SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kartal Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Prof. Dr. Turan Yazgan, gündemi yorumladı

Yayınlanma:
ABONE OL
Prof. Dr. Turan Yazgan, gündemi yorumladı

Prof. Dr. Turan Yazgan;  “Avrupa Birliği ve Amerika’nın demokratikleşme, Ermeni sınırının açılması, Kıbrıs limanlarının açılması gibi dayatmalarının, “Güney doğu Meselesi“, “Kürt Meselesi” gibi çeşitli adlar altında, Türkiye’de azınlık yaratma gayesi güttüğü açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti Lozan antlaşmasıyla, üç azınlık dışında, tek bir millet olduğunu dünyaya kabul ettirmiş ve tek bir millet olmanın gereği olan politikaları geliştirmiş ve uygulamıştır.

Türk asıllı olduğu halde hristiyan olan insanlarımızı Yunanistan’a göndermiş ve sadece müslümanlardan oluşan (resmi azınlıklar dışında) bir toplum olmaya çalışmıştır.

Türkiye’de yaşayan ve müslüman olan hiçbir topluma da farklı muamele yapılmasına göz yummadığı gibi bunların farklılaştırılması için özellikle İngilizler tarafından kışkırtılarak isyan ettirilmeleri halinde de, “tek millet, tek devlet, tek bayrak” oluşun gereği olarak, gözlerinin yaşına bakmamış, yabancı aleti olanlara derslerini en hızlı şekilde vermiştir.

Bunun sonucu olarak, herkes kendi etnik özelliklerini korumada hür olduğu kadar, aynı milletin ferdi olarak, her türlü mutlak eşitliğe ve fırsat eşitliğine sahip olmuştur. Siyasi hayatta, idari hayatta, iktisadi ve kültürel hayatta bu eşitliğin nimetlerinden herkesin yararlanması mutlu bir Türkiye yaratmıştır. Böylece Cum – hurbaşkanı olmak, Profesör olmak, genel müdür olmak, gökdelen dikmek hiçbir topluluğun imtiyazında ve tekelinde olmamıştır.

Hiç kimsenin de bu kimdir, bu gökdelen kimindir… diye sormak aklının ucundan geçmemiştir.

Bu mutluluk Türkiye’nin hızla gelişmesine ve güçlenmesine yol açacak, Tarihte olduğu gibi Allah’ın Türk coğrafyasına bahşettiği iktisadi kaynakların öncelikle Türkler tarafından ve Türkler için kullanılmasına, artanın ambargosuz – dünya fiyatlarıyla dünyaya satılmasına imkan sağlayacaktı. Bu görünen, Avrupa, Amerika ve Rusya tarafından çok iyi görülen ve kendi menfaatleri icabı engellenmesi şart olan bir durumdur.

Çünkü Türkiye 1990’dan itibaren tarihin bir lütfu olarak, Türk coğrafyasıyla işbirliğine girmek imkanına kavuşmuştur.

Azerbaycan, Sovyetler yıkılıncaya kadar bütün iktisadi kritik kaynaklarını, Sovyetleri Birliği “fiyat konseyi“nin tesbit ettiği fiyatlarla ihraç etmiş, buna rağmen yılda ortalama iki milyar ruble (=dolar) Azerbaycan’a borçlu kalmıştır. Bu ihracat dünya fiyatları ile yapılsaydı Azerbaycan’da fert başına gelir İsviçre’deki gelire eşit olur, ayrıca Azerbaycan’da mevcut binaların üstünü yarım santim kalınlığın da altından yapılmış kiremitlerle kaplamak mümkün olurdu. Türkiye’nin bugünkü durumunun sebebini Irak’a da bakarak bütün derinliği ve genişliğiyle anlamak mümkündür.

Türk aydının burada düşünmesi gereken husus, en iyi toplum mühendisliği metodlarıyla Türkiye’de 50-60 yıldır örülen çorabın doğuracağı müstakbel zarardan önce mevcut zararların ne kadar olduğudur. Mevcut ve gelecekte muhtemel zararları birleşik olarak düşünme halinde ortaya çıkacak tablo ise Türk aydınını çıldırtmalıdır. Çarenin Atatürk dönemine dönmek, tek bayraklı, tek milletli, tek dilli Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin aynen yaşamasının çarelerini aramalıdır.

Bu çareler de Atatürk’ün uyguladığı politikalardan ibarettir. Mutlak surette ülkede hiç kimse etnik yapısıyla ortaya çıkmamalı ve hiç kimse diğerinden ayrı değerlendirilmemelidir.

İsyan varsa en kısa sürede bastırılmalıdır.

Amerika’da, Fransa’da, İtalya’da, Almanya’da nasıl için deki farklılıklara göre politikalar uygulanmıyorsa Türkiye de böyle yapmalıdır. Milletin adı, Fransız Milleti’nin, Alman Milleti’nin adının tartışılmazlığı gibi, tartışılmamalı ve Türk Milleti olarak kalmalıdır.

Türklerde ırkçılık geni olmadığı için, herkesin itilmezliği, zaten Allah’ın garantisi altındadır.

Şimdi kendisini Kürt aydını zanneden veya onların in – san hakları uğruna savaştığını zanneden aydınlar, en büyük hıyaneti onlara karşı yaptıklarını anlayacaklardır. Çünkü ne olursa olsun Türkiye’nin asıl sahibi olan ve ciğerinde bunu hisseden % 90 çoğunluk kendisinden ayrılanlara bu ülkede hiçbir siyasi, iktisadi, idari imkan vermeceyecek, bunları şimdiye kadar rahatça ayrıma tabi tutulmadan almış olanlardan da elbette geri alacaktır.

Bu Amerikan zencilerinin idrak ettiği ve geçen sayıda yazdığımız gerçeği akıl edemeyen mevzubahis aydınlar, ma sum halkı PKK ile ille özdeşleştirerek onlara ahmakça vaatlerde bulunarak ağa babalarının emirleri doğrultusunda propaganda yaparak, kopardıkları tavizlerin büyüsü ile hayallerini genişleterek, halkı da yanlış hayallere sürüklemek istemektedirler. Ama taviz koparmada başarılı olmalarına rağmen, halkı kendi ahmakça hayallerine ortak etmekte çok başarısızdırlar. Kamuoyu araştırmaları bunu açıkça göstermektedir.

Sonuç olarak bir etnik maksatlı açılım, mutlaka başka etnik maksatlı açılımlar yolunu açacaktır. Bu millet Güneydoğuyu asla ihmal etmemiştir. 1980’li yıllara kadar elimizdeki rakamlar, bu bölgede fert başına yatırımların Türkiye ortalamasından fazla olduğunu göstermektedir.

Ömerli-Mardin arası asfalt iken Eğirdir-Isparta arası şoseydi. 1973’de bu bölgede okulsuz, sağlık ocaksız bir tek köy yoktu. Ancak bu yıllarda, içinin boşaltılması için tayin edilen görevlilere baskı ve hatta cinayetler başlamıştı ve sonra süratle arttı. Şantiyelerin basılması, yakılması… gibi.

Bu bölgede ağalığı ortadan kaldırarak, tarım ve toprak reformunun gerçekleştirilmesiyle, eğitimin güçlendirilmesiyle meşgul olmamak suçumuzdur. Aksine ağalar, şeyhler, şıhlar, efendiler…. yoluyla oy almak pahasına mevcut düzeni korumak suçumuzdur. Ağaların menfaatlerinin dışında, suç işleyerek zenginleşme imkânını ve devlete yapılması gerekli zaruri ödemelerden adeta muaf tutulmayı vazgeçilmez bir hak olarak yerleştirmek suçumuzdur.

Demokratik açılım, bütün bunların dışında, ancak ve ancak, gerçek demokrasiye kavuşmanın alfabesi olan, parti içi demokrasiye kavuşmak manasına gelmelidir. Bu elbette bir yönüyle kültür meselesidir, diğer yönüyle ilgili kanunların milli şartlarımıza göre mutlaka ve acele olarak düzenlenmesi meselesidir.

Suç vatandaşlarımızın değil, siyasilerimizindir. Şimdi de ASALA’nın yerine geçenleri haklı gösterenlerindir” dedi.

Tanrı Türk’ü Korusun.
Prof. Dr. Turan Yazgan

İlgili Haberler