyi ne?” diye araştırdı? Üzülerek söyleyelim ki birkaç istisna dışında velilerin ne böyle bir araştırması ne de böyle bir talebi var. Veliye göre çocuk altı yaşına geldi mi haydi okula! Ya büyük anneler! Onların amacı sanki bir an önce çocuktan kurtulmak. “Bu sene okula başlasın.”

 

Kimse üzerine alınmasın. Kimseyi suçlamak istemiyoruz. Amacımız sadece bir tespit. Bu ülkede her yıl 1,5 milyon öğrenci okula başlıyor. Peki, kaç kişi çocuğunun okula başlama zamanının gelip gelmediğini araştırıyor?  Bin kişi? Beş bin kişi? Biraz iyimser olup on bin, yüz bin diyelim. Ya gerisi?  1 milyon 400 bin kişi nerede?  Ya da şöyle soralım! Kim  “Benim çocuğun, okula başlama zamanı geldi mi” diye araştırdı?

 

Oysa altı yaşını doldurduğu halde henüz okula hazır olmayan binlerce çocuk var. Yaşları, boyları ve kiloları yeterli gibi gözüken bu çocuklardan gelişimini tamamlayamamış olanlar henüz okula hazır değil. Kiminin kasları gelişmemiş, kiminin algılama sorunu var. Kimi anneden kimi oyundan kopmamış. Üzülerek söyleyelim ki bu çocukların her biri problem.

 

Oyundan kopmamış çocuk, ders çalışmıyor. Algılaması gelişmemiş çocuk, okuyamıyor. Kasları gelişmemiş çocuk, yazamıyor. Çünkü bu çocuklar, kendi ayakları üzerinde duramıyor, durmasını bilmiyor. İkiden üçe, üçten dörde ite kaka geçse de problem büyüyor çocuk eziliyor. Birinci sınıfta sırtına vurulan 30 kiloluk yükte zorlanan çocuk; ikinci sınıfta 40 kiloyu, üçüncü sınıfta 50 kiloyu taşıyamıyor. Özellikle kavrama dersleri olan matematik, geometri, fizik ve kimya gibi derslerde bu çocuklar, başarılı olamıyor. Yük büyüdükçe okul ve hayat çekilmez bir hal alıyor. İte kaka alınan yol tükenince okulda ve evde problemler başlıyor.

 

Suçu hocaya, kitaba, arkadaşa, sisteme atanlar, asıl suçlu biziz. Çocuğa önce özel hoca tuttuk sonra kursa, dershaneye gönderdik. Yükü yükledikçe sorunlar aşılacak zannettik. Başarı gelmeyince de  “Tembel, geri zekâlı” dedik. Çocukla zıtlaşıp ipleri iyice gerdik. Evde huzur, bizde sabır, cepte para kalmadı. Çalmadık kapı, sormadık komşu bırakmadık. “Bizim çocuk” cümlelerini arka arkaya sıraladık.

 

Ama hiçbirimiz aynaya bakıp ben nerede hata yaptım demedi. “Benim çocuk altı yaşını doldurdu” diyen veliler, sözüm size: Çocuğunuzu kayıp çocuklar arasına sokmayın! Ne iş, ne de aş bir yere kaçıyor. Bir yıl sonra askere gitmek, bir yıl sonra evlenmek; kimseye bir şey kaybettirmez. Çile dolu bir ömür yerine çocuğunuzu bir yıl sonra okula göndererek hem siz hem de çocuğunuz hayat boyu kazanabilirsiniz.

 

Sonuç olarak çocuğun boyu küçük, kilosu az, algılamasında problemi varsa; acele etmeyin. Hiç kimse kendi çocuğunun kötülüğünü istemez ama bilmeden yanlış yapabilirsiniz. Gelin bir uzmana danışın. “Benim çocuğum, okula hazır mı, hazır değilse ne yapmalıyım?”  Çocuğunuza ömür boyu çile çektirmek ya da mutlu etmek iki dudağınızın arasında.

 

Ya ite kaka yürüyen size bağımlı, başarısız ve ezik bir çocuk ya da merdivenleri ikişer üçer atlayan kendi ayakları üzerindeki başarılı bir çocuk. Tercih sizin.

Mustafa Telli
Exit mobile version