TANRI, TÜRBAN VE PARADOKSAL GİTGELLER

Yayın: 09:22 - 18.10.2010
Güncelleme: 09:22 - 18.10.2010

Yıllardır mahalle baskısının en dehşetlisini uygulayıp sonra da dönüp ya ileride başımıza gelirse diye uydurdukları bir mahalle baskısı tehdidinden şikâyetçi olan,  uyguladıkları haksız yasaklarla insanları mağdur edip mazlumu oynayan, toplumu kıyafetleri, inançları ve mahalleleriyle bölen insanları izledikçe ülkemizin nasıl bir çıkmaza sokulduğunu ve yıllarını kaybettiğini görüp üzülmemek elde değil.

Bir garip güruh bunlar; Allah’a tanrı, başörtüsüne türban demeyi maharet sayan, İstiklal Marşı yerine 10. Yıl marşını ikame etmeye çalışan, herhangi bir din ile alakası olmadan her dinin kendi ritüellerine karışan, ülkemiz insanının dini veya milli değerlerini görmezden gelmeyi maharet sayan bir kısım insan.

Bu güruh kendileri hiçbir zaman hiçbir kuralını yaşamadıkları, hayatlarının içine almadıkları halde dini tartışır, namazı tartışır, ibadetin yapılacağı dili tartışır, kurbanı tartışır, başörtüsünü tartışır ve hadsizliğin en büyüğüne kalkışarak kural koyucu olmaya çalışır.

Allah kendi gönderdiği kitapta kendisine Allah derken bunlar inatla ve kasıtla tanrı kelimesini kullanırlar. Yani Allah’ın kendi kendine koyduğu ismi bile değiştirmeye çalışırlar.

Bunlar Cumhuriyetimizin 87. Yılına gelmemize rağmen hala 10. Yıl marşıyla kendilerinden geçer ve hatta İstiklal Marşı yerine bu marşı koymaya çalışırlar. 87 yıldır bu vatana ve millete hiçbir faydaları olmamasına ve aradan 87 yıl geçmesine rağmen hala onuncu yılda kalmalarına ne utanırlar ne de üzülürler.

Başörtülüler, başörtülerine başörtüsü derken yine bu insanlar gömleklerinin üzerine taktıkları, Fransızca bir kelime olan ve Hırvat icadı kravatlarıyla kendi ithal ettikleri bir kelime olan türban ile başörtüsüne vurgu yaparak “Bu türbandır ve de türban Fransızcadır” diyerek başörtüsünü yabancılaştırmaya ve ötekileştirmeye çalışırlar, bu şekilde mükemmel bir paradoksa imza atarlar.

Diğer taraftan en yabancı modacıları ve yabancı markaları takipten yorulmuş hanımefendiler “Bu kızlar anneannelerimizin örtüsünü örtmüyor, bunlarınki türbandır” diyerek kendi yaptıklarıyla ve giyindikleriyle çelişkiye düşerler.

Bu insanlar çağdaş, demokrat geçinir ama kendilerinin örnek aldığı dünyanın ileri hiçbir ülkesinde olmayan temel insan haklarına, din ve inanç hürriyetine aykırı yasaklamalara imza atar ve amansızca desteklerler.

Yıllardır başörtüsü uğruna mesleğini yapmayan, hangi aşamada olursa olsun eğitimini terk edenlerin inancını görmezden gelip hala başörtüsüne siyasidir diyebilenleri vicdanlarıyla baş başa bırakmaktan başka çaremiz olmadığı aşikârdır.

Hangi parti veya siyasi ekol bir bayanı okulundan, eğitiminden, işinden, aşından edebilir veya en azından otuz yıldır bu mücadelenin devam etmesini sağlayabilir ki yasağın ilk başladığı günlerde üniversite imtihanına girenler bugün 50 yaşına gelmiştir.

Benim istediğim gibi giyineceksin, benim istediğim gibi davranacaksın, benim istediğim gibi düşüneceksin ve benim istediğim gibi yaşayacaksın deme ve bunu dayatma hakkı hiçbir insanda, hiçbir kurumda ve hiçbir siyasi görüşte yer alamaz ve bunu yapmaya çalışanlar zalimdir.

Birileri başını örtmeden nasıl mutlu oluyor ise diğerleri de başını örtünce mutlu olmaktadır. Bu sebeple ortalığı yaygaraya verenlerin anlamaya çalışması gereken temel mesele inanan bir insanın Allah’ın emirlerine, yasaklarına uyma arzusu ve kendini bu şekilde mutlu, özgür ve emniyette hissetmesidir.

İlla anlamak da gerekmez her iki taraf da “Senin dinin sana, benim dinim bana” diyecek ve birbiriyle yaşamayı kabullenecektir. İşte o zaman bu ülkeye huzur gelecektir.

AHMET BERHAN YILMAZ

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version