Prof. Türkan Dağoğlu 4-4-4 yasa teklifi konusundaki görüşlerini bildirdi!

Yayın: 06:53 - 26.03.2012
Güncelleme: 06:53 - 26.03.2012

AK Parti İstanbul 2. Bölge Milletvekili  Prof. Türkan Dağoğlu, 4+4+4 yasa teklifi Türk eğitim sistemini birçok açıdan modern eğitim sistemleriyle uyumlaştırma potansiyeline sahip bulunmaktadır şeklinde görüşlerini bildirdi.

Milletvekilliği kimliğimin öncesinde üniversitede bir öğretim üyesi olmamın bana verdiği nesnellik ve bilimselliğe dayanarak şunu size açık yüreklilikle temin ederim ki; 4+4+4 yasa teklifi Türk eğitim sistemini birçok açıdan modern eğitim sistemleriyle uyumlaştırma potansiyeline sahip bulunmaktadır.

 

Meselenin pedagojik boyutuna da önem veren gelişmiş ülkelerin hiçbirinde ilköğretim kesintisiz olarak 8 yıl uygulanmamakta; kademeli sistem referans alınmaktadır. UNESCO ve Avrupa Ülkeleri Eğitim Sistemleri ve Politikaları Ağı (EURYDICE) resmi verileri, gelişmiş ülkelerin tamamında ilkokulun genellikle ilk dört yıl ila altı yılı kapsadığını ortaya koyar. Örneğin Almanya’da  (4+6), Rusya’da (4+5), Fransa’da (5+4) gibi örnekler, ilk sekiz yılın kademeli olarak yapılandırıldığını göstermektedir.

 

Dünya genelinde 197 ülkenin içinde sadece İrlanda, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin uygulandığı tek ülkedir; 130 ülkede ise zorunlu eğitim süresi 9-14 yıl arasındadır. Ayrıca, dünyadaki 197 ülkeden 126’sında ilkokula başlama yaşı 6’dır.

 

Eğitim sistemini gelişmiş Batı normlarına uyarlamak konusunda önemli atılımlar gerçekleştiren Türkiye’de de, kesintisiz zorunlu eğitimin bu anlamda kademeli hale getirilmesi oldukça önemli bir gelişme addedilmelidir.

 

Gelişmiş ülkelerin çoğunda zorunlu eğitim süresi, ülkemize kıyasla daha yüksektir. Ama bu ülkelerdeki temel fark; eğitimin nasıl ve nerede sunulacağı noktasında ailelere geniş bir serbestlik tanınması ve toplumun her kesiminin taleplerini göz önünde bulunduran alternatif, çoğulcu, modern eğitim modellerinin uygulanmasıdır. Misal olarak, ABD ve İngiltere’de öğrencilerin bir kısmı zorunlu eğitimlerini özel okullarda; 1,5 milyonun üzerinde öğrenci de ailelerinin gözetiminde evde yürütebilmektedirler.

 

Yasa teklifinin ikinci kademesinde öğrencilere sunulması öngörülen seçmeli dersler de, oldukça önemlidir; keza sadece din eğitimiyle sınırlı kalmayıp, spor, sanat ve mesleki alanları da kapsayan söz konusu dersler iyi tasarlandığı ve farklı eğitim gereksinimlerine cevap üretecek şekle büründüğü taktirde, öğrencilere olduğu kadar ailelerine de özgürlük tanıyacaktır.

 

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, bir eğitim sistemi, ancak ve ancak toplumsal taleplere kulak tıkamadığı, aksine onlara cevap üretebildiği, alternatif eğitim biçimlerini içerebildiği, çözüm sunabildiği oranda başarılıdır ve çağdaş kriterlere uygundur.

 

Din eğitimi konusunda istekli olan taraflara önemli bir hizmet sunan imam hatip liseleri konusundaki endişelere gelince; modern eğitim tekniklerinde en ön sıralarda yer alan Amerika’da özel okullara kayıtlı öğrencilerin yaklaşık yüzde sekseninin kilise okullarına gitmekte olduğu herkesin malumu. Eğer demokratik bir eğitim sistemini savunuyorsak, vatandaşların din eğitimi alma taleplerini yok sayamayız.

 

Hepimizin bildiği gibi, 8 yıllık kesintisiz eğitim, herhangi bir plan olmaksızın “28 Şubat kararları” dahilinde uygulamaya konmuştur. O dönemin yargılandığı bir süreçte bu taslak üzerinden eğitim sistemine ilişkin olarak yürütülen karşıt-argümanlardaki statükocu anlayış, eğitim sistemimizin sivil bir irade tarafından düzenlenmesine de karşı çıkmaktadır.

 

Artık 28 Şubat zihniyetinden, eğitim sistemini düzenleyen devletçi ve sivil olmayan indoktrinasyondan sıyrılmanın vakti geldi. Hükümetimiz de bu zihniyet devrimini desteklemek için elini taşın altına koyuyor. Artık 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinden miras kalmış şekliyle din eğitimini katı ve dar bir kalıba sıkıştırmak, herkesi sert katsayı uygulamaları eşliğinde kendi alanlarına hapsetmek yerine, zihinsel ufuklarımızı açmalıyız.

 

Türkiye’de ebeveynler çocuklarını mutlaka imam olsunlar diye bu liselere göndermiyorlar; tıpkı Batı’daki ailelerin de çocuklarını papaz veya rahibe olsunlar diye kilise okullarına göndermedikleri gibi.

 

İddia edildiğinin aksine, kız çocukları bu yeni sistemle birlikte evlerine kapanmayacak. Bu sistemin merkezinde yine devlet olacak, yine devletin kontrolü, yönlendirmesi olacak. Bunun ardında başka motifler aramak, ideolojik bir bakışın ötesine geçmeyecektir. Bizim iktidarımız zamanında ilkokula giden kız öğrenci sayısı neredeyse %100’e yaklaşmış ise, bu konuya ne kadar önem verdiğimiz en büyük kanıtıyla karşımızda durmakta demektir.

 

Aslında bizzat başörtüsü yasağı gibi kızların okullaşma oranlarını doğrudan etkileyen konularda bile suskun kalanların, bu tür yasakçı uygulamaları destekleyenlerin, bu yasa tasarısına karşı eleştirel tavırları açık bir tutarsızlık gösteriyor. Kız çocuklarımızı, ideolojik söylemin anahtar kelimesi haline getirmeyelim.

 

Eğitimin demokratikleşmesi adına yapılan bu tür düzenlemeler elbette ilk aşamada belli bir tepki doğuracaktır. Bu yeni dönüşüme adapte olmak, eski alışkanlıklardan kurtulmak, toplumsal taleplerin bir yasa düzleminde gözümüzün önüne gelmesine tanıklık etmek kolay süreçler değildir. Çünkü bu zamana dek bazı toplumsal talepler yok sayıldığı için bugün 21.yüzyılın çeyreğine yaklaştığımız günlerde, halen katsayı gibi çağdışı uygulamalar üzerinde tartışmak zorunda kalıyoruz.

 

Artık topluma tepeden bakan, toplumun önemli bir kesiminin taleplerini küçümseyen bakış açıları rağbet görmüyor. Demokratikleşme sürecinde tüm gücümüzle ilerlediğimiz bu günlerde, geleceğimizi şekillendirecek olan çocukların da bu sürecin bir parçası olması, taleplerinin karşılık bulması hepimizin hedefi olmalıdır.

 

2023 yılında mutlu ve kendi kendine yeten bireyleriyle dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen hükümetimiz, bu eğitim reformu sayesinde nitelikli insan gücünü artırarak, birey-merkezli bir eğitim modelinin cesur adımını atmaktadır. Çocuklarımız ve gençlerimizle elbirliğiyle bu ülkenin geleceğini şekillendireceğiz.

 

Exit mobile version