Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümü nedeniyle Kartal Belediyesi ve Kartal Atatürkçü Düşünce Derneği işbirliği ile Ekolojik Eğitim Çadırı’nda panel düzenlendi. Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı ve Atatürk Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Orhan Çekiç’in konuşmacı olarak yer aldığı panele Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Dr. Namık Kemal Özalp, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kartal Şubesi’nden Hayat Olgay Yaşar ve Kartallılar katıldı.
Panelde Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Lozan Barış Antlaşmasının süreçlerini anlattı. Çekiç konuşmasında, Lozan Barış Antlaşmasının zorlu bir süreçten geçilerek imzalandığını belirtti.
Lozan Barış Antlaşması’nın, Türk Ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Barış Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın ortadan kaldırıldığını gösteren bir belge olduğunu vurgulayan Çekiç şöyle konuştu: “Türklerin varlığını ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tartışmasız kabul eden uluslararası bir belgedir.
Lozan, Birinci Dünya Savaşı galiplerinin temel amacı olan Anadolunun parçalanmasını ve Türklüğün ortadan kaldırılmasını öngören Sevr Antlaşması’nın hükümlerini geçersiz hale getiren bir antlaşmadır.
Lozan’la birlikte her türlü kapitülasyon, imtiyaz ve özerklikten arınmış siyasal ve ekonomik bağımsızlığa kavuşmuş tam bağımsız Türk Devletinin kuruluşu sağlanmıştır. Anadolu’yu sömürgeci devletlerin sömürgesi haline getirme planının en önemli parçası Sevr, aynı zamanda Anadolu’da dinsel ve etnik ayrıma olanak tanıyan çok hukuklu bir sistem yaratıyordu. Lozan’la birlikte sömürgeci devletlerin bu düşünceleri de hayal olmuştur. Türkiye ile I. Dünya Savaşı’nın galipleri arasında Lozan’da eşit koşullar altında imzalanan bu antlaşma, Türkiye’nin siyasal, ekonomik, malî, askerî ve kültürel bağımsızlığını, ulusal sınırlar içinde yeni bir Türk Devleti’nin varlığını dünyaya kabul ettirdiği için Türk tarihi açısından önemlidir.
Mondros ve Sevr Antlaşmaları ile Türkiye’nin toprakları ve bağımsızlığı elinden alınıp sömürge haline getirilmek, Anadolu’da dinsel ve etnik ayrıma olanak tanıyan çok hukuklu bir sistem yaratılmak istenmiştir. Bu şekilde yok edilmesi planlanan Türk varlığı, Lozan Antlaşması’yla tam bağımsız bir devlet olarak tüm dünyaya onaylattırılmıştır. Lozan Antlaşması’yla emperyalizme karşı kazanılan askeri zafer diplomatik ve siyasal zafere dönüştürülmüş, tüm sömürge halklarına örnek olan bu başarı, Hindistan, Arabistan ve Kuzey Afrika’da bağımsızlık inançlarını kamçılamış, sömürgeciliğin sonunu getirmiştir. Lozan Barış Antlaşması, XX. Yüzyılda emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatıp başarıyla sonuçlandıran Türk Ulusunun, kendisine bağımsız yaşama hakkı tanımak istemeyen düşmanlarına savaştan sonra barış masasında da bu hakkını kabul ettirmesinin belgesidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün de ifade ettiği gibi “Lozan Barış Antlaşması, Türk Ulusu aleyhine yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Barış Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın ortadan kaldırıldığını gösteren bir belgedir.”
Patrikhane Sorunu Lozan’da Çözüldü
Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması sorununun siyasal gündemi işgal ettiğini, Ruhban Okulu sorununun Lozan’da çözüldüğünü hatırlatan Çekiç şöyle devam etti: “Heybeliada Ruhban Okulu’nun kimi açılmasından yana, kimileri de açılmamasından. Oysa mesele son derecede yalın ve açıktır. Hukuk tabanlı bir sorundur. Mevcut Anayasamıza göre Ruhban Okulu’nun “Fener Rum Patrikhanesi’nin dayattığı şekilde açılmasına” olanak yoktur. Ruhban Okulu, Rum cemaatine ruhban yetiştiren, böylece teoloji eğitimi veren, kimliğini Osmanlı Devleti bünyesinde kimi imtiyazlarla birlikte sürdürmüş bir eğitim kurumudur.
Lozan Antlaşması, azınlık okullarına verilmiş tüm imtiyazları kaldırıyor, kendileri de Türk vatandaşı olan bu azınlığın statüsünü Türklerinkine eşit kılıyor. Böylece bir Rum vatandaş da bir Türk vatandaş da aynı ve eşit statüye sahip kılınıyor. Azınlık okullarının statüleri belirleniyor ve hiçbir sorun yaşanmadan günümüze geliniyor. Bu arada Cumhuriyet kuruluyor ve arkasından devrimin en temel yasası “Eğitim Birliği Yasası” (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) kabul edilerek Türkiye’deki bütün orta öğretim kurumları yani ortaokul ve liseler tek bir çatı altında toplanıp Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanıyor (3 Mart 1924). Bundan maksat, kız-erkek tüm gençlerimizin aynı laik eğitimden geçerek bilimin ışığında ve çağdaş bir eğitim görmelerini sağlamak, aynı zamanda yüzlerce yıl geride kalmış, köhnemiş medrese eğitimine de son vermek.
O günlerde hatırlayacağınız gibi Türkiye’de “Özel Yüksek Okullar” açılmıştır. Ne var ki buna olanak veren 1965 tarihli ve 625 sayılı “Özel Öğretim Kurumları Kanunu”nun bazı maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu saptayan Anayasa Mahkemesi, 12 Ocak 1971 tarih ve 1971-3 sayılı kararla Özel Yüksek Okulların Devletleştirilmesini öngörüyor. Bunun üzerine Ruhban Okulu dahil bütün bu özel okullar kapatılıyor. Bu icraatın hemen arkasından devlet, özel statüdeki bu okulların devlet denetimine alınmasına ve yeniden açılmasına izin veriyor. Fener Rum Patrikliği ise bu denetimi reddederek Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına izin vermiyor.”
Ruhban Okulunu Açtırmayan, Fener Rum Patrikliği Barthalomeos’tur
Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm okulların Milli Eğitim’e bağlı olduğunu, devlet denetiminde olması nedeniyle Fener Rum Patriği Barthalomeos’un bunu istemediğine değinerek şöyle devam etti: “Bu karşı çıkmanın elbette bir temel nedeni var. Türkiye’deki lise düzeyine kadar olan tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na, Yüksek Okullar ise YÖK’e bağlılar. Yani bir devlet denetimine tabiler. Fener Rum Patriği Barthalomeos bunu istemiyor, adeta “devlet içinde bir devlet” edasıyla Ruhban Okulu’nun hiçbir denetime tabi olmadan Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmasını istiyor.
Bu durum Lozan’a aykırı, “Eğitim Birliği Yasası”na aykırı, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Patrik, olayı öylesine yokuşa sürüyor ki eşine sömürge devletlerde rastlamak mümkün değil. Patrikliğin tüzel kişiliği olmadığı için bir yüksek okul açma şansı hiçbir şekilde yok. Buna rağmen bu okulun “Özel Teoloji Yüksek Okulu” statüsünde açılmasını istiyor, “Türkiye’deki bütün yüksek okullar YÖK’e bağlıdır” denilince Patrikliğe istisna yapılmasını istiyor, “Ben devletin denetimine girmem” diyor.
Anlaşılır gibi değil. Bu durumda İmam-Hatip liselerinin de MEB yerine örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmak isteyebileceği, aynı şeyin İlahiyat Fakültesi için de söz konusu olabileceği, onlara bile bir ayrıcalık tanınamayacağı, zira Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu ve “özel statü” bir kuruma sağlanırsa eşitlik ilkesi gereği diğerlerine de sağlamak gerekeceği anlatılmasına rağmen Patrik çözümü Avrupa Birliği’nde, Başkan Obama’da, orada burada arıyor. “ Buna göz yumarsak, Türkiye’deki cemaatlar, tarikatlar, mezhepler de kendi özel din okullarını açmaya kalkarlarsa ne yaparız?” sorusu Patriği hiç ilgilendirmiyor. O sadece kendi istemlerini, ültimatom verir gibi yineliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, vakıflar tarafından devletin denetim ve gözetiminde Yüksek Öğretim Kurumlarının açılabileceğine izin vermiştir. Mevcut Vakıf Üniversiteleri bu hükümden yararlanılarak açılmıştır. Patrikhane bir vakıf olmadığı için kendisine bağlı bir Yüksek Öğretim Kurumu açması Anayasaya aykırıdır. Anayasanın 24. Maddesine göre din ve ahlâk eğitim ve öğretimi, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Patrik, bu hukuktan kaynaklanan gerçekleri bilirse o zaman neyi isteyip ne konuda ısrarcı olmaması gerektiğini daha gerçekçi değerlendirebilir. Açıkça ifade etmeliyiz ki taleplerinin bağımsız, egemen, laik bir hukuk devleti ile bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Batı Trakya’daki soydaşlarımız daha kendi müftülerini seçme hakkına dahi müstahak görülmezken neredeyse cemaati bile kalmamış olan, Türk Vatandaşı bir Patriğin bu tavrı, bu ülkenin en azından haksız yere prestij kaybetmesine yol açmaktadır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Bir Patrik bile olsa.”
Panelin sonunda Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz adına Kartal Belediyesi Özel Kalem Müdürü Ömer Fethi Gürer, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı ve Atatürk Araştırma Merkezi Müdürü Doç.Dr.Orhan Çekiç’e teşekkür ederek Kartal heykelciği takdim etti.
İlgili Haberler
Emeklilikte Tarihe Takılanlar Derneği Devlet Bahçeli’yi makamında ziyaret etti
Saddam Gerçekten Bir Devlet Adamı Mıydı?
Maltepe’de Cumhuriyet’in 101’inci yılı coşkuyla kutlandı
Kartal Belediyesi’nde Grev Pankartı Asıldı Grev Resmen Başladı
Tuzla’da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları coşkuyla gerçekleştirildi
Kayıp Etmeye Mahkûm Olan Tutarsız Türkmen Politikası