VURUN KERPİCE

Yayın: 11:45 - 15.03.2010
Güncelleme: 11:45 - 15.03.2010

Adam mısın: ebediyen cihanda hürsün gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum, gönüllüsün semere

Küfür savurma boyun eğdiğin semercilere.

                                                                        Mehmet Akif Ersoy

*********

12 Mart bizim için iki kere önemlidir birincisi Erzurum’un düşman işgalinden kuruluşu diğeri de İstiklal Marşımızın kabulüdür.

Sayın büyüklerimiz her yıl birbirinin tekrarı olan, içinde her türlü sosyal ve içtimai sloganı barındıran, ellerine tutuşturulan yazılı metni okudukları için bizler böylesi günlerde konuşmak yerine susmanın daha mantıklı olduğu kanaatini taşıyoruz.

Bu noktada düşmandan kurtuluştan bahsetmişken aslında bir türlü kurtulamadığımız o günlerdeki düşmanımızdan bahsetmeden geçmek olmayacak.

Son haftalarda ABD ve İsveç’in Ermeni soykırım iftirası ile ilgili aldığı kararlarla ilgili siyasilerimizin birbirinden farklı beyanatları merakımı celbetti. Başbakan büyük elçileri geri çağırıyor, İsveç gezisini iptal ediyor (gerçi Başbakan 12 Nisan tarihli ABD gezisini iptal etmedi ama), bu kararlar aleyhimize çıkmasın diye ABD’ye bir sürü milletvekili gönderiyor, bazı siyasilerimiz ise sırf popülizm adına bu kararlar bizim için önemli değil diyor.

Bu ülke hala 24 Nisan’da Obama “soykırım” kelimesini kullanacak mı kullanmayacak mı diye korku ve heyecan içinde beklerken hatta papatya falı açarken bu kararlar nasıl önemli olmuyormuş anlamak bizlere zor geliyor.

Öte yandan bizim Başbakanımızın, Cumhurbaşkanımızın yapamadığını Sarkisyan yaptı. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Paris’ten tehdidini savurdu ve gerekirse protokollerden imzamızı çekeriz” dedi. Biz ise bu süreç Ermenilerle ilişkilerimizi zedeliyor diye ağlamakla meşgulüz.

*********

Deprem; içimizi yakan, korkutan ve bir türlü tedbir alınmayan acı bir gerçek. Bu sefer de kerpiç suçlu çıktı. Yetkililer her zaman olduğu gibi yaraların sarılacağını söyleyerek kendi vicdanlarını temizlediler. Ama hiç biri; bizler vakti zamanında tedbir alsak, halkımıza en azından depreme dayanıklı kerpiç evler yapmış olsak bu afet yaşanmazdı demedi. Kendi ihmallerini ve bölgenin fukaralığını ne konuştular ne de konuşulmasına izin verdiler.

Şimdi sormak gerek; orada ihmal ve fakirlik sebebiyle ölen evlatların, anaların, babaların vebali ne olacak, bu vebali de yara bandıyla kapatabilecek miyiz?

Yeni yapılacak olan evler ağlayan çocukların bir damla gözyaşının yerini tutabilecek mi?

Bir soru daha sormak gerek; o gün depremde yıkılan kerpiç evlerin dokuz bin yıl önce yapılanlarla tamamen aynı olması gerçeği kimin vicdanını rahatsız eder acaba. Şöyle bir kere düşünelim.

– Her yıl araba değişenleri mi? Makam arabalarına yüz binlerce dolar verenleri mi? Yüz bin liralık makam odası yaptıranları mı? Lojmanlarını devletin kesesinden on binlerce lira harcayarak yenileyenleri mi? Dört bin TL kira yardımı alan bürokratları mı? Hastasından beş bin – on bin TL ameliyat parası alan doktorları mı? Devletin her türlü imkânıyla saltanat sürenleri mi? Nasıl olsa devlet ödüyor diye lojmanına elli bin TL telefon parası gelenleri mi? Deprem bölgesine giderken kendileri için deprem bölgesinin terk edilip geçecekleri yolların asfaltlanmasına ses çıkarmayanları mı?  

Kimi rahatsız eder sizce? Mesela bu kadar ihmalden, ilgisizlikten ve sahipsizlikten siz rahatsız oldunuz mu?

Şimdi vebal bunun neresinde diyenler bir kere daha düşünsünler. Birileri devletin her türlü imkânını özel, tüzel demeden kullansın, birileri ise yokluktan kerpicin altında kalsın.

Bizler ne dersek diyelim suçlu ilan edildi, öyleyse vurun kerpice.

Ey! Vicdan kayıptasın, epeydir ayıptasın.

Fakirlik evler yıkmış, bilmem farkında mısın?

Çok sessiz gelir derler yoksullara ölümler.

Yoksullar ölünce de acaba ağlar mısın?

AHMET BERHAN YILMAZ

Ahmet Berhan Yılmaz
Exit mobile version