“Geçen ramazanda söylemiştim ve ortada değişen bir şey yok dolayısıyla tekrar söyleyeyim; bizler bu hızla gidersek yarınlarda bize ramazan eğlencelerini dayatan bu zihniyet iftar vakitlerini çanlarla, sahurları gonklarla duyuracak ve iftar sofralarımızda kadehlerini iftarın şerefine kaldıracaklardır.”
Ramazan ayını; Peygamber efendimizin “Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” Diyerek önemini vurguladığı, günahların bağışlandığı, Allah’a daha yakın olmanın kapılarının açıldığı, iyi insan olmanın yollarının sonuna kadar açık olduğu bir ay olarak biliyoruz. Buradan da daha fazla ibadet, daha fazla tefekkür ve daha fazla tövbe etmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Lakin günümüzde ramazan ayını daha fazla eğlenmek, daha fazla yeme içmek, daha fazla uyumak ve daha az çalışmak olarak değerlendirenleri hayretle izliyoruz.
İnsanımızı dininden, ibadetinden uzaklaştıramayanlar, yıkamıyorsak tahrip edelim mantığıyla şu mübarek ramazan ayını da yıllardır kendi belirledikleri bir şekle sokmaya çalışmaktadırlar. İşte bu sebepledir ki; Ramazan ayı planlı bir şekilde iftar ile sahur arasında ki zamana sıkıştırılmaya çalışılmaktadır.
Birileri ramazanda düzenlenen eğlenceleri ve yeme içme törenlerini bizlere öylesine dayattılar ki ramazanda oruç ve diğer ibadetlerden daha çok eğlence, yeme içme konuşulur oldu ve daha kötüsü bu eğlenceler birer gereklilik gibi algılanır ve yerine getirilir oldu.
Oruçlu iken sadece haramlardan değil helallerden bile belirli zamanlarda uzak kaldığımızı unutarak, ramazanı eğlenceye, bol çeşitli, nefsi okşayan, şarkılı, türkülü, eğlenceli, şeytani iftar sofralarına indirgeyenler orucun manevi ikliminin tahrip edilmesine ve amacından uzaklaşmasına sebep olduklarını bilmiyorlar mı?
Oruç; kişinin nefsine, gözlerine, midesine, diline, ayaklarına, ellerine maddi manada yokluğu yaşatması değil midir?
Oruç; Allah’a kulluk şuuruna erişmeye çabalamak değil midir?
Oruç; fakiri, muhtacı daha iyi anlamak, o yokluğu bütün bedenimizde ve beynimizde hissetmeye çalışmak değil midir?
Bütün bunlar ortada iken;
Bizler gibi akşama oturacağımız iftar sofrasının kuş sütü dâhil çeşit, çeşit yiyeceklerini düşünerek oruç tutmak yerine nefsini mutlu edenler, lüks ve israf içindeki beş yıldızlı davetlerde oruç açanlar, iftar sonrası eğlencelerini dinin kuralı gibi kaçırmayanlar veya bu eğlencelere sebep olanlar oruç yerine ne tutuyorlar adını koyamıyorum.
Bu iftar ve sonrası eğlenceleri bu ülkenin gündemine ne zaman girmiştir bilemiyorum, ilgilenmiyorum ve merak etmiyorum. Peki, ama ülkemizde kendimizi bulma ve özümüze dönme noktasında top yekûn bir savaş yaşanıyorsa bütün bunlar nedir? İşte bunu merak ediyorum.
Özellikle toplumun asıl ihtiyaçlarının giderilmesi için iş başında olması gereken belediyelerin bu kadar israfla gece yarılarına kadar ve de insanların evlerinde, camilerde ibadet yapmasına engel olma pahasına düzenlediği eğlenceleri orucun, dinimizin, Peygamber Sünnetinin ve Kuran-ı Kerimin neresine koyacağız merak ediyorum.
Ramazan nefis kontrolü ve muhasebe ayıdır. Bizlerden hayatımızın her anında kontrol etmemiz istenen dünyevi ve nefsanî arzuların Ramazan Eğlenceleri adı altında şu mübarek günlerde kamçılanması ramazanın manevi havasına uygun değildir. Ayrıca bu eğlencelerin hiç biri ne inançlarımıza, ne kültürümüze, ne de dinimize uygun değildir. Üstelik bunların başta belediyelerimiz olmak üzere resmi kurumlarımızca yapılması diğer bir hayal kırıklığı ve üzüntü sebebidir.
Geçen ramazanda söylemiştim ve ortada değişen bir şey yok dolayısıyla tekrar söyleyeyim; bizler bu hızla gidersek yarınlarda bize ramazan eğlencelerini dayatan bu zihniyet iftar vakitlerini çanlarla, sahurları gonklarla duyuracak ve iftar sofralarımızda kadehlerini iftarın şerefine kaldıracaklardır.
İlgili Haberler
Bugün terörsüz Türkiye için önemli bir adım atıldı
Okan Algün, Teknolojinin Geleceği Tehlikede, Yapay Zeka ve Veri Zehirlenmesi
Hüseyin Yücel mi Serdal Adalı mı?
İtina ile Çökertilen Bir Toplumun Siyasi Davası
Irak Türkmen Milletinin Hali; Hal-i pür melalimiz
Saddam Gerçekten Bir Devlet Adamı Mıydı?