Kim bilir ne halt etti?

Yayın: 06:59 - 14.07.2010
Güncelleme: 06:59 - 14.07.2010

Bu günkü yazım, bir hikaye. Hikayenin ne kadarı doğru bilmiyorum. Verdiği dersi de siz okuyucularıma bırakıyorum. Hikaye göre: Bursa’ da bir Müslüman, Arap Şükrü Köyünde bir çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”

Bursa başkent, tabii. Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye. Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dinî İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Bu olacak iş midir”diye çıkışmışlar adama.

Adam: – “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…”

Dedikçe kadı kızmış: – “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş: Nedir gerekçen?” diye sormuş.

Adam: – “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama yine de

de bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?”

Adam, başı önünde konuşmuş. “Delilim vardır, lâkin ispat ister.”

Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?” O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım.

Sultanım, herhangi bir havradan   bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…”

Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Musevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu. Bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler…

Az zaman geçmiş ki, adam:  “Aynı işi kiliseden bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininde aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine.

Sultan: – “Bitti mi ?” demiş adama.

Sultanım son bir iş kaldı. Sonra hüküm zamanıdır. İzninizle” demiş.

Şimdi nedir isteğin ?” Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen âlimini alınız minberinden. Adamın dediğini yapmışlar, Ulu Cami İmamını cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Ve ne olmuş bilin bakalım?

Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran bile olmamış.

Geçmiş bir hafta, “Nerede imam” diye gelen-giden yok! Aptal ve cahil bir imam tayin edilmiş yerine. Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için: “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik. Kim bilir ne halt etti de tevkif edildi. Vah vaah! Acırım arkasında kıldığım namazlara. Sorma, sorma.”

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: – ” Eee, ne olacak şimdi?

Adam: “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan. “Haklısın” demiş padişah.

Adam başı önünde konuşmuş. Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlar’a su helâl edilir mi?”

Bursa’da geçen dünkü hikaye bu. Peki ya bugün?

Herkes kendi işinin, kendi aşının peşinde. Ne komşu, ne yetim, düşkün ve düşmüşü bilen, soran ve sorgulayan sadece üç beş kişi.

M. Nazım Telli

Mustafa Telli
Exit mobile version