Araştırmacı Gazeteci Mehmet Baransu, Hülya Okur’a konuştu.
Özel Röportaj
İşte röportajdan bazı çarpıcı başlıklar:” Faiz, Gezi’nin değil hükümetin hatası… Yalancıyı Başdanışman yaptılar… Başbakan Gezi olaylarının devam etmesini istiyor… Hakan Fidan, MOSSAD’ın elemanlarıyla çalışıyor… Bavulu teslim ederken çok stres yaşadım… Bu seçimde dosyalar havada uçuşacak… 3 dönem şartı kalkacak… Muhafazakar kesim aptaldır… Karaalioğlu benden korksun…Türkiye’yi soyuyorlar…
“Hayat ile ölüm arasında kalan kahramanların filmlerini çok izledim, Dünyaya geri çağrılan bir Atılgan gemisi vardı mesela mürettebatıyla dünyaya geri dönmesi istenen geminin kaptanı, çok güçlü bir terör örgütünün donanmaları ve onun yerle bir ettiği bir facianın tam ortasında bulmuştu kendisini. Kaptan Kirk, bu durumu bitirilmesi gereken şahsi bir kavgası gibi algıladı, ve kitle imha silahını bulmaya koyuldu, mürettebatta aynı amaç için yola çıkmadığını anladığı arkadaşlarını bile kurtardı, yüksek radyasyon alacağını bile bile gemide yaşayan insanların hayatı pahasına kendisini motor kapağının bulunduğu boşluğa bıraktı…Onu dinlerken bu aksiyonu canlı canlı hissettim yüreğimde. Bilinmeze doğru gittiğimiz bu yolda, içinde bulunduğumuz gemiye kaptanlık yapıyor olması size de güven vermiyor mu? İşte o kaptan, Mehmet Baransu sizlerle…
“HAYAT BENİ YALNIZLAŞTIRDI” “TÜNEL KAZDIM”
Mekke’de Umre ibadetini yapan annenize araba çarpmış, siz de takipçilerinizin duasını istemiştiniz. Anne-baba olgusu evlat olarak sizi içine alınca nasıl bir şeye dönüştü? Nasıl bir aileye ve çocukluğa sahiptiniz?
Ben daha önceden de aileme bağlı birisiydim ama kendi ailem olunca bir başka hal aldı, bir de oğlum doğduğu gün kalp ameliyatı oldu, balyozu yazdığım ilk günlerde doğdu ve ben 25 günü hastanede geçirdim, hayatta kalıp kalmayacağı belli değildi, bu süreçleri yaşadıktan sonra insan anne ve babasının kadrini, kıymetini daha iyi biliyor. Bir de hayat beni yalnızlaştırdı, evet çevremde bir çok insan var ama kalabalıklar içinde yalnızım. Uludere sonrasında yazdığım yazılar, MİT’in beni takip etmesi vs dost bildiğimi zannettiğim bir çok insanla ayrıştım. “Hukuk dışı bir dinleme yapmış, yapmışsa yapmış, ne olmuş yani” diyerek bunları gündeme getirmemi istemeyen, “Partimiz yada iktidarımız yıpranmasın” diyen, onun ötesinde iftira boyutuna varan hadiseler yaşadım, bu insanı yalnızlaştırıyor.
İnsan yalnızlaştıkça hakiki dostunun sadece ve sadece anne-babası olduğunu görüyor. O zaman biraz daha geriye gidip, ailenizle yaşadığınız şeyleri gözünüzün önüne geliyor ve onlara saygınız daha da artıyor. Mutlu bir çocukluk geçirdim. Yaz tatillerinde balık tutardık, Erzurum’un Oltu ve Hınıs ilçesinde büyüdüm. Keşke bütün ocuklar benim yaşadığım çocukluğu yaşasalardı; çamurun içinde oynardık, sabah çıktık, gece yarısı eve geldik, ilçe güvenliydi ve ailelerimiz bize bir şey olmayacağını biliyorlardı, şu anda biz çocuklarımızı 3 dakikalığına dışarı bırakamıyoruz. Arkadaşlarımız çok iyiydi, köyden gelip ev kiralayan arkadaşlar vardı, ahır gibi yerde, tek odalarda kalıyorlardı…Hınıs’ta ev boyunda kar yağardı, ben karın altından çok tünel açtığımı biliyorum, evin kapısında tünel açıp, bahçe kapısından okula giderdik. Başka yapacak şey olmadığından kitap okurduk, aynı kitabı yüz kere okuduğumu bilirim. Satranç, damayı da iyi bilirim.
“DİNDAR DEĞİLİM”
Kitaplardan bahsedince “İmam Hatipte Seyyid Kutup okur, İhvan üzerinden Milli Görüşcü arkadaşlarla tartışma yapardık” şeklinde bir tweet paylaştınız. Bugünkü maneviyatınızda çocukluğunuzda aldığınız eğitimin ne kadarını taşıyorsunuz?
Çok fazla taşımıyorum. Çok da maneviyatım olduğunu söyleyemem, çok da dindar biri değilimdir. Bazı hassasiyetlerim var. Ortaokul ve liseyi imamhatipte bitirdim, imam hatipe gitmemin temel nedeni PKK’dır. Çünkü Hınıs’ta lise ve imam hatip vardı, lisede örgüt elemanları çoktu, babam imam hatibi tercih etti, abim de cemaatte okumuştur, imam hatibin çok güvenli bir yer olduğunu düşünmüştü ama ilk gittiğimde çok üzülmüştüm ama daha sonra okulumu çok sevmeye başladım, ayrıca lise ve ortaokul müdürümün bende çok büyük bir emeği var, ortaokuldaki müdürüm akşamları ücretsiz kurs verirdi, bütün öğretmenler kalırdı, kızları tek tek evine götürürdü, ve o öğretmeni benim sınıf arkadaşım öldürdü. Hemen arkamdaki çocuk tek kurşunla arkadan öldürdü. Bursalı bir öğretmendi, Hınıs’tan İstanbul’a gelmişti, Hınıs’ı o kadar çok sevmişti ki, İstanbul’dan tayinini geri oraya istedi, onu ben PKK’lıların öldürdüğünü düşünüyorum yani benim arkadaşım tetikçi olarak kullanıldı, temel amaç da şuydu, çok başarılı insanlar yetiştiriyordu, sayesinde üniversite hazırlık kursuna gitmeden bir çok insan üniversiteyi kazandı. Lisedeki müdürümün hayatımda çok büyük bir etkisi vardır, sonuçta benim müdürüm hayatını kaybetti ve öğrencileri için kaybetti, iki tane çocuğu vardı, eşi hamileydi, şimdi yaşamıyor, oğlu evlenmiş, kızı henüz evlenmemiş, Bursalılara sırf bu hocam yüzünden çok saygı gösteririm, her Bursalı benim gözümde “Mustafa Doğru’dur”
“DİN HAYATIMIZDA BÜYÜK BİR BOŞLUK”
Ailem dindar mı, evet. Anne babam dindar, anne tarafım sol gelenekten gelir, kimi CHP’lidir, kimi aşırı soldur, ben tamamen baba tarafına yakınım. Babam ve amcam çok dindarlardır, amcam 28 Şubat sürecinde fişlenmeyi hiç takmadı mesela, üst düzey bürokrattı, paçalarını sıvayıp, ayağına takunya alıp, inadına abdest alan birisidir. Böyle de deli dolu bir ailedir bizim aile. Çok dindar değilim ama dinin belirleyici olması gerektiğini düşünüyorum. Dün gece saatlerce Kuran’ı Kerim’in ayetlerini dinledim, şunu gördüm, “Din bizim hayatımızda büyük bir boşluk” zaman zaman mutsuz oluyorum ben, orada da maneviyat eksikliği dedikleri şey var, hayat bazen boş geliyor bana. Yalnızlık beni aileye ne kadar yaklaştırıyorsa, Allah’a yaklaştırıyor. Yalnızlıktan da mutluyum, dost görünümlü insanlar çevremde olacaksa hiç olmasınlar daha iyi. Necip Fazıl’ın bir sözü var: “Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam” çevremde 4 inanmış adam olsun yeterli benim için.
“KADER BANA GAZETECİ OLMAYI NASİP ETTİ”
Çok ilginç…Cinayet vakaları hep yakınlarınızda, sevdiklerinizin başlarına gelmiş. Erzurum’da siz lisede okurken, gazeteci bir komşunuzun arkadaşıyla şakalaşırken kör kurşuna hedef olup ölmesi, sizi çok etkilemiş. Ve gazeteci olmaya karar vermişsiniz.
Aynen öyle. Lisedeydim, özel radyolar yeni kurulmuştu, sonunda “Allah Allah Mehmedim” denilen bir türkü var, radyoda onu dinliyorum, odamda test çözüyorum, radyo bir anda durdu, zaman gazetesinin Erzurum muhabiri Mahir beyin vefat ettiği haberini aldım, lisedeyken ben Bosna için aktif olarak görev yaptım, casio saatlerimizi sattık, okulda ve mahallede örgütlendik, kutumuzda para topladık, Mahir bey de “Bosna için saatlerini verdiler” diye bizim haberlerimizi yapmıştı, oradan tanıyordum, duyunca çok üzüldüm, cenazesine kadar gittim, mezara konulmasını gördüm, zaman gazetesi aldık, dağıttık, cemaatle hiçbir bağlantım yok. O zaman onlar üç arkadaşlardı, Ömer, Mahir ve Ali Sadullah. Ve kader bana gazeteci olmayı nasip etti, ve kader bana o Ömer’i Aksiyon dergisinde müdürüm olarak karşıma çıkarttı, o da bir trafik kazasında vefat etti. Hayatta tanıdığım en iyi, melek gibi bir insandı. Sadullah Ankara’da çalışıyor, iki arkadaşla çalışmak nasip oldu, şimdi bu üç insanın neden iyi anlaştığını çok iyi anlıyorum, Ömer ağabeyi kaybedince dedim ki, “Allah bunları çok seviyor, yanına çok erken aldı” Sadullah için de çok endişeliydim ama Allah’a şükür o hayatta, mecliste çalışıyor.
“HAKAN FİDAN’A VE ONA EMİR VERENE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM”
MİT’in, Cemaat’le bağınızı ispatlamak ve Başbakan’ın önüne dosya koymak derdinde olduğunu yazdınız. Sizin cemaatçi, fethullahçı olmanız neden isteniyor? Fethullahçı olsanız bunu yine de saklar mıydınız?
Yok. Eğer milletin anladığı anlamdaysa, “Fethullahçıyım” Fethullah Gülen’in tırnağı olamayacak insanlar var bu ülkede ama kendilerini adam zannediyorlar. Fethullah Gülen’in ülkemizde ve yurt dışında neler yaptığına şahidim. MİT sadece onu yapmadı, hem onu yapacaktı hem de komplo kuracaktı bana. Bu olayın perde arkasını 5 sene sonra yazacağım. Niye MİT beni takip etti, ne yapmak isteyecekti, Başbakan ile neler paylaşacaklardı…bunu çok iyi biliyorum. Ama onların unuttukları bir şey vardı, “Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var” onların hiç tahmin edemeyeceği insanlardan beni takip ettikleri bilgisini aldım. Kıyamet gününde o Hakan Fidan dahil, emir veren kişi dahil, Kabe’de dua ettim, “Allah’ım bu iki ismi %50 sevap, %50 günah ile karşıma çıkart” diye. Tek benim hakkıma kalmalarını istiyorum. Hakkımı helal edersem namerdim. Bugün bazı insanlar bir yerlerdeyse, bu mücadelede hayatını ortaya koyan 2-3 insandan birisiyim. Bunu makam mevki için de yapmadım. Dün ona avrat küfreden insanlar baş tacı yapıyorlar, “Aman baş tacı yapılmadın ya, uçağına alınmadın ya” diyorlar, umurumda değil benim ilmimde sinek kadar değeri olmayan insanlar var, bu ülkeyi yönettiğini zanneden insanlar. Allah onların komplolarını boşa çıkarttı. Allah’ın bir olduğunu bildiğim gibi benim peşime kimin MİT’çileri taktığını ve niçin taktıklarını biliyorum.
“HAKAN FİDAN VE BAŞBAKAN YASA DIŞI DİNLEYENLERİN YARGILANMASINA İZİN VERMEDİLER”
“SEKRETERİNİ MASADA BECEREN ADAMI MİLLETVEKİLİ YAPTILAR”
Ama tüm dünyaya rezil oldular, rezalet bir kararla kendi suçlarını örtmek için Hakan Fidan bir yazı yazdı, altına da Recep Tayyip Erdoğan imzası var, yasa dışı dinleyen insanların yargılanmasına izin vermediler. Bu benim için onur belgesidir. Zaten izin verse şaşardım, eğer izin verseydi, beni dinleyen ve benim yakalattığım MİT’çiler “Bize emri şu verdi”, o emri veren mahkemeye gelecekti ki, “Bize emri şu verdi” diyeceklerdi, ondan sonra bu yazıyı yazanın emir verdiği ortaya çıkacaktı, yani Hakan Fidan’ın, Hakan Fidan da 5-6 yıl ceza alacaktı. Hakan da kendisine kimin emir verdiğini herhalde açıklayacaktı. Tek dertleri benim Fethullahçı olduğumu ortaya koymak değildi. Bana komplo kurmaktı ama komployu başlarına geçirdim. İnşallah o günkü telefon konuşmalarımı kaydettiklerini biliyorum, ortaya çıkar. O dönemlerde Hakan Fidan’a çok küfrettim. Çünkü dinlediğini bildiğim için direk Hakan Fidan’a yaptım, hele yakalattığım gün ve ertesi günkü telefon konuşmalarını Türkiye’nin duymasını istiyorum. Hakan Fidan’ı telefonlarda beş para ettim, sonra bana adamlar gönderdi, star gazetesinden 20 yıllık bir köşe yazarı arkadaşını gönderdi, “Artık takibi bıraktık, bir yanlıştı o, ortak nokta bulalım” Ak Parti 4.kurultayında MİT adına bir yazar geldi, Hakan Fidan ile buluşma teklifi etti bana. Ben ona dedim ki: “Hakan’a selam söyle, kıyamet günü görüşeceğim onunla” Bu ülkede Belediyede masasında sekreteriyle yatan adam partiden atılıyor, sonra çok zıt bir partiye gidiyor, birkaç sene sonra iyi bir yalamayla geliyor, sekreterini masada beceren adamı milletvekili yaptılar. Uçakta ahlaksız işler yapan adama medyada yer buluyorlar. Ahlaksızlık yapanları çok seviyor bazıları.
“5 MİLYARA ALLAH’I SATACAK ADAMLAR VAR”
Adam bana 1 yıldır iftira atıyor, derdi de Uludere(çünkü Uludere’de bir skandal yaşandı ve bu gerçekleri ben yazdım) MOSSAD ajanı , CIA ajanı vs diyor. MİT’in sözcülüğünü yapıyor, hükümet bir medya organına el koydu, o adamı başına atadı, o adam ilk iş olarak sevgilisini götürdü oraya. Geçen hafta sevgilisi köşe yazısı yazdı. Sevgilisi ilk yazısında milletin alay konusu oldu. isim vermeden twitter’da yazdım: “Atandığın yere ilk işin sevgilini götürüp, köşe yazarı yaparsan, rezil bir yazı yazar, ilkokul seviyesinde, köşe yazısı da değil, kompozisyon” Adam beni aradı, twitterımda isim olmadığı halde…şunu söyledim: “Bir yıldır bana iftira atıyorsun, ne kadar kolay iftira atıyorsunuz, siz nasıl hesap vereceksiniz?” “Camia…vs bir şeyler söyledi, tweetimi sildim. Bakın ben size bir şey söyleyeyim: “5 milyara Allah’ı satacak adamlar var”
“MUSTAFA KARAALİOĞLU MİT’İN TETİKÇİLİĞİNİ YAPIYOR”
“28 ŞUBATÇILAR YARGILANIYORDU, BUNLAR DA YARGILANIRLAR”
Açıkça söylüyorum, ismini vermemiştim, Mustafa Karaalioğlu’nun ismini vereceğim. Gazeteci Yazarlar vakfının iftarı var ve iftara sadece Mustafa Karaalioğlu’nu görmek için gidiyorum. İki laf edeceğim ve sonunda da tüküreceğim yüzüne. Ben kimin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Star gazetesinden kovulan bir isim var, müstear isimle internet sitelerinde yazılar yazıyordu ve şu an da gerçek ismiyle yazıyor, bu adam bu insanların bütün rezilliklerini elinde tutuyor ve şantaj yapıyor, tazminatını aldı, iş alıyor vs. ve oturup köşelerinde ahlak dersi veriyorlar. Bazen sakin olayım diyorum ama bunların anladığı dil bu. Oturur kendi köşelerinden attıkları iftiraların özrünü dilerlerse o zaman belki helalleşebilirim. Bugünkü genel yayın yönetmenlerinin, Uğur Dündar’dan, Ertuğrul Özkök’ten, Oktay Ekşi’den hiçbir farkları yok. Dün asker gönderiyorlardı metin yazdırıyorlardı, bugün asker gönderiyor Mustafa Karaalioğlu metni giriyor, MİT’in tetikçiliğini yapıyor. Habertürk’e Hakan Fidan yazı göndermiş, yazıyı röportaj adı altında sorular sıkıştırmışlar. Onlar gitti, bunlar geldiler. 28 Şubat’ta geçti bu da geçer. 28 Şubatçılar yargılanıyordu, bunlar da yargılanırlar.
“BELGELER YAZDIĞIM İÇİN GELDİ”
Yolsuzlukları yazmaya başladığınız dönem 1997’den 2001’e kadar uzanıyor. 28 Şubat döneminde de Aksiyon dergisinde dosya haberler hazırladınız. Gücünüzü sadece kurduğunuz ilişkilerden mi aldınız?
Güç demeyelim. Haberi yaparken kimseden korkmadım ama belge geldi, 28 Şubat’ta yolsuzluk haberi yapma sebebim de, Gümrük kapağı yaptım, bana postadan 12 sayfalık bir mektup geldi: “Necati Can var, bu konuları çok iyi bilir, yeri Karaköy’dedir, onunla bir görüşün” yazıyordu. Kimin ismi geçiyorsa aradım. Necati bey, Uğur Mumcu’ya silah kaçakçılığı terör kitabını yazdıran adam, belgeleri veren adam, Gün Sazak’ın Edirne Başgümrüğü yaptığı bir adam, Hürriyetin 28 gün dizi yaptığı bir adam, Cemil Çiçek’in sınıf arkadaşı, siyasal mezunu, Öcalan’ın iki-üç devre üssü, devleti çok iyi bilen birisi, müfettiş. Necati Beyin çevremin genişlemesinde bana çok büyük katkısı oldu. Bir de şu vardır, yazarsanız gelir. Ben yazdığım için geldi. Nedim Şener Milliyet’te gümrük kaçakçılığı üzerine yazardı, bir kişi daha vardı ama ben dergide çalışmama rağmen bunların hepsine haber atlatırdım, dergi dediğiniz şey, bir hafta öncesinin haberi demek. Ben bunlara dergide haber atlatıyordum. Milliyet’te çalıştım, Nedim Şener’i atıp, beni almak için anlaştı. Milliyet’te operasyon olmasaydı, bugün başka şeyler olacaktı. Ben bazı gazeteciler gibi sabah 9:00-6:00 çalışmam, 24 saat aktifim, buradan çıktıktan sonra da ilişkilerimi genişletiyorum, ben bir haberi okey masasında aldım. Yolsuzlukla mücadele çok ettim. Bu dönemde edecek miyim, her gazetecinin görevi bu. Elime böyle bir şey geliyorsa, tabi ki yapacağım.
“ÜÇ BEŞ ÇAPULCUDAN AKIL ALACAK DEĞİLİM”
Bunu yaparken bir çok engelle de karşılaşıyorsunuz. Sizi yüksek maaşla susturmak istediklerini ifade ettiniz. Yargı önündeki mesainize, aldığınız tehditlere ve yakın markaja alınmanıza rağmen neyin uğruna bu kadar ısrarlı ve kararlısınız?
Dedim ya yalnızım diye. Ben yalnızlaştığım zaman çok şey düşünüyorum. İçimde bir öfke vardır, o çok büyüyor. Benimle kimse tartışmasın, benimle kimse iddialaşmasın, haksız yere iftira atarsa inanın ben kilitlenirim ona. Çünkü içimdeki öfke çok büyüyor çünkü ben hayatımı bu ülke için ortaya koydum. Hayatını ortaya koymamış üç-beş çapulcudan akıl alacak değilim.
“CUMHURBAŞKANI NEYSE BEN OYUM”
“MUHAFAZAKAR KESİMDE BİR AŞAĞILIK KOMPLEKSİ VAR”
“ATAŞEHİR BELGESİNİ BANA CHP’LİLER GETİRDİ”
“NİSA SÜRESİNDE ULUDERE ANLATILIYOR”
“AZİZ YILDIRIM İLE BU KADAR UĞRAŞMAMIN NEDENİ, İKİ GÜNDE BİR HAKKIMDA AÇIKLAMA YAPMASI”
Bu arada sizin de çapulcu olmadığınız anlaşılıyor.
O anlamda çapulcuyu kullanmadım, üç beş medya maymunu, çapulcusu, ahlaksızından söz ediyorum. Hayatımda hiç kimseyi gözümde büyütmedim, Cumhurbaşkanı neyse ben oyum, Tayyip Erdoğan neyse ben oyum. Kendimi herkesle eşit seviyede gördüm çünkü bir kompleks var, muhafazakar kesimde bir aşağılık kompleksi var. Ertuğrul Özkök olma kompleksi. Ve bir ahlaksız çocuk vardı, bana bel boy dedi, Ahmet Hakan kompleksi vardır. Para beni satın alamaz. Ataşehir Belediyesi ile ilgili yolsuzluk yaptığım zaman onu bana CHP’li bir adam getirdi ve dedi ki, “Bir internet sitesi var, CHP’ye çok yakın” oraya gittim, dediler ki, “Biz bunu yazamayız ama bu ülkede paranın satın alamayacağı bir gazeteci varsa o Mehmet Baransu’dur, gidin ona verin” demişler. Ve benden nefret eden CHP’liler bana bu belgeyi getirdiler. Demek ki CHPli birinde bile bu algı varsa doğru yerdeyim. Para ile işim olmaz, ben parasız büyüdüm, kimse özel hayatımı bilmez, kendime saklarım, onların biriktirdiği öfke de var bende. Benim hesap vereceğim tek yer, Allah. Nisa süresini okurken titredim. Uludere anlatılıyor, yolsuzluk anlatılıyor, öte tarafta hesap verme anlatılıyor o ayette. İnsanlara kolay geliyor. Bir canım var Allah’a şükür. Biri beni mahkemeye verirse, ben daha fazla uğraşırım onunla. Aziz Yıldırım ile bu kadar uğraşmamın temel nedeni, iki günde bir hakkımda açıklama yapması. O uğraştıkça gittim çürük raporunu buldum, o uğraştıkça başka bir belge buldum…
“MUSTAFA KARAALİOĞLU BENDEN KORKSUN”
Mustafa Karaalioğlu korksun, şu anda Mustafa Karaalioğlu’na kilitlendim. Kilitlendiğim insanların listesinde ilk sıraya transfer ettim. Bu tehdit değil, ben böyleyim, beni tanısın insanlar, bana haksızlık yaptıkları an, özür dilemedikleri müddetçe ben kilitlenirim. Mustafa Karaalioğlu benden korksun. Bazı şeyler var, yazmazsam namerdim. Bel altına inmeden halledeceğim Mustafa’yı. O MİT’in tetikçiliğini yapmanın, hakkımda iftiralar atmanın hesabını bana verecek. Diyorlar ki, sen nasıl Genel Kurmay Başkanına kafa tutarsın, kim ya Genel Kurmay Başkanı diyorum? Burada “İlker, İlker” diyordum, Ahmet Altan benimle dalga geçiyordu, ne İlker’i? diye. İlker Başbuğ, Paşam demem ben.
Ama niye “Aslan Paşanın kulakları” demiştiniz.
O başka bir şey. Beş para etmeyen insanlar çok önemli görevdeler. Ülkenin bu kadar rezil bir durumda olma sebebi bu. Nisa süresinde liyakat bölümü var, dehşete düşersiniz. Kadın ve para bunları bozuyor, baskı ile yetişmişler, kompleksleri var, Ertuğrul Özkök kompleksi… Ertuğrul Özkök kim ya?
“GAZETECİLERİN 100 YILDA YAPAMAYACAKLARINI 5 YILDA YAPTIM”
Ama o insanlar sizde de komplekse yol açmış sanki. Bir röportajda, sizi etkileyen olayları anlatırken, bir, Uğur Dündar’ın Arena programında, Yılmaz Özdil ve Nedim Şener’le birlikte sizinle dalga geçip, “Sahte belge üretti” demesini bir de Ertuğrul Özkök’ün “Küçük adam özür dile” sözlerinden bahsediyorsunuz.
Hayır bir çok şey var benim hayatımda. Siz demeseniz aklıma bile gelmez. Uğru ne yazmış vs. Bunların topluma verdiği zararları hiç unutamam. Uğur Dündar’ın 28 Şubat sürecindeki yalan haberlerini, Ertuğrul’un manşetlerini, Sabah’ın, Yeni yüzyıl’ın, Radikal’in manşetleri arşivimde durur. Benim için bir kompleks değil. Ben onlar olmaya çalışmadım, bir görev için şuram buram oynamadı. Taraf’ta bana çok görev söylendi, her zaman benim üzerimden bir tartışma olduğu için hiç birini kabul etmedim. Ne Ahmet Altan öncesi, ne sonrası, ne Oral Çalışlar dönemi, künyede ismimi göremezsiniz, göremeyeceksiniz de. Ana avrat küfredip, para uğruna başka programlar yapmadım ben bazılarıyla. O yüzden bir kompleksim yok. Benim kitaplarım kimsenin hayal edemeyeceği listelere girdi, 2010 yılında romancıların girdiği listeye 10.sıradan girdim. Bu ülkede bütün gazetecileri çarpın toplayın, üst üste koyun, onların yüzyılda yapamayacaklarını Taraf gazetesinde 5 yılda yaptım. Bana medya tarihi okutmasınlar, iletişim mezunuyum. Herkesin kimin ne yaptığını bilirim, fırın basanların bu ülkede nasıl kahraman olduklarını biliyorum, ben Hürriyet’e de çalıştım, Kelebek bar’da, bar masalarında neler konuşulduğunu çok iyi biliyorum. Ben kompleks yapıp birilerini kafaya takacak biri değilim.
“ÖNCEDEN ASKER SURU VARDI, ŞİMDİ AK PARTİ”
“AK PARTİ’YE BİR ATIŞ YAPACAĞIM”
“TÜRKİYE’Yİ SOYUYORLAR”
Yaptığınız işler zaman zaman ciddiye alınmadı. “AKP ve Gülen’i bitirme planı” 12 Haziran 2009’da manşet oldu, 26 Haziran’da Genelkurmay Başkanı “kağıt parçası” dedi. Yaptığınız işler ciddiye alınmadığında, Türkiye’nin zaman dışında kaybı ne oldu?
Valla ciddiye alındı ki Türkiye bu noktada, bir çok insan yargılanıyor. Şu anki dönemi Taraf gazetesinin ilk çıktığı döneme benzetiyorum, kimseye bir şey anlatamıyorduk, surda delik açtık sonra arkamızdan diğer gazeteciler geldi, o zaman askerin bir suru vardı ben ve bizim gazete atış yapıyorlardı, delik açtık ve “Ya girin, geçin öbür tarafa asker eleştirilebiliyor” dedik. Yavaş yavaş tırmana tırmana o delikten girdiler, şimdi sur falan kalmadı, darbeciler bile kahraman oldular, şimdi aynı sur tekrar var, şimdiki sur Ak Parti ile ilgili. Ben bir atış yapacağım. Ciddiye alınmıyorsun o yüzden sen bu kadar agresifsin, diyorlar, 2007’ye, 1999’a bak. Bu ülkede bugün değil 18 yaşımda Hürriyet gazetesine ismimle çıkıp röportaj vermiş birisiyim. Bugün bile birkaç bakan danışmanlarına arattı, Başbakan’a Hakan Fidan hangi bakanları arattığını söylesin. Şu anda Türkiye’yi soyuyorlar. 3 dönemi bitecek insanlar Türkiye’yi soyuyorlar. 3 dönem şartından dolayı gidecek adamlar var, onların getirdikleri bürokratlar soyuyorlar, 4.dönem farklı isimler gelecek biliyorlar. Her gelen ekibiyle geliyor. Tanıdığım bir inşaat var, Belediye Başkan Yardımcısı ruhsat için 300 Milyar rüşvet istedi geçen hafta. Hiçbir yasa dışı işlemi yok, sadece imza için istiyor ve bu insanın alnı secdeye gidiyor. Çok ihale biliyorum, rüşvet alınan vs…bu dönemde de o surdaki deliği açacağız, askerde olduğu gibi o sur darma dağan olacak. Çünkü o milletin parası.
“İÇKİ ALEMİ ABARTISI YALANI, DİNDEN, DİNDARLARDAN NEFRET ETTİRDİ”
Ya sen nasıl Müslümansın, dindarsın, nasıl alnın secdeye gidiyorsun da sen hırsızlık yapıyorsun, yalan söyleyebiliyorsun, senin yüzünden insanlar dinden uzaklaşıyor, senin yalanlarından dolayı insanlar dindarlardan nefret ediyorlar. Camide içki alemi, içki alemi dediler, nerede görüntü? İçki alemi abartısı yalanı şunu getiriyor, insanlar dinden yada dindarlardan nefret ediyorlar sizden dolayı. Komşu komşudan nefret eder duruma geldi, Türkiye’nin bu zamanını çalmaya ya da geri götürmeye kimsenin hakkı yok. Ciddiye alınır siz merak etmeyin, nasıl korktuklarını biliyorum.
“MİT’İN YAPTIĞI TEK ŞEY, MİLLETE KARI-KIZ GÖNDERMEK”
“İSRAİL, HAKAN FİDAN’DAN ÇOK MEMNUN”
“BİNGÖL’DE MİT’İN İKİ ELEMANI VAR”
“MOSSAD’IN ESKİ ELEMANLARI HAKAN FİDAN’IN YANINDA”
“MUHAFAZAKAR KESİM, APTALDIR”
“CEMAATLERİN HEPSİ APTALDIR”
“MİT’İ BAŞBAKAN’DAN DAHA İYİ BİLİYORUM”
“BAŞBAKAN, HAKAN FİDAN’I FIRÇALIYOR”
Başbakana hitaben twitter’da, “Sayın Başbakan, bugün anladım ki sizden daha iyi MİT’i biliyorum. MİT arşivlerini MOSSAD’a açmıştı. Böceğe değil MOSSAD ajanlarına bak.”dediniz. MİT ya da iktidar asıl tehlikeyi neden göremiyor, sizin yerinize kimlerin peşine düşmesi gerekiyor?
Bu ülkede MİT’in yıllardır ne yaptığını söyleyeyim; telefon dinledi borsa yolsuzluğu yaptı, telefon dinledi millete şantaj yaptı, MİT’in tek yaptığı şey, millete karı-kız göndermek, milletin kirli ilişkilerini yapmak. MİT’in bir tane başarılı operasyonunu göstersinler, ben atacağım kendimi. Sene 2010. Koca Bingöl’de merkezde, MİT’in 2 tane elemanı var. Birisi polis evinde okey oynuyor, öteki geliyor, 2 de yardımcı var, ikisi okey oynarken ikisi merkezde…Bunu nereden biliyorsun diyecekler, arkadaşımız anlatıyor. MİT dediğiniz kim ya, Hakan Fidan başına gelmiş de muhafazakar kesim ve saf Ak Partililer “Vay İsrail istemiyor da vs” İsrail Hakan Fidan’dan çok memnun. Hakan Fidan dediğiniz, kafası bu işlere çalışmayan bir adam. Eski MOSSAD’ın bütün elemanları Hakan Fidan’ın yanında. Hiçbiri atılmadı. Hakan’ı parmağında oynatıyorlar. Muhafazakar kesimi parmağında oynatmak çok kolaydır, anasına küfreder, karısına küfreder bugün yanındadır ör/jöleli. Anasına, karısına küfreder, “Emine, Emine” diye dalga geçer bugün uçaktadır, Sevilay Yükselir. O yüzden muhafazakar kesim aptaldır. Muhafazakar kesimin içinden gelen, muhafazakar olduğunu söyleyen Mehmet Baransu söylüyor bunu, aptaldırlar. Cemaatlerin bu kadar oyuna gelmesinin nedeni, cemaatlerin hepsi aptaldır. Çünkü kirli düşünmezler, kötü düşünemezler, düşünemedikleri için bu kadar çabuk ısırılırlar, kurnaz olmadıkları için. Ben bu ülkenin, bu mahallenin fırlama çocuğuyum. MİT’i Başbakan’dan daha iyi biliyorum. 48 kişiyi biliyorum. En üst düzeydeki kişiler. Ak Partiye kapatma davası açan adamlar bunlar, Hakan’ın yanındalar. Başbakan, Hakan ile ilgili notlarını yavaş yavaş veriyor. Kimse bilmez ama Hakan’ı bazı olaylarda fırçalıyor. MİT’in fişleme olayında Hakan’ı çağırıp, fırça attığını biliyorum. Başbakan’a da kanırta kanırta Hakan Fidan’ın beş para etmez, işe yaramaz bir adam olduğunu ispatlayacağım. Biraz zor olacak çünkü Başbakan inanmış. Ama göstereceğim Başbakan’a, bu ülkeye de göstereceğim. Hakan Fidan’ın boş bir adam olduğunu, bu ülkeye zararlı bir adam olduğunu ispatlayacağım. Başbakan’ın yanında bir adam vardı, “Bunun sözü benim sözümdür” derdi, o kadar güvenirdi, Başbakan onu birkaç yıl sonra işten attı çünkü 4 milyon dolar rüşvet aldı. Bu adamı Başbakan’a bir arkadaşım söyledi, “Sen kıskanıyorsun” dedi ama 2 sene sonra Başbakan attı onu.
“ERGENEKON OPERASYONLARINDA TEK DOKUNULMAYAN KURUM, MİT’DİR”
Bu ülkede Ergenekon operasyonları her yere girdi, her yerden alıp götürdü, yargıdan, medyadan, askerden vs. Ergenekon operasyonlarında tek dokunulmayan kurum, MİT’dir. Bir tane adam var o hariç. MİT dediğin askerin çocuklarıdır, aydınlıkçılardır. Mithat Alpay kimdir üzerinde düşünsün Başbakan. Malatyalılar gurubu diye bir şey var, Hakan öğretsin ona. Bu ekip beni yolsuzluk olaylarında öldürmeye kalkıştı(1999-2000) MOSSAD’ın parasını akladıkları için öldürülecektim. Tantan yapmadan önce ilk yazan benim, Bufalo operasonu, İsrail’in sahte kara parasını aklama operasyonudur. O sahte et olayı, orduya veriyorlardı, bunu yazdığım zaman inanılmaz tehditler alıyordum, sonradan öğrendim, MOSSAD burada kara para aklıyor. Şimdi neymiş Hakan Fidan’ı MOSSAD istemiyormuş da, Mehmet Baransu, Hakan Fidan’a düşmanmış da, Mehmet Baransu MOSSAD’mış… Mehmet Ocaktan bu yazılarından dolayı hesap vereceksin. Güçlü müyüm, güçlüyüm, bir canım var, Rabbim istediği gün alır. Tayyip Erdoğanmış, Gülmüş, Hakan Fidanmış kim bunlar? Çok şükür Allaha inanıyorum, doğru yoldayım. Bu ülkede MİT’i, köpeği, iti, askeri, jandarması herkes dinledi beni ama çok şükür ortaya bir şey koyamadılar benimle ilgili.
“HAKAN FİDAN BANA GÜZEL KADIN GÖNDERSİN”
“Şüpheliyi peşine adam takarak takip etme” tekniği çok eskide kalmadı mı, bazıları bu yöntemi 1940’lı yılların komünist tevkifatlarında kullanılan bir yöntem diye eleştirdi…İstihbarat teşkilatı ilkel yolların dışına çıkamaz mı, kendini aşamaz mı?
Bu mantıkla kendini aşamaz. Hakan Fidan’ın açıklaması çocukça. “İsrail beni istemiyor” Belli ki köşe yazıları Hakan’dan gidiyor, bu kafayla aşamazlar? Hakan’a şunu söyleyeyim: “Bana kadın göndereceksen güzel kadın gönder” Belki o zaman bir şey elde edersiniz.
“%50’NİN İÇİNDE BEN DE VARDIM”
“BİR BAKANIN YOLSUZLUĞUYLA İLGİLİ ELİMDE SES KAYDI VAR”
“BAŞBAKAN SIKIŞTIĞI ANDA, 28 ŞUBAT OPERASYONLARINA SARILACAK”
“BAŞBAKAN 12 EYLÜL REFERANDUMUNDA BENİM KADAR ÇALIŞMAMIŞTIR”
Başbakan size hitaben şu konuşmayı yapmıştı: “Benim derdim kimseyi korkutmak değil. Ama şunu unutma, ben Kasımpaşalı Tayyip olmaktan şeref duyarım. Herhalde yüzde 50’den daha akıllı değilsin. Kendinizi kontrolden geçirin. Acaba biz nerede yanlış yapıyoruz da bu ülkenin yüzde 50’si buna oy veriyor ona bakın” %50’lik gönderme size ağır geldi mi?
Yok hiç ağır gelmedi. Yıldıray Oğur geldi, “Bu ifade göbeğini kaşıyan adam gibi ağır oldu” dedi. Kasımpaşalılar cesurlardır, kimseden korkmaz diyorlar ya, askerden korkmadım, senden mi korkacağım demekti kastım. 34 tane insan ölmüş. Başbakan istihbaratın MİT’ten gitmediğini söylemişti, ne oldu Uludere raporu? Kapatmaya çalıştıkları rapor bile, istifa MİT’ten gitmiş dedi. %50 dediği oyu çok iyi biliyorum, ben de vardım o %50’nin içinde ailemle birlikte(5 kere). Kendisine oy veren insanlara hakaret ettiğinin farkında değil. Ben de Karslı olmaktan şeref duyarım, kendisini kontrol geçirecek olan Başbakandır, 34 tane insanın katliamı Uludere onun elinde, MİT’in istihbaratı geç vermesinden dolayı Reyhanlı onun elinde, Başbakan Nisa süresini okusun, orada diyor ki: “Masum insanları öldürürseniz….” Kendin korkuyorsun gidemiyorsun eşini gönderiyorsun, sonra bakıyorsun ki MİT, işin içinden çıkamıyorsun, o 34 insanı terörist ilan ediyorsun, o zaman niye telefon açtın ilk gün, niye eşini gönderdin Uludere’ye? Yolsuzluklarla ilgili ses kaydı var bende Bakanının. Bakanının şu dosyayı kapatacaksın diye ses kaydı var, benim ıphone’umla çekilmiş, bakan sürmekle tehdit ediyor arkadaşımı, arkadaşım görevde olduğu için açıklamıyorum hala….önce Bakanlarına baksın. Allah’ı unuttular, yetim hakkı dediler, yetim hakkını unuttular. Aydın Doğan yol arkadaşın, trump towers’ı ben açmadım, lig tv’yi Ferit Şahenk’e verdin, kendini kontrolden geçir Başbakan. Benim oy verdiğim Başbakan değilsin sen. Mafya babası olan, kirli işleri olan Turgay Ciner nerede? Kim sahip çıktı, kim onu büyütüyor şu anda? Peki içeri alacağın Turgay Ciner sana biat etti, sen Fatih Saraç’ı atadın, Siirt’te niye gittin, Ciner’in madenini açmak için gittin, Ciner’i övdün orada. Bu milletin kredisi bitmek üzere. Başbakan, “28 Şubat dalga dalga ülkeyi boğuyor” dedi çünkü savcı anlaştığı medya patronlarını içeri almasın diye. Çünkü Başkan olması için o medyaya ihtiyacı vardı ama şu anda o Başkanlık sistemi de bitti. Başbakan sıkıştığı, oylarının düştüğü an 28 Şubat operasyonlarına sarılacak. Bütün tetikçi kalemleri, 28 Şubat operasyonlarını övüyorlar, o içeri alınacak, bu içeri alınacak diye. Başbakan 12 Eylül referandumunda benim kadar çalışmamıştır. O yüzden nerede hata yaptıklarına bakacaklar, Allah onlara nerede hata yaptıklarını gösterecek. Allah sabredenlerle beraber. Dağlıca’da bekledim, bunların hepsi arşivlerde duruyor, bir gün tek tek göstereceğim. İntikam almak için bir gün önlerine koyacağım, tekrar kaldıracağım, ben öyle başkaları gibi değilim, onlar düştükleri gün kollarına girecek insan benim.
“BU ÜLKEDE ULUDERE, KİLİT BİR OLAYDIR”
“BAŞBAKAN’IN KARŞISINA SEVİLAY YÜKSELİR VE ELİF ÇAKIR ÇIKAMAZ”
Sedat Ergin Başbakanın medyaya taarruz stratejilerini irdelediği bir yazısında, tekil hedefe saldırı alt başlığında, ‘Ben eli silahlı olanlardan korkmadım, Kasımpaşalı Tayyip’ten mi korkacağım’ demenizin ardından sizinle açıktan polemiğe girmesini eleştirmişti. Siz Başbakan olsaydınız, Mehmet Baransu için nasıl bir tedbir veya tavır alırdınız?
O gün Başbakan’ı Başbakanın danışmanlarından biri aradı, Mücahit Arslan’ı aradılar, arayan kişi “speakerı aç” dedi, Mücahit Arslan ağır bir küfür etti, Ak Partili birisi ediyor küfrü, “Siz Başbakanı bir gazeteciyle nasıl polemiğe sokarsınız, bu metinleri kim hazırladı, ya metni hazırlayanlar hain ya da başka bir plan var” dedi. Bir Başbakanı bir gazeteciyle tartıştıramazsınız, tartıştırırsanız ben çevremdeki adamlara danışman demem. Ben bazen Başbakanın danışmanlarına diyorum ki: “Başbakan dünya lideri mi, dünya lideri. Ortadoğu lideri mi, Ortadoğu lideri” ben bir hareket çekiyorum, “Çünkü adama diyorsunuz ki dünya lideri, adamın karşısına Sevilay Yükselir’i, Elif Çakır’ı beş para etmez “gazetecileri” çıkartıyorsunuz” Eğer dünya lideri diyorsanız kaliteyi yükseltmeniz gerekiyor, dün Başbakan’ın eşine, “Emine, emine” diyen birisi çıkamaz, Mehmet Ocaktan’ın tetikçiliğini yapan Elif çıkamaz. Başbakan toplantıda dakika tuttum, 22 dakika bana ayırmış, benim üzerimden de cemaate saldırıyor. Niye yargılatmadın Uludere’yi, kimin emir verdiği ortaya çıkacaktı, niye istihbarat raporlarını saklıyorlar, çünkü kimin emir verdiği ortaya çıkacak. Bu ülkede Uludere, kilit bir olaydır. Başbakan benimle kameralar karşısında 2-3 kez tartıştı. Akıllı yönetici tartışmaz. Başbakan bazı gazetecilerle karşı karşıya çıkmaya cesaret edemez. Başbakana benim sorduğum soruları kimse soramaz. Erdal Şafak çıkıyor Başbakanın karşısına, “Aman efendim vs” Erdal Şafak dediğin 28 Şubat’ta yüzbaşıya general muamelesi yapan adamdır. Refah Partisinin kapatılmasının en büyük müsebbiplerinden biridir Erdal Şafak. Başbakanın televizyon programında karşısında, Sabahın başında. Yakışır! Para bozar insanı.
“TARAF SÖZCÜ OLMAZ”
Taha Akyol, “Tarafın tarafları” başlıklı yazısında “Taraf Ergenekon zihniyetiyle aynı noktaya geldi!” şeklinde suçlamaların yapıldığını belirtmişti. Siz ya da Taraf, zihniyet olarak nereden nereye geldi? Hep aynı yerde miydi?
Biz hep durduğumuz yerde duruyoruz. İlk gün neredeysek oradayız, demokrasinin yanındayız dedik…Değişenler başkaları, Aydın Doğan ile ortaklık kuranlar, hırsızlarla ortaklık kuranlar, kendi hırsızlarını koruyanlar. Turgay Ciner ile, 28 Şubatçılarla, uyuşturucu kaçakçılarıyla ortaklık kuranlar, Feritlerle ortaklık kuranlar kendilerine baksınlar. Ve bir de Başbakana Taraf gazetesindeyken eleştiren insanlar vardı, şimdi onların gazetelerinde yazmaya başladılar, birkaç kişi de yazacak, birkaç kişi de vekil olmak için, arşivler duruyor, kimin nasıl değiştiği ortada, daha önce ne yazmış, şimdi ne yazıyor? Biz o gün de sert muhalefetimizi yapıyorduk, bugün de yapıyoruz. Ben bazılar gibi “Ak Parti %70 hayırlı iş yaptı, %30 yolsuzluğu, usulsüzlüğü de görme” diyemem. Tarafı Ergenekon sözcüsü yapmaya çalıştılar, Yıldıray da bunun sözcülüğünü yaptı ama Taraf sözcü olmaz. Onlar sözcü olurlar ama Taraf olmaz, Taraftaki arkadaşlar omurgalı arkadaşlar, bazı şeyler için hayatlarını ortaya koydular.
“CEMAAT-İKTİDAR SAVAŞINI CEMAAT KAZANIR”
“CEMAATİN ELİ TEMİZDİR, İKTİDARIN ELİ KİRLİ”
“28 Şubat 13 yıl sonra yargılanıyorsa, bugünün hırsızları da yargılanacaktır. Hırsız bürokratlar, hırsız işadamları. Türkiye’de bu derin yapılar yargılanacak. Türkiye şu anda arka odalarda ihale dağıtılarak soyuluyor.” Bugünün hırsızları kimler?
Bugünün hırsızları belli, iktidardaysan hırsızsın. Cemaat-iktidar savaşında kim kazanır diyorlar, cemaat kazanır. Cemaatin eli temizdir, iktidarın eli kirlidir her zaman. Sadece Ak Parti ile ilgili değil, tüm iktidarların eli kirlidir çünkü hırsızlığa bulaşırlar. Millet her şeyi görecek inşallah. Benim umudum şu, millete bunlar göstersin kendi arkadaşlarını. Yoksa kendi yol arkadaşlarının ne kadar hırsız olduğu çıkacak ortaya, bunu saklamaları imkansız.
“TÜRKİYE’DE DARBE YAPILABİLİR”
“DARBE İŞİ, ÜÇ-BEŞ DELİ GENERALE BAKAR”
İmkansız diye bir şey yok aslında. Türkiye’de darbe konusundaki değişim gibi… Tuncay Opçin ile birlikte kaleme aldığınız ‘Pirus’ isimli kitapta 28 Şubat sürecinden başlayıp, Sarıkız ve Ayışığı gibi darbe planlarının yapıldığı 2003-2004 dönemine ilişkin birçok ilginç iddia yer alıyordu. Artık Türkiye ortamında darbe planı yapmanın imkanı kaldı mı?
Darbe yapılabilir, bu yasalar, bu mevzuat olduğu müddetçe tekrar yapılabilir. Ya da iktidarın bu kadar sarhoşluğu ve yalpalamasından dolayı yine yapılabilir. Eskisine nazaran zor mudur, zordur. Mısır örneği var, insanlar direniyorlar, Türkiye’de de direnirler. Geçen hafta yazı yazdım. “Darbeciler korksun, bin kez düşünsünler, darbe yaptık sıkı yönetimle yönettik, kontrol altına aldık dönemi bitiyor artık” Mısır’da 1 sene önceye kadar sivil bir Cumhurbaşkanı yoktu, hep darbecilerin yönettiği bir ülkeydi, bugün sokakta insanlar var, zor ama yapılabilir mi, evet yapılabilir. Bu iş üç beş tane deli generale bakar. Bir Deniz Kuvvetleri geziye destek verdi ama şifreli. Ama eskiye nazaran biraz daha zor ama imkansız değil, imkansız kılmak için cezaların, mahkemelerin bitmesi gerekiyor, yasanın değişmesi gerekiyor, bir de devletin gerçekten adil olması gerekiyor. Liyakat hakkaniyeti olan bir insanın bir yerlere gelmesi gerekiyor. işte o zaman imkansız hale gelebilir darbe.
“TUNCAY ÖZKAN’IN NEFES ALIŞINI BİLE BİLİRİM”
Tuncay Özkan, “Kitapta güya ben bir GSM şirketine gidiyorum ve bazı kişilerin dinlenmesini istiyorum. GSM şirketi de hemen dinliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Akla sığmayacak şeyler bunlar. Haklarında dava açacağım” demişti.
Valla açmadı halen bana. Avukatıyla çok şey gönderdi, Mehmet Bey gelsin, bir röportaj yapalım onunla diye, ama ben gitmedim. Ben isimleri yazdım(Pamukoğlu) yalanlanmadı da, arayıp davet ettikleri kişi (Nuray Başaran) benim arkadaşım, Nuray’ı arıyorlar, Nuray gelmiyorum diyor, sen medya gurup başkanısın Turkcell’de ne işin var? Ben Tuncay telefon dinletiyor diye bir iddiada bulunmadım, ben sadece şunu yazdım, “Sen medya gurup başkanı olmuşsun ilk gideceğin yer show tv, akşam vs, ilk ziyaret ettiği yer turkcell dinleme merkezi oluyor. ne işin var Tukcell dinleme merkezinde? Tuncay onu açıklasın. Tuncay Özkan’ı adım adım bilirim, nefes alışını bile bilirim, o dönem yanında 3 kişi vardı, birisi benim arkadaşımdı,televizyon pazarlığı yapardı, sonra fiyatlar yükselirdi, Tuncay aklını o tip şeylere yorsun.
“TUNCAY ÖZKAN, BALBAY’DAN DAHA ZEKİ”
Sizce Tuncay Özkan’ın (iddia edilen) suçu, Balbay’dan daha mı büyük?
İkisi de aynı. İkisi de aynı yolun yolcusu, ama Tuncay Balbay’dan akıllı, parayı sever, Tuncay, maddi açıdan Balbay’dan daha zekidir.
“BAZI DARBECİLER İÇERİDE, BAZILARI DIŞARIDA”
“BU ÜLKEDE ‘BALYOZ’ OLDU”
“BARIŞA İHTİYACIMIZ VAR”
Tümgeneral Osman Özbek: “Ş… adam elinde Balyoz darbe planı bir valiz ile birlikte savcılığa gidiyor. Ona bu belgeleri nerden aldın veya bunu neden yayınlıyorsun diye hesap sorulmuyor. Ben orgeneralimi bu nedenlerle kimseye vermem. O gazetecinin tutuklanması gerek.” demişti. Bu sözlerdeki psikolojiyi okuyabiliyor musunuz?
Yıpranmışlık, yenilmişlik, ezilmişlik…Mahkemenin durumunu tam bilmiyorum. O parayla eski çalışanlara alem yaptıracağım. O önce Erbakan’a söylediği sözlerin hesabını versin, o devirler geçti, balyozdu, şe…di…darbecileri konuşalım. Geçen Metehan Demir’i izledim, Enver Aysever, balyozla ilgili sahtedir, insanlar masum içeri girdiler vs şeklinde soruyor. Metehan biliyor bir çok şeyi, Metehan dedi ki: “Onu bunu boşver de, birkaç insanın konuşması gerekiyor, onlar yüzünden bazı masum insanlar içeride” Aytaç Yalman bunlardan biri, Çetin Doğan ve bir çok insan…Bazı darbeciler içeride, bazıları dışarıda. Darbeyi üst yetkililer yaptılar, altlarda insanlar listelerde ismi var diye tutuklular, hukuk onun ayrımını yapması gerekiyor. Bu ülkede balyoz oldu, kimse kimseyi kandırmasın. İsmet Berkan yeni yeni yazdı, biz yazdığımız zaman yalandır diyordu. Özür diledi benden twitterda. Önemli değil İsmet Berkan’ın bir duruşu var ve özür dilemesini biliyor, sonradan da olsa yazabiliyor, bazı insanlar konuşmuyorlar bile. Bu kaybetmişlik psikolojisi de kötü bir şey. Ben Osman Özbek’in de kaybetmesini istemem. Ortak enerjiyle yapacağımız çok şey var, Türkiye’de bizim ihtiyacımız olan ve bundan sonraki süreç belki de o. Bizim bundan sonra barışa ihtiyacımız var. Makasın açılması değil, kapanması gerekiyor.
BDP’nin basına sızdırdığı tutanaklarda isminiz olumsuz olarak yer almıştı.
“SUÇ BELGESİ HİÇ BİR ZAMAN GİZLİ OLMAZ”
MİT soktu onu oraya. Hakan! Onların yatacak yeri yok. Öcalan’ın ağzına sokturdu. Uludere’nin intikamını alamazlar öyle.
“BDP’YE ASLA OY VERMEM”
“ÖCALAN ÖRGÜT LİDERLERİNİN PİSLİĞİNİ BİLDİĞİ İÇİN ONLARI PARMAĞINDA OYNATIYOR”
“PKK, 2015-2020 ARASINA HAZIRLANIYOR”
“BARIŞ KONUSUNDA AK PARTİ’Yİ SAMİMİ BULUYORUM”
Kafkas cephesinde 70’in üzerinde şehit vermiş bir ailenin çocuğu olduğunuzu, Kürt kimliğinizi ve PKK’ya olan nefretinizi biliyoruz. Kürt olmanın ayrıcalığını hangi açılardan hissettiniz? Siz barış sürecinin neresindesiniz?
Kürt olmanın ayrıcalığını yaşamadım hatta dezavantajını çok yaşadım ve sakladık yıllarca. PKK’yı sevmiyorum, Kürdüm ama Kafkas Kürtleri biraz farklıdır. Bizim akrabalardan dağa çıkmış bir iki kişi vardır. Bir kere masum insan öldürüyorsunuz, karşınızda terör örgütü var, ne adı alırsan alsın, dağa çıkan bir çok erkek çocuğa tecavüz ediliyor, Öcalan bütün örgüt liderlerini parmağında oynatıyor çünkü hepsinin pisliğini biliyor, çok temiz bir örgüt yok, kendi infazını yapmış bir örgüt var, bize barış diye yutturulmaya çalışılıyor. Devlet de yaptı. Masum köyler basıp, masum çocukları öldürüp, eline silah almış silahsız askerleri öldürüp, bu insanları affetmem veya yanında yer almam asla mümkün değil. Ben Hasip Kaplan’ın mecliste elini sıkmadım, çünkü bana twitter’da küfretmişti, PKK’yı benim üzerime salıp, PKK üzerinden tehdit yapmaya çalıştı. BDP içinde çok sıcak ilişkim olan insanlar var, barışı isteyen insanlar var ama asla oy vermem. PKK ile kendimi özdeşleştiremem, ulusalcılar da çok umurumda değil. Bu ülkede vatanperverlik de vatan hainliği de çok ucuza gidiyor. Barış bu ülkeye gelir mi, biraz zor. Gelmesini çok arzu ediyorum. Umarım Ak Parti bunun altında ezilmez. Öyle sinyaller alıyorum. MİT Başbakan’dan fırça yedi, hepsi çıkmış diye açıkladılar, Başbakan sonra açıkladı, %15’i çıktı diye. Hani çıkmıştı? Kimse çıkmadı hatta dağa çıkışlar arttı çünkü PKK’nın kesinlikle devlet kurmaya yönelik stratejisi var, Öcalan özgür olacak, 2000’den fazla insanın dağa çıkmasının nedeni bu. Barış olursa yönetimde görev alacaklar. Bunlar 2015-2020 arasına hazırlık. Umarım çıkar barış, PKK’nın isteklerini Tayyip Erdoğan’ın yapamayacağını gösteriyor ama Ak Parti şu strateji ile gitti, seçime savaşsız girerim, belki PKK parçalanır ve Öcalan’ı kullanırım. Öcalan’ı sağlıklı bir şekilde kullanabilirlerse, Öcalan PKK içindeki bazı gurupları tasfiye edebilirse evet o zaman barış gelebilir. Çünkü Öcalan’ın bildiği çok şeyler var. Bugün MİT’e çalışan gazeteciler biliyorlar. Hangi PKK’lı liderlerin hangi erkek çocuklarına tecavüz ettiğini, bunlardan dolayı o liderlere nasıl mecbur kalacaklarını. Türkiye’nin başarması gerekiyor ama endişeliyim ama bu endişem de Ak Partiden kaynaklanmıyor, Ak Partiyi samimi buluyorum, BDP’yi de samimi buluyorum ama örgüt konusunda şüpheliyim. Ak Parti ve BDP barış istiyor ama istekleri çok daha fazla olan ve elinde silah olan bir örgüt var, ve ekonomik rantını elinde bulunduran bir Avrupa var, bu ikisi istemiyor.
“İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BAŞKANLIĞINI HALEN DAHA BAŞBAKAN MI YÖNETİYOR?”
“GEZİ PARKI’NIN İSTANBUL VALİSİ İLE İLGİSİ YOK”
Hükümeti eleştirdiğiniz de oluyor, desteklediğiniz de…Mısır politikalarını yerinde buluyorsunuz fakat ekonomi politikalarını kötülüyorsunuz. İddianıza göre, Erdoğan, Gezi olaylarının devam etmesini istiyor çünkü Gezi olayları olmasa, ekonomik düşüşü halka anlatamayacaktı.
Bugün faiz 7,5 ta…kaçtaydı 4’lerdeydi, dolar yükseliyor, düşürmek için milyar dolarlık satışlar yapıyor. Diyorlar ki, Faiz lobisi…gezi olaylarının arkasında faiz lobisi var, siz ülke yönetiyorsunuz, Başbakansınız, faizleri düşürebilmek için yıllarınızı verdiniz. Gezi olayları 1 aydır oluyor. Faizler 4’ten 9’a nasıl fırladı? Kimin hatasıyla fırladı? İlk gün topçu kışlasından vazgeçtiğini söyleseydin ne olurdu? Hatta topçu kışlası senin işin mi Başbakan? Büyükşehir Belediye Başkanı, “Efendim biz de bazı şeylere karşıyız ama Tayyip bey istiyor” diyor. Gezi Parkını Vali açtı, basın toplantısı Vali yaptı. Park Vali’ye mi bağlı? Gezi Parkının İstanbul Valisi ile ne ilgisi var? Bir park açılacaksa, Büyükşehir Belediye Başkanı açar. Peki Gezi Parkının Başbakan ile ne ilgisi var, İstanbul Büyükşehir Başkanlığını halen daha Başbakan mı yönetiyor? Eğer Başbakan yönetiyorsa Kadir beyin orada ne işi var? o zaman kadir bey ne?
“YALANCIYI BAŞDANIŞMAN YAPTILAR”
“FAİZ , GEZİ’NİN DEĞİL HÜKÜMETİN HATASI”
“NAGEHAN VE RASİM KÜTAHYALI’NIN PARA İÇİN YAPMAYACAĞI ŞEY YOKTUR”
Türkiye, en fazla sıcak paranın girdiği bir ülke, bir merkez var ve para giriyor dünyaya, en fazla sizin ülkenize geliyor, merkez diyor ki, “Dağıttığım paraları geri çekeceğim” kim fazla etkilenir, en fazla paranın gittiği ülke etkilenir, kaldı ki Türkiye borsadan etkilendi. Adam kendi parasını alıyor, önlemini al. Madem faiz lobisi var, önlemini al o zaman, niye gerdin, çünkü o zaman faizler yükselecek, biliyor ki sıcak para gidecek, o zaman da ekonomi politikaları tartışılacak. Şimdi Gezi Parkı, faiz lobisi, yalancıyı da Başdanışman yaptılar, kendisine, partisine küfreden insanlar Başdanışman, yakışır. İnsan kendisine yakışan eylemi yapar. Bu yalanla sizi faizi gezi olaylarına bağlıyorsunuz, hayır sizin hatanızdan dolayı oldu. Ülke kaybediyorsa sizin geri adım atmamanızdan dolayı. “Çadırları yakın” emrini kim verdi, tetikçi Nagehan Alçı’ya aşağılık bir yazı yazdırdılar, “Neymiş efendim Fethullahçılar yakmış!” sonra görüntüler çıktı, 7 tane zabıta yakmış, Kadir Topbaş canlı yayında 3’ü bizim zabıta, 4’ü de taşeron olarak çalıştırdığımız zabıta, hepsiyle ilgili gerekli işlemi yaptık, dedi. Peki tetikçi Nagehan köşesinden özür diledi mi? Para için yapmayacakları şey yoktur bu insanların. Hele kocasının para için yapmayacağı şey yoktur. Nagehan Akşam gazetesindeyken benimle röportaj yaptı, o zaman Hürriyet gazetesine göz kırpıyordu, Ergenekoncuydu, biliyorum sorularından belli, Hürriyete transfer olmak için atmadığı takla, yapmadığı yalakalık yoktu. Sonra Ak Partici oldu vs abartıyorlar da…dün beni Ergenekoncular anlamıyordu, sonunda anladılar, yarın Ak Partililer de anlar.
“MUHAFAZAKAR KESİM GEÇ ANLAR”
“GEZİ OLAYLARININ YALANI ORTAYA ÇIKACAK”
“DİGİTÜRK, FERİT ŞAHENK’E VERİLECEK”
“HABERTÜRK, KANAL7 OLDU”
“BAŞBAKAN, GEZİ OLAYLARININ DEVAM ETMESİNİ İSTİYOR”
Ben muhafazakar kesim içinden gelen bir insanım. Muhafazakar kesim biraz geç anlar(vefadan dolayı geç anlar, aptallıklarından dolayı değil), anladığı zaman da siler. Kimin ne olduğunu herkes görecek. Gezi olaylarının nasıl bir yalan olduğu da ortaya çıkacak. Görüntü var dediler veremiyorlar, içki dediler yok, faiz lobisi kim, garanti bankasına fırça çekti, Ferit Şahenk’i getirdi ayağına, bir şeyler anlattı, digitürk’ün, lig tv’nin Şahenk’e gittiğini göreceğiz. Habertürk’ü, Show tv’yi Turgay Ciner’e hangi ihaleyle verdin, tek emirle veriyor, sanki babasının malı…Başbakan’ın hocasının oğlu Fatih Saraç’ı Habertürk’te iki numaralı adam yaptı, habertürk oldu kanal7. Benimle belboy diye dalga geçen adam oraya transfer oldu, yakışır! Bunları gördükçe gülümsüyorum. Adam olduklarını zannediyorlar ama adam değiller. Benim bu kadar rahat olmamın nedeni de bu, makam, mevkiinin gözümde hiçbir kıymet harbiyesi yok. Nermin Yurteri’yi NTV’ye Başbakan getirdi, Nermin olacak dedi bitti. Böyle garip bir medyadayız şu anda. Millet geziyi de öğrenecek, ama iktidarın yalanlarıyla değil. Ha gezide abartılı şeyler olmadı mı, yakıp yıkan guruplar onlara destek verdi ama akıllı yönetici bu tip provokasyonun önüne geçebilecek insandır. Ama gezi parkından sonra Ak Parti’den ayrılan insanlar vardı, bir daha oy vermeyi düşünmeyen insanlar…Tayyip bey gördü ki, o yakıp yıkan insanları gördükçe tekrar Ak Partiye yanaşıyorlar, onun üzerine gezi olaylarının devam etmesini istiyor.
“BENİM SAVUNMALARIM TARİHİDİR”
“ÖNCEDEN ERGENEKON ŞİMDİ DEVLET DOLAYISIYLA İFADE VERİYORUM”
“HAKİM ONU YAZACAĞIM DİYE BERAT ETTİRDİ”
“Karargah” kitabında yazdığınız beyanların gerçek dışı olduğu ve kuşkulu davranışlarda bulunduğunuz gerekçesiyle, “Aktütün Sırları” başlıklı haberle “devletin güvenliğine ve siyasi yararlarına ilişkin bilgileri açıklamak” gerekçesiyle, “Kafes Planı” haberinde soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğiniz gerekçesiyle, “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” dolayısıyla ve sayamadığım yüzlerce isnat. Bütün bunlardan ceza almadan sıyrılmanızı neye bağlıyorsunuz?
Çok iyi savunma yapıyorum ben. Benim savunmalarım tarihidir. Keşke gazeteciler gelip izlese. Ben savunmalarımda bana isnat edilen suçun aynısını Başbakan’ın, İlker Başbuğ’un işlediğini söylüyorum. Diyorum ki: “Onlar da gelsinler yanımda yargılansınlar” Aynı suçu HSYK Başkanının işlediğini buluyorum. Devletin gizli dedikleri suç, suç belgesi hiçbir zaman gizli olmaz. Ve sağolsun mahkeme heyeti sabırla dinliyor, çok özgürlükçüler, tüm mahkemelerden değil ama ağır cezaların hepsinden berat ettim. MİT beni dava etmiş, devletin gizli belgesini yayınlamaktan, gidip ifade vereceğim. Ben aynı yerdeyim, daha önce Ergenekonculardan dolayı savcıya ifade veriyordum, şimdi Hakan Fidan’dan dolayı. Bir kez yargılandım ve ceza alacaktım, ailemle helalleştim, kızım bana(8 yaşındaydı) dedi ki: “Baba tatile giriyoruz, Perşembe günü geldiğimde cezaevinde olmayacaksın değil mi?” ne kadar acıdır bu. Çocuğum bana “Baba gazetecilikten dolayı bizi unuttun” dedi, buna delilik denir, ben ülke uğruna yaptım bunu. kızım gazetecilikten nefret ediyor. Ceza alacağıma kesin gözle baktığım davayı bekliyorum, Milliyet’in eski yazarlarından biri de kendi mahkemesini bekliyor, onunla konuşurken birisi geldi, hakim heyetinden konuşuyoruz, ben de duruşma sıramı bekliyorum. Hakim heyetindeki hakim ile ilgili bir şey söyledi bana, bir soruşturması varmış, ben de direk Ankara’yı aradım ve öğrendim. Heyete dedim ki: “Siz beni yargılayamazsınız” dedim, hakim niye yargılayamayız dedi, dedim ki “Sen bir hayat kadınına dava satmış adamsın beni yargılayamazsın” dedim, ve şu anda soruşturuluyorsun dedim, davada berat karşılığında kadın istiyor, ses kayıtları var, “Yarın öbürsü gün meslekten atılacak adam beni yargılayamaz” dedim. Bunu duyunca şok oldu, bunu yazacağımı zannetti, o davadan oy birliği ile berat ettim. Adam kısa bir süre sonra istifa etti, istifa ettikten 15 gün sonra meslekten atıldı ama önceden istifa ettiği için hakları baki kaldı. Benim hayatımda çok tesadüfler vardır ama mahkeme öncesi öğrenebilecek ilişkim vardı. Tesadüf vardı ama hemen öğrendim. Ankara’dan aradım iki-üç kişiyi hemen öğrendim. Ceza aldığım dava yok gibi bir şey.
“BEŞ ALTI SAVCIYA GİDER GELİRİM”
“HANGİ SAVCIDAN NE ALACAĞIMI ÇOK İYİ BİLİRİM”
“ZEKERİYA ÖZ’DEN BİLGİ ALMAK ÇOK KOLAYDIR”
Yargı ile temasınızı biraz daha açarsak… Zekeriya Öz’ün, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne veda ederkenki fotoğraf karesinde yer almanız çok konuşuldu. Yargıya, adalete yardımcı olmanız dolayısıyla, yargıda size dönük bir prestij veya imtiyaz oluştu mu?
Yok. Oradaki savcılardan biri hakkımda iddianame açan bir adamdır. Fotoğrafta onlar yürürken ben arkada basın savcısıyla görüşüyorum, çünkü basın savcısı balyozla ilgili beni çağırmış, ifademi alacak. Onlar yemek yemişlerdi, yemekten sonra çay içerler bütün savcılar, gazeteciler de haber alabilirlerse alırlar, ben de onunla yürürken, 40 dakika konuştuk, ben de Hakan beye(basın savcısı) ifademi hemen vereyim, veda törenine kalmayım diyordum, gazeteciler de çekince arkada sadece ben varım, habertürk bunu kullanmış, o gün sadece ben yoktum, 40-50 gazeteci vardı. “Habertürk namusluysa 70 gazetecinin içinde olduğu bütün kareyi versin” dedim, habertürk başka bir kare vardı, 3 tane gazeteci var. O meşhur karenin solunda 32 gazeteci var. Yargıya yardım etmek herkesin görevi. Sıcak ilişkim çok da fazla yoktur, 5-6 savcıya gider gelirim. Beşiktaş adliyesinde olaylar olur, kimse 5.kata çıkamazdı, ben çıkardım, çünkü asansörün şifresini biliyorum, bir savcı şifresini girerken beynime kazıdım, hafızamda.o kata kimseyi almıyorlar, “Savcının haberi var diyordum” veya çaycının orada iki polis sigara içmeye dışarı çıkarlar, onlar dışarı çıkana kadar ben asansöre binip, şifreyi girip yukarı kata çıkıyordum. Sonra savcının odasına gidiyordum, “bir şey sormayacağım, bir çay içsek” diyordum, otururdum sorardım. Mesela bir savcıdan kızdırarak bilgi alırdım. Mesela Malatya’da ilahiyatçıların gözaltına alınması olayı, gittim dedim ki, “Sayın savcım siz nasıl ilahiyatçıları gözaltına alırsınız?” dedim, “Nasıl yani?” dedi, dışarıda bütün medya sizi eleştiriyor, savcı hata yapmış, bu adamların ne suçu var gözaltına almışsınız” “Ne demek kardeşim kim bunu diyenler?” “Valla şu şu şu diyor” dedim, “Sen onların kim olduklarını biliyor musun?” dedi, “Ne yapmışlar?” diye gaza getiriyorum. Dosyaları indirdi yukarıdan, ses kaydını gösterdi, cinayetten sonraki ses kaydı dedi, -hadi ya ne konuşuyorlar dedim, içinden birkaç bilgi söyledi, not da alamıyorum ama hafızama işliyorum, aldım haberi, çıktım dışarı Ahmet ağabeye dedim ki: “Haber bende” Hangi savcıdan ne alacağımı çok iyi bilirim. Bir tane savcı var, şovu çok severdi, medyaya görünmeyi. Ondan öyle bilgiler alırdım. Zekeriya Öz’den bilgi almak çok kolaydır. Kızdırırsınız bilgi verir, fevri bir adamdır, kendine güvenir. Mehmet Berk’ten bilgi almak ölümdür. Ama kırk dereden su getirene kadar aldım. Ağır cezada hem ifade verip hem bilgi aldıklarım oldu. Balyozda sabahtan akşama kadar beraberdik, Mehmet Berk ile öyle tanıştık, katiplerden çok belge aldık kimsenin haberi yok, katipler bize çok çalıştılar. Savcılar, belgeleri odalarımızda gizliyorduk diyorlar ama sayın savcıya bir şey söyleyeyim: “Bazı odaların anahtarları sadece onlarda yoktur”
Ahmet Hakan, “Koca memlekette Mehmet Baransu’nun “Hakkında bildiklerim var, yakında açıklayacağım” demediği 19 kişi kaldığını biliyor musunuz?” diye yazmıştı. Bu konuda dalga geçilecek noktada mısınız hakikaten?
Birinin bir konusu olduğunda, “Mehmet Baransu halleder” diyor, belge geldikten sonra check ediyorum, Van’dan adam arıyor beni, “Mehmet Bey, tarla meselesi var, sizden başka çözecek kimse yok” diyor. Binlerce haber var, hangisi ile ilgileneceğimi şaşırıyorum. Ahmet Hakan’a da bazı bilgiler verdim, kullansaydım Ahmet’e kullanırdım, çevremde çok insan var, ilişkilerim iyi.
“ORDUDAN AJANDA ÇALDIM”
Mehmet Ali Birand ile 32.gün de, “Belge gazeteciliği nasıl yapılıyor”, “Belgeler nereden ve nasıl sızdırılıyor” ve “Araştırmacı gazeteciliğin zorlukları neler” konularını masaya yatırmıştınız. Belge gazeteciliği yapmasaydınız bu kadar tanınır mıydınız, başarınız belgelerin haber değerinden mi, yoksa sizin bunu iyi ayırt etmenizden mi kaynaklanıyor? Elinizde hiçbir belge olmasaydı, inandıklarınız değişir miydi?
Aynen öyle. Belge olmadan da yaptım. 28 Şubat döneminde yaptığım işleri daha yazmadım. Pirus’ta çok az bahsettim, 28 Şubat sürecinde birileri nizamiyeden döndülerse çaldığım ajanda sayesinde döndüler. Ordudan ajanda çalmış adamım. Arkadaşına çaldırmış adamım, Çevik Bir’in ajandasını. Günü geldiğinde konuşurum. Ajandayı nasıl çaldım, Kıvrıkoğlu’nun yaverine ne verdim, zamanı gelince yazacağım. Siz belgenin peşinde koşarsın. Ben ilk başladığım zaman sansasyon olarak başladım, kendime yol çizdim. Magazinin bile sansasyonelini yaptım. Lise’den, ortaokuldan arkadaşlarım, “Sen o zaman da öyleydin” diyorlar, ilkokul öğretmenim beni aradı: “Sen ilkokulda da böyleydin” dedi. Sınıfı arkama çok takardım. “Bugün top oynayacağız, sınıfa gireni yakarım” derdim. Sınıfın en küçüğüyüm, hafızlar var, benden 3-4 yaş büyük iri yarı, ama hepsine kafa tutuyordum. Bir kız arkadaşımı dövmüşlüğüm var. Hiç kimse bilmezdi ama ben öğrenci haklarını, öğretmen haklarını, eğitim hakkını bilirdim. Ona göre gardımı alırdım. Toptan girmezsek, bizi yok sayamazlar, disipline veremezler, ama derse bir kişi gelirse mahvolduk dedik, son derste bir kız geliyor, biz hepimiz disiplin kuruluna, kızı çok kötü dövdüm. Bir de onun yüzünden disipline gittim, ama atılmadım. Okulun en zeki öğrenciydim, derste tüp yaktım çay içtim, öğretmenin ruhu duymadı. O zaman her sınıfın ajanı vardı. Gizli kapaklı şeyleri sevmem, işim müdüre bilgi götürmekti, müdür beni ajan seçti ama sınıfı uyardı, ajanlıktan attı. Çok sabırlıyımdır, sık saklarım, birkaç yıl saklarım, bel altına vururlarsa hiç affetmem.
“O KADIN, ASLI AYDINTAŞBAŞ DEĞİLDİ”
Sizin bel altı vurmanızdan da söz edelim…. Aslı Aydıntaşbaş üzerine, kadın gazetecileri hedef alan cinsiyetçi söylemleriniz nedeniyle Basın Konseyi sizi özür dilemeye çağırdı.
İlgisi yok. O olayın Aslı ile ilgisi yok. Basın konseyi kim? Aslı değil, Aslı lafını internet siteleri uydurdu. Aslı’yı biz anladık, bir açıklama yap dediler, ben de açıklama yapan kimse o düzeltsin, dedim. Aslı niye üzerine alındı, o gün Taraf’ı sadece o mu eleştirmişti? Ulusalcı bir gazetedendi, iki, üç tane tweet atmıştı ve sildim tweetlerini. Aslı’yı yazmaya gelirsek, çok şey yazarım hakkında. Yayınladığı belgeleri kimden aldığını, nasıl check ettiğini sorarım, gazetecilik dersi veriyor ya, o belgeleri ben gönderdim, kimden check etti? Neden korkuyor Aslı? Korktuğu bir şey mi var, üzerine alınıyor? Kimin ne yaptığı beni ilgilendirmez ama Aslı ile yazılacak çok şey var.
“BALYOZDA BAVULU SAVCIYA TESLİM EDERKEN ÇOK STRES YAŞADIM”
Check etme olayınıza takılıyorum. Belgesiz hareket etmediğinizi ve söylentilerle sansasyon yaratmadığınızı defalarca tekrarladınız. Peki mahkemeye teslim ettiğiniz 12 Eylül belgeleri ile Gölcük’ten elde edilen komutana arz belgeleri ve 2229 belge ile Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan ve Eskişehir’de sanık Hakan Büyük’ten ele geçirilen dijital delillerin bir kısmı uyumlu olmasaydı ne hissederdiniz, belgelerin gerçeklik aşamasında nerede duruyorsunuz?
Ses kaydı var. Balyoz planı yalan diyorlar, ses kayıtlarını koydum önlerine. El yazıları var, power pointler var. Velev ki, balyozun %90’ı yalan olsun, ses kayıtlarını, el yazısını, poer pointi nereye koyacaklar? Kağıt parçası dediklerinde çok sıkıntı çektim, bütün medya üzerime geliyor. Genel kurmaydan biri ile görüşüyorum, haber kaynağından biri ile görüşüyorum, sırtıma vurdu: “Rahat ol, rahat ol, orijinal belge dışarıda, bulamadılar belgeyi, onu bir gün sana ulaştırırlar, dışarı çıkartanlar” dedi. Bir rahatladım….orijinal belgenin imha olmadığı öğrendim. Bana geleceğini beklerken, Ahmet Ağabeyin telefonuyla uyandım, orijinal belge savcıya gittiğini söyledi. Balyozda bavulu savcıya teslim ederken çok stres yaşadım. Çünkü yolda belgelerin başına bir şey gelse nasıl izah edecektim? 3-5 tane haber kaynağım var benim, İlker Başbuğ’a bir gün çok kızmıştım, “Beni kızdırma senin ne yemek yediğini yazarım” dedim, o kadar içerideyim, beni kızdırmayın iftira atmayın” dedim. Benimle iftira etmeden kora kor mücadele etsin, severim o adamı. İyi bir şey çıkacaksa buradan çıkar. Bu kadar kızmamın sebebi, bazılarının Müslüman, dindar, baş örtülü olmaları. İftira atmasınlar, benim bir sınırım var, babamı tanımam, psikologa gittim, sinirsel durumumu sordum, “Adam sen rahatlayamazsın, sen bundan besleniyorsun, çökersin, içindekini bitirdiğin an sen bitersin, sadece kontrol et” dedi. Ben Tayyip beye inancımı kaybettim. Tayyip bey kaybettirdi, Uludere, peşime adam takılması, yasa dışı dinlemeler, şike yasası, MİT yasası, yolsuzluk yapanların cezasının indirimi, mecliste çıkarttıkları o kadar çok yasa var ki…
“AZİZ YILDIRIM’IN TEMİZLENMESİ GEREKİYOR”
“FENERBAHÇE DAHA ÇOK CEZA ALACAK”
Şike dediniz de…9 Mayıslı tarihli haberinize göre, Etik kurulu, 15 Ağustos 2011 tarihli raporunda “şike var” demişti, Aynı kurul 25 Nisan 2012 tarihli ikinci raporunda “şike yok” kararına varmıştı. Twitter’da, “Bugün 3 Temmuz. Türkiye’nin şikeden kurtuluş yıldönümü” deseniz de, var yok tartışmaları ve alınan cezalar Türk sporunda kutlama zamanına mı işaret ediyor? Bir de 7 saat sürenTahkim kurulu toplantısında Aziz Yıldırım, “bir kanıt bulun, sokağa çıkıp şike diye bağıracağım” dedi.
Aziz Yıldırım bunu hep söylüyor, ‘inşaat işçisi’ , ‘tarla’ bunları ben söylemedim. Kendi avukatları söylüyor, “Gençlerbirliği maçını biz nasıl kurtaracağız?” bana söylediler. Şike var mı var, 3 temmuz ile dalga geçtim. Taraftarlar benimle çok uğraştılar. Trabzonspor formasını inadına giydim, eğlendim. Türk futbolu temizlenmedi ama daha çok ceza alacaklar. Aziz Yıldırım, Fener’in başında olduğu müddetçe, Fenerbahçe’nin burnu pislikten kurtulmayacak, öyle görünüyor. Tahkim kurulu onayladıktan sonra Aziz Yıldırım ile ilgili son başlayabilir, indirim yapmayıp 2+1’i 3 yıl yaparsa, Aziz Yıldırım’ın işi zor. Bu tip adamların Türk futbolundan gitmesi gerekiyor. 13 yılda fenere ne yaptı, topuk yaylasında bir tane stat yapmış, büyük başkan, büyük başkan. 100 yıllık kulübe vurduğu leke işte. Ben vurmadım, Aziz Yıldırım vurdu, bunların temizlenmesi gerekiyor. Etik kurulundaki biri benim arkadaşım, İbrahim Üzülmez de yanımda oturuyordu, aynı adam 3-5 ay sonra başka bir rapor verdi, o günden beri de telefonlarıma çıkmıyor.
“ŞEYTANDAN ŞAHİT OLMAZ”
“YALANCI ŞAHİTLERİ ‘UEFA’ ANLAR”
Ertuğrul Özkök de “Sivasspor maçında çantada biletler vardı, para yoktu” diye şahitlik yaptı.
Şeytandan şahit olmaz. Yalancı şahitlik yapmışsa yapar. Ben asıl şeyi merak ediyorum, hani “Aziz Yıldırım kahvaltıda savcıdan hesap soracağım” demişti de, Aziz hemen fırça çekti, “Ertuğrul yalan söylüyor” diye. Yalancı şahitleri UEFA gözünden anlar.
“AK PARTİ’NİN İSTANBUL’DA YAPTIĞI YOLSUZLUKLAR, ANAP’IN YAPTIĞI YOLSUZLUKLARA RAHMET OKUTTURUR”
“CHP ATAŞEHİR’DE ADAY GÖSTERMEYECEK”
“BU SEÇİMDE DOSYALAR HAVADA UÇUŞACAK”
İSKİ skandalını gölgede bırakacak iddialarınız oldu, bu iddialara defalarca ulaşmaya çalıştığınızı söylediğiniz Kılıçdaroğlu’ndan, Gürsel Tekin’den hatta Gül ve Erdoğan’dan da yanıt alamadınız. Ataşehir’in günahına sahip çıkılmama nedeni ne sizce? büyük bir rant kapısı olması mı?
Cumhurbaşkanının akrabası orada iş yapıyor, Ak Partililerin hepsi orada iş yapıyor, bir Bakan iş yapıyor, belediye CHP’li, Kılıçdaroğlu oradan faydalanıyor, CHP’liler faydalanıyor, hep beraber faydalanıyorlar. CHP Ataşehir’de aday göstermeyecek diye biliyorum. Belediye CHP’nin ama yolsuzluk yapılıyor, Cumhurbaşkanının bir akrabası yapıyor. Ak Partinin bütün iş adamları belediye ile iş yapıyor, ee kim inceleyecek bunu? Ak Parti mi inceleyecek, incelerse kendi adamları çıkmayacak mı? Cumhurbaşkanı teftiş kurumunu mu gönderecek? Yolsuzluk yapan kişi kendi akrabası çıkmayacak mı? Eski ANAP’lıyım ben. Ak Partinin İstanbul’da yaptığı yolsuzluk, ANAP’ın yaptığı yolsuzluklara. Ak Partinin son 10 yıllık hesaplarına bakılması lazım. İstanbul’un adayı Binali bey olacak. CHP’nin adayı belli, tahmin ettiğim bir isim, Gürsel Tekin ve Sarıgül’den biri. Her iki tarafın seçim stratejilerini yazacağım. Bu seçimde dosyalar havada uçuşabilir. Ya zımmi bir mutabakat yapacak, her iki taraf da, “Siz benim yolsuzluğuma girmeyin, ben de sizin yolsuzluğunuza girmeyim” diyebilir ya da dosyalar havada uçuşacak, ben uçuşması taraftarıyım çünkü insanlar bilsinler.
“MEDYAYI SUSTURDULAR AMA TWİTTER’I SUSTURAMADILAR”
“Bu ülkede en az ustalar kadar suçlu olan iki kurum daha vardı. Biri candaşıyla yoldaşıyla medya. İkincisi ise yazık ki bu ülkede bir muhalefet partisinin olmaması” dediniz. Medyanın bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sözcü, Aydınlık, Yurt onları bir kenara at, onların toplumda karşılığı yok, merkez medyanın bir şeyler yazması gerekiyor. Vatan-milliyet: Erdoğan Demirören’i susturdu, habertürk: Fatih Saraç’ı atadı başına susturdu. Hürriyet: Aydın Doğan korkusundan kımıldayamıyor. Star, Akşam, Yeni Şafak, vakit…kendi gazetesi. Bugün ile kavga edemiyor. Dikkat edersen gazete kalmadı, cumhuriyet ve taraf kaldı. Millet susuyor kısa vadede iktidar için sağlıklı bir şey gibi görünebilir ama uzun vadede gerilim bir yerde birikir ve bir yerde patlar. Bütün medya ellerinde, susturdular ama gezi olaylarında twitter’ı susturamadılar. Göreceksiniz, bu kadar çok sıkarlarsa, ekonomik olarak da güçlü bir gazete çıkacak, daha merkezde duran bir gazete çıkacak çünkü taraf merkezde duran bir gazete değil, Hanefi Avcı’nın kitabı bir birikimden dolayı 700-800 bin sattıysa o gazete de 1-2 milyon satabilir. Hükümet çok yıpranabilir ondan sonra. Eskiden bu gazeteler başka insanlar için yapıyorlardı. Ve toplum kaçtı o insanlardan. Toplum yalakalık, abartı dediğimiz şeyi görür.
“AK PARTİ DEVAM ETSİN”
“TAYYİP BEYDEN RAHATSIZ DEĞİLİM”
Bu dediğiniz şey bir partiye uyarlanabilir mi, merkezde alternatif bir parti?
Şu anda çok zor ama bir alternatif çıkacaksa Ak Partinin içerisinden çıkacak. Benim tanıdığım ANAP’lı, DYP’li Belediye Başkanlığı yapmış insanlar var, hala hazırda belediye başkanlığı, milletvekilliği yapmış birkaç isim var ya da Ak Parti il ya da ilçe meclislerinde çalışanlar var, eski merkez sağdan insanlar var, son 1 yıldır Ak Partinin içinden çok rahatsızlık duyanlar var, yolsuzluk, Başbakan’ın tek adamlığı, söz söyleyememe den çok rahatsızlar, bugün bir alternatif verilse çok istiyorlar. Kimse de küçümsemesin merkez sağı. Mili görüşün oyu belli bir yerdedir. %30’a yakın milli görüşün değil, merkez sağın oyu vardır, insanlar bunu görmüyorlar, merkez sağın oyu Ak Partinin içinde diridir. Ama bir oluşum çıkmasına gerek yok, Ak Parti kendini düzeltsin, topluma yayılsın. Ak Parti bir şekilde devam etsin, Tayyip Bey den veya partiden rahatsız değilim, icraatlardan rahatsızım, hırsızların aklanmasından, gece yarısı meclisten geçirilen yasalardan rahatsızım. Böyle devam ederse çıkar. Bu ilk seçimde çıkmaz ama sonra çıkar.
“BAŞBAKAN’A HIRSIZLARINI SÖYLERİM”
“ELİF ÇAKIR İLE OYUN OYNAYACAĞIM”
Son 2 yıldır Ak Partiyi çok eleştiriyorsunuz. Gerçi “İktidarın ömrü uzun sürmez” başlıklı yazınıza “İktidarla yollarımı neden ayırdığımı merak edenler, bu yazımı bir kez daha okuyabilir. Cemaat “saçmalığına” düşmeden!” diye bir not düştünüz. İktidarın ömrünü ne uzatır, ve sizi Ak partiye tekrar ne yaklaştırır?
Ak Parti düzelecek bir, doğru yolda olacak iki, kendi hırsızlarından hesap soracak üç. Başbakan’a ben söylerim birkaç tane hırsızını. Belediyede var, benim yanımdaki arkadaştan rüşvet istedi, zaten ilk yolsuzluk dosyamı da Elif Çakır’a vereceğim, o çünkü bana şunu demişti: “Ne yaptın ya sen, bavulculuk yaptın, belge geldi, teslim ettin, yazdın” aynısını yapacağım bakalım cesareti var mı, Ak Parti ile ilgili yolsuzluğu yazabilecek mi, bavulcu olmasın da dosyacı olsun hadi. Elif ile oyun oynayacağım, arkadaşımdır ama oyun oynayacağım onunla.
“GÜL, CUMHURBAŞKANI KALACAK, TAYYİP, BAŞBAKAN”
“3 DÖNEM ŞARTINI KALDIRACAKLAR”
“ERDOĞAN KÖŞKE ÇIKARSA PARTİ DAĞILIR”
Başbakan’ın Başkanlık sisteminden vazgeçtiğini yazdınız.
Çıkış yolu yok. Anayasa Mahkemesi Başkan olamazsın, dedi. “Masada Abdullah Gül var” dedi, önce 7 yıl +4 yıl, 2-0 öne geçirdi Gül’ü Tayyip Erdoğan karşısında. Çıkıyor, “Kardeşim Gül, Kardeşim Gül” diyor, kimi kandırıyorsunuz? Yalçın Akdoğan çıkıyor Cumhurbaşkanına çakıyor, Abdullah Gül’ün baş danışmanı Ahmet Sever, Tayyip beye çakıyor…Anayasa Mahkemesi cumhurbaşkanından bağımsız açıklama yapamaz. Başkanlık sistemi sıkıştı, BDP ile anlaşacağım dedi, olmadı. Barış sürecine girmesinin temel nedeni budur, Başkanlık sistemini getirmeye çalışıyordu ama olmadı. Referanduma gidemiyor, liberallerle kavgalı sayıyı da bulamıyor da…Eskiden Refah Partisini kapatmak için hukukta bir gerekçe oluşturmaya çalışırlardı, bunlar da Tayyip beyi köşke çıkartmak için kanırtıyorlar. Mustafa Şentürk de, Burhan Kuzu da bunu yapıyor. Herhalde vazgeçecekler. Cumhurbaşkanlığına bir daha adaylığını koyacak, Başbakan da Başbakanlığa devam edecek, 3 dönem şartını kaldıracaklar. Ben demiştim diyeceğim, süreci görüyorum, Tayyip beyin bu şartlarda köşke çıkması sürpriz olur, partisi dağılır, adamcağız hastaydı birbirine girdi parti, Bülent Bey ayrı bir şey açıklıyor, Hayati Yazıcı ayrı bir şey açıklıyor, adam hasta yatağından kalktı her ikisine de posta koydu. “Ben daha ölmedim” dedi. Bu yetkilerle Cumhurbaşkanlığına giderse, bir süre sonra kim olursa olsun Başbakan ile arasında kavga çıkar. Yıldırım Akbulut modeli olur.
“BU MESLEK BENİ ÇOK YORDU”
Türkiye’ye gerçek bir demokrasi gelmesi durumunda gazetecilik görevini bırakacağınızı, demokrasi geldiği zaman size ihtiyaç kalmayacağını belirtiyorsunuz. Bu kısa veya uzun vadede mümkün mü?
Yok ama bıktım, bu meslek beni çok yordu, insanlara anlatamadığım bazı şeyler var, belki ileride anlatırım, kendi özel yaşantımla ilgili de sakladığım şeyler de var, bu meslek beni çok yordu. Ara vermeye ihtiyacım var ama maalesef ara veremiyorum şu olaylar nedeniyle.
“MAKAM BEKLENTİM VARSA, ALLAH CANIMI ALSIN”
“O dört er böyle öldü: Pimi çekip eline verdi” başlıklı haber beraberinde Sedat Simavi ödülünü getirdi. Siz o erler ölmeseydi de ben bu ödülü almasaydım deseniz de, yaptığınız haberlerin asıl karşılığı nasıl olsun istersiniz?
Ben şöyle karşılığını görüyorum, hiçbir maddi hesabım olmadı bazen imza günlerine, bazen konferanslara gidiyorum. Geçen sene Malatya’daydım, adam Adıyaman’dan gelmiş, sırf beni görmek, sana dua ediyorum demek için gelmiş ve saatlerce beklemiş, bu benim için büyük bir şey. Bir gün birisini telefonla bağladılar, Antalya’nın Aksu beldesinden arıyor, 70 yaşında, oğlum her namazdan sonra sana dua ediyorum, her namazda duamdasın sakın çizgini bozma” dedi. Bunun kadar güzel bir şey yok. Mesela Trabzon olayında dik durdum, Aziz Yıldırım karşısında eğilmedim, kaldı ki Trabzon’u ilk eleştiren gazeteciyim, bu işlerde Trabzon var gibi görünüyor deyip iddianameyi okuduktan sonra Trabzon’un olmadığını söyledim. Trabzon’a gidip, ulusalcıların, Ergenekoncuların “Biz seni yanlış tanımışız, o zaman da dik duruyormuşsun” dedikleri zaman mutlu oluyorum. Sıkı tarafların fenerbehçe her şeyden önce gelir diye bana küfür etmesine üzülmüştüm, küfre girdiğinin farkında değil, her şeyden büyük Allah’tır. Balyoz olayında ağlamıştım mesela. Cd’leri verirken sakallı, tıraşsızdım çünkü oğlumun hastane olayları vardı ve hayatta kalıp kalmayacağı belli değildi. Sandalyenin üstünde uyuyor, balyoz için yanından ayrılıyor, sonra yoğun bakım önünde dua ediyordum. Bir site bir haber yapmıştı, yorumları okudum ağladım, tanıyan tanımayan insanlar bana dua ediyor, bunu yaşamanız gerekiyor, bunu baş yazarlığa değişmem. İki sene önce ilk umreye gittiğim zaman tek duam vardı, “Beni kimse tanımasın, rahat bir şekilde ibadet etmek istiyorum” böyle duan olunca da imtihan ediliyorsun. Tavaftan sonra otele gittik, benim yaşlarımda bir hanımefendi ile eşi geldi, “Ben sizi bir yerden tanıyorum” dedi ama çıkartamadı. Bursa da kaldınız mı, cemaatte kaldınız mı gibi sorular sordu. Bir gün sabah namazında adamla aynı yerde karşılaştık, “Niye dün söylemedin Mehmet Baransu olduğunu, sana tavaf ederken dua ediyordum aklıma geldi ki, dün gördüğüm Mehmet Baransu dedi” Bir insanın beni tanımadan duasına giriyorsam, bundan büyük bir şey yok. O yüzden anlamıyorlar, bir makam beklentim varsa, Allah bugün benim canımı alsın. Cennete gittiğinde Allah “Gel ya sen de çalıştın bir şeyler yaptın, ben senden razıyım” desin o yeter bana. Dünya malı geliyor gidiyor, 37 yaşındayım, geriye baktığımda bir dakika.
“SİYASETE GİRER, PARTİYİ BEN SÜRÜKLERİM”
Çalıştığınız gazete bile suçlanan kişilere dönük yayınlarıyla bu davaların “müdahili” haline geldi. Faaliyetlerinize gazetecilik dışında devam etmek istemez misiniz? MİT’e alsalar kabul eder misiniz?
Bundan sonra yapacağım bir şey varsa, siyasete girerim, ama milletvekili koltuğu için değil, ya birinci adam, ya ikinci adam olurum, mücadele ederim iki kişi ile beraber girerim. Partiyi ben sürüklerim. Yoksa şakşakçı kaldır eli indir modeli istemem. Meclise cv vermiş, bugün Ak Partili, daha önce gerçek gündemde çalıştığını cvsine koymuyor, madem utanıyorsun niye yaptın o işi? Mücadeleci bir adamım, mücadele ederim, ilkokul 4’ten beri Başbakan olmak istediğimi söyledim ama kader kısmet ama en azından milletvekillerinden daha hayırlı bir iş yapıyorum.
“SİSTEM MİLLETVEKİLİNİ ETKİSİZ KILIYOR”
Devrimci Karargah terör örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’yı “Mösyö” de anlattınız, Fotoğraflı ve kayıtlı olduğu halde röportaj yalanlandı, gazetecilik dedikoduculuk, yalancılık gibi algılanıyor.
Gazetecilik, milletvekilinin yaptığı bir çok şeyden etkili. Sistem onları etkisiz kılıyor, kaldır indir. Yasayı bile bilmiyoruz” diyen milletvekili arkadaşım var, sistemden kaynaklı bir sorun var. Ben siyasete girerim ileride. Bürokratik bir beklentim yok, gazeteciliği de siyaseti de halk için yaparsınız, devletten nefret eden birisiyim, bizim ailede herkes bürokrattır ama ben seçmedim, çünkü ben oturup müdürle kavga ederim, ben soruşturma geçirip atılırım herhalde, ya da sürülürüm, kendimi kontrol edemem.
“ENCÜMEN-İ DANİŞ’İN ERGENEKONLA BAĞLANTILARI VAR”
Bundan sonraki kitabınızın konusu ne?
Encümen-i Daniş çalıştım, üniversiteden bir arkadaşımla beraber hazırladık, tercümelerini yaptı ama eksikleri var, içime oturmadı kitap, durdu. O dönemki gazeteler eksik kaldı. Çünkü ben o günle bugünü kıyaslamak istiyorum. Ergenekon’un bir numarası o günkü toplantılarda ortaya çıkmış, bugünkü oda tvnin manipülasyonları orada da var ama içime sinmedi. Derin devletçilerin bastığı 6 kitaptan birini bulduk, biri bizde şimdi, ondan çok faydalanıyoruz. Sakin kafayla oturup, dilini de sadeleştirerek, kurgusunu yenileyerek hayata geçirebilirim. Ailemin yabancılarla ticari işleri var, biraz da onlarla uğraşıyorum. Onlar bittikten sonra daha rahat tamamlayabilirim.
hulyaokur@haberx.com
İlgili Haberler
Başkan Yüksel, Kartal’da o bölgeyi akıllı bir kent yapmayı planlıyoruz
Kartal Belediyesi kreşlerinde “Yes To Science” bilimsel eğitim projesi uygulanıyor
AYGAD Basının Problemlerini Gündeme Getirdi
Kayıt Dışı Korsan Çalışan Elektrikçilere Dikkat Edin
Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) Montaj Başvuruları Erişime Açıldı!
Kripto para Bitcoin haftaya yeni rekorlarla başladı