Erzurum başta olmak üzere, Ülkemizin dört bir tarafı günlük güneşlik, kar yok, yağmur yok, insanlar kar, yağmur duasına çıkmış ve siz Ankara’ya gitmek için evinizden çıkıyorsunuz, gün daha yeni aydınlanıyor ve güneşi fark ediyorsunuz, gökyüzü gayet açık, gün çok güzel olacak gibi, seviniyorsunuz.
Gel gör ki Havalimanına 8 – 10 km kala, Erzurum Teknik Üniversitesi Kampüsünü ve Otogarı da içine alan bölgeye gelince sanki başka bir dünyaya gelmiş gibi oluyorsunuz. Aniden başlayan çok yoğun bir sis sebebiyle göz gözü görmeyecek hale geliyor. İlerlemeye çalışan araçları son anda fark ediyor ve tedirgin oluyorsunuz. Birazdan yanından geçeceğinizi tahmin ettiğiniz Teknik Üniversite Dersliklerini ve daha aşağıda olan otogarı göremeden yola devam ediyorsunuz. Zorlukla havalimanına varınca da görüyorsunuz ki çok sık yaşandığı gibi önceki gün uçak inemediği gibi, sizin uçağınız da, diğer uçaklar da inemiyor, kalkamıyor.
Onlarca kişinin ve sizin; işiniz, gücünüz, toplantılarınız, sınavlarınız, hastalarınız kalıyor, yetişemiyorsunuz.Mağdur oluyor, eziyet çekiyor, sizi bekleyenlere de hem eziyet çektiriyor hem de mahcup oluyorsunuz.
Şimdi şu söylenebilir belli dönemlerde her yerde sis olabilir, doğrudur fakat bu bölgede uçakların inip, kalkmasına engel olan hava şartları; ani hava değişikliklerine bağlı olarak gelişmemekte bölgenin taban suyunun yüzeye yakınlığına bağlı olarak devamlı gelişmektedir. Bu yoğun sis bu bölge için normal ve çok sık görülen bir durumdur.
İlginçtir ki; ilgililerden öğrendiğime göre hava ve kara ulaşım güvenliğini tehdit eden ve yıllar içinde giderek artan bu sise engel olmak için DSİ’den giderek yükselen bu taban suyunun engellenmesi istenir. Fakat Çevre Bakanlığı o bölgenin uluslararası anlaşmalarla korunmaya alınmış sayılı kuş göç yolu ve kuş cenneti olduğu için buna müsaade etmez.
Şimdi biraz geçmişe gidelim ve bu şehrin şansızlığını ve çoğu zaman olduğu gibi o yıllarda da yöneticilerin duyarsızlığına bakalım. 1947 Yılında Erzurum’a havaalanı yapılma kararı verilirken, hava ve zemin şartları açısından en uygun yerin Eski Hasankale yolu üzerinde, Alvar Köyü ile Uzunahmet Köyü arasında “Zile Şorakları” denilen bölge olduğuna karar verilir. (Şorak denince bataklık akla gelmesin, o bölgenin bataklık özelliği yoktur)
Bu bölgenin seçilme sebebi zemininin uygun olması ve Erzurum ovasında kış ve bahar aylarında oluşan yoğun sisten etkilenmeyen bir alan olmasıdır. Gerekli incelemeler, planlamalar yapılmış, karar verilmiş ama büyük ihtimalle yine bir aklı evvelin itirazıyla bu bölgeye havaalanı yapılmamış, şimdiki alana yapılmıştır. Ve hala; Bu bölgede yaşayanlar o bölgeye hala “havaalanının yeri” derler. Hatta denir ki Rus İşgalinde Ruslarda bu alanı havaalanı yapımı için uygun bulmuştur.
Ama bizler memleketimizi, şehrimizi, kendimizi değil de bu şehre hizmet ediyor gibi görünüp kendi ikballerini kurtarmak için günübirlik iş yapanları korumaya, savunmaya, kutsamaya devam ettikçe, Erzurum bu gibi haksızlıkları yaşamaya devam eder.
Üstelik, aynı alana yeni pistler, apron ve yeni hizmet binası yapılırken bütün bu problemler aklı başında insanlar tarafından ilgililere anlatıldı, yazıldı. O alanın kuşların göç yolunda olduğu, o alanın zamanla artan sayıda kuş çeşidine ve kuş sayısına ev sahipliği yapacağı söylendi. Bunun da ileri ki zamanlarda kesinlikle hem kuşlar açısından hem de özellikle uçuş güvenliği açısından çok tehlikeli olabileceği belirtildi. Ama o dönem yöneticileri de günü kurtarmak, ikballerini sağlama almak ve kendilerinin bir şeyler ürettiğini bir yerlere göstermek amacıyla işin kolayına kaçtılar.
Ve bu arada ne oldu biliyor musunuz? Çok zeki ve başarılı (!) Belediye Başkanımız alın sizlere bir zulüm ve yıllarca sürecek bir eziyet de benden dercesine eskisinden daha küçük, daha kullanışsız ve yerleşim olarak çok daha kötü olan yeni “Şehir Otogarını” aynı alan içine yaptı. Oluşan bu yoğun sis şimdi otobüs şoförlerini, firmalarını ve Erzurum’a otobüsle gelmeyi tercih eden yolcuları da etkiliyor, artık.
Güya! Turizm şehri olan Erzurum bu zihniyetten, bu kafalardan kurtulmalıdır. Erzurum; vizyonu olan, gelecek kaygısı taşımadan hizmet edecek, aklı başında, milletle barışık, dalkavukları etrafından uzaklaştırabilecek derecede zeki ve olgun idarecilere kavuşmadıkça bu şehirden ümidimizi giderek daha fazla kesmek durumundayız.
Bu kadar çok vebal, eziyet, yolda kalmalar, gidememeler, zulüm, mahcubiyet, mağduriyet ve hatta şehirde yaşanan bu kadar keşmekeşe rağmen bu şehrin sesi çıkmıyor. Çünkü bizler, dinimizde ve milli kültürümüzde olmayan, saçma bir yönetici kutsama ve dalkavukluk yapma hastalığına tutulmuşuz. Tarafgirliğimiz öylesine kötü ki; Partimizi şehrimizden, çoluk çocuğumuzdan, ana babamızdan daha fazla önemsiyoruz ve bütün değerlerimizi partimiz için harcayabiliyoruz, gerçekleri örtüyor ve insanları aldatıyoruz.
Bu sebeple bize bizden hayır yok, aklı başında birilerine ihtiyacımız var. Çünkü bizler bu kafada gittiğimiz sürece görünen o ki, Yüce Allah bizlere yardım etmemektedir.
Yöneticilere, makam sahiplerine de söyleyeceğim şudur; Demek ki bir şeyi öylesine ve kendi ikbaliniz için yapmanız değil, o şeyin doğrusunu ve işe yarayanını yapmanız önemlidir.
AHMET BERHAN YILMAZ
İlgili Haberler
Bugün terörsüz Türkiye için önemli bir adım atıldı
Okan Algün, Teknolojinin Geleceği Tehlikede, Yapay Zeka ve Veri Zehirlenmesi
Hüseyin Yücel mi Serdal Adalı mı?
İtina ile Çökertilen Bir Toplumun Siyasi Davası
Irak Türkmen Milletinin Hali; Hal-i pür melalimiz
Saddam Gerçekten Bir Devlet Adamı Mıydı?