SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Ak Partili vekil Metin Külünk Kartal meydanında Emperyalist güçleri anlattı

Yayınlanma:
ABONE OL

Kartal İlçe Başkanlığınca düzenlenen Milli İradenin Yükselişi açık hava konferansının bu hafta ki konuğu Ak Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekili Metin Külünk oldu.

Ak Parti Kartal İlçe Başkanı M. Mehdi Akman ve ilçe teşkilatının üyelerinin de katıldığı programa yoğun ilgi olduğu gözlendi.
İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün konuşmacı olduğu Uluslararası Emperyalist güçler, FETO, PKK, PYD, ISID, Ortadoğu ve Türkiye konulu konferansta,15 Temmuz gecesi yaşananları, Fetö terör örgütü, PKK, PYD, DAEŞ ‘e karşı yapılan mücadeleleri Kartallılarla paylaştı.

Külünk konuşmasında; “Kıymetli gençler, Lider Ülke Türkiye’nin liderleri, Hoş geldiniz, Safalar getirdiniz…

ak-kartal-metin-kululnk-feto

Türkiye’nin geleceğini oluşturan sizlerle bir araya gelmek,

Her zaman olduğu gibi yine beni heyecanlandırıyor.

Sizlerin, ülke ve dünya meselelerine olan düşkünlüğünüz beni gelecek adına umutlandırıyor.

Çünkü bu coğrafyada asırlardır yaşayan ve hüküm süren Türk devletleri,

Sadece hakimiyetleri altındaki halkların değil,

Çevre coğrafyalar için de bir adalet ve refah adası hükmü görmüşlerdir.

metin-kulunk-kartal-meydani

Tarihe şöyle bir kaba taslak baktığımızda,

Onuncu yüzyıldan başlayarak,

Yirminci yüzyılın başına kadar,

Dar’ül İslam,

Bugünkü tanımlamayla,

Geniş Ortadoğu Coğrafyasında,

Türkler belirleyici ve koruyucu güç olmuştur.

Burada,

Türk-İslam kültür ve felsefesinin doğduğu,

Güneydoğu Asya’nın mistisizmi ile

Avrupa’nın maddeciliğine karşı,

Kalp ve akıl ikliminin birleştiği,

İnsanı ve diğer nebatat ile hayvanatı esas alan

Devlet felsefesinin,

Kültürün,

Sanat’ın,

Ekonomik yapının geliştiği kitabi bir düzeni görürsünüz.

Bunda elbette Türklerin sahip olduğu devlet geleneği başrolü oynamıştır.

Bu geleneğin dayandığı ana eksen ise ADALET’tir.

Devlet, idaresi altında bulunan tüm tebaaya adaletle yaklaşmalıdır.

O nedenledir ki,

Türklerin bin yıldır hüküm sürdüğü bu geniş coğrafya,

Dünyanın diğer bölgelerine nazaran,

Din, dil, ırk ve kültür anlamında en fazla çeşitliliğe sahiptir, sahip olmaya da devam etmektedir.

Harezmler’den başlayarak,

Gazneliler,

Büyük Selçuklu,

Memluklar,

Anadolu Selçuklu,

Akkoyunlular,

Safeviler

Ve Osmanlı Devleti,

Olmak üzere birçok irili ufaklı Türk devleti bu geleneği yaşatma çabasında olmuştur.

Ne zaman ki bu gelenek terk edilmiş,

Ricat da kaçınılmaz olmuştur.

 

Tabii Türk devletleri sadece Adalet değil,

Bayındırlık alanında da bu geniş coğrafyada önemli eserlere imza atmıştır.

Hindistan’dan İran’a,

Kafkaslar’dan Mısır’a, Cebelitarık’a

Anadolu’dan Balkanlar’a, Kırım’a her gittikleri coğrafyayı mutlaka imar etmişler, kalkındırmışlardır.

Türkler her gittikleri coğrafyaya medeniyeti de götürmüş,

Ancak diğer toplumlarla olan ilişkilerini hiç kesmemiş,

İletişimlerini geliştirerek,

Sistemi daha da mükemmelleştirecek özelliklerini de almışlardır.

Bir anlamda Türk devlet sistemi,

Kendine güvenen,

Dışa kapalı olmayan,

Farklılıkları bir potada yaşatmayı bilen bir olgudur.

 

Bu sebepledir ki,

Anadolu Selçuklu sultanı 1. Alaeddin Keykubat döneminde,

Anadolu’ya yapılan, medreseler, kervansaraylar, kaleler, limanlar sayesinde görülmedik zenginliğe kavuşmuştur.

Anadolu bir ticaret ve çekim merkezi halini almıştır.

Zenginliğin neticesinde,

Ahi Evran,

Bahaeddin Veled,

Mevlana Celaleddin-i Rumi,

Sadreddin Konevi gibi,

Yüzyıllara ışık olan ilim ve irfan sahipleri bu topraklarda vücud bulmuştur.

 

Bu özellik Osmanlı ile zirveye taşınmıştır.

Osmanlı’nın feth ettiği her şehir,

Bir medeniyetin aynası olarak düşünülmüş ve imar edilmiştir.

İznik,

Bursa,

Edirne,

Selanik,

Belgrad,

Saraybosna,

Üsküp,

Diyarbakır,

Van,

Halep,

Kahire,

Şam,

Bağdat,

İskenderiye,

Ve elbette tüm şehirlerin sultanı İSTANBUL bir medeniyetin göstergesidir.

 

Velhasılı Türkler tarihin hiçbir döneminde,

Yakıp yıkan değil, medeniyet inşa eden bir millet olmuştur.

Bunu en veciz şekli, halk dilinde, “üç Türk bir araya geldi mi devlet kurar” sözüyle anlatabiliriz.

 

Bu noktada, Türkler’in İslam’a geçişi sonrasında,

İlk yayınlanan kitabın,

Türk devlet geleneğini,

Türk-İslam geleneğine uygun olarak yenilenmesini içeren,

‘saadet bilgisi’ veya ‘devlet olma bilgisi’ anlamını taşıyan,

Kutadgu Bilig olması bir rastlantı değildir.

Yusuf Has Hacib’in bu zaman ötesi eserinde,

Akıl adalete bol bol nasihat eder.

Ne var ki akıl Türk devlet geleneğinde yalnız bırakılmaz ve gönülle desteklenir.

Osman Gazi’nin oğlu Orhan’a:

“Âlimler, fâzıllar, edîbler, devlet bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun… Hükûmetinde ulemâ, fuzelâ, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizâm bulsun.”

vasiyeti de bu düşünceyi parlatır.

 

Alâaddin Paşa’nın devletin kuruluş yıllarında kardeşi Orhan Gazi’ye arka çıkması; Akşemsettin Hazretleri’nin Şehzade Mehmed’i sadece ülkelerin değil, gönüllerin de Fatih’i yapması;

Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Sultan 1. Ahmed’in döktüğü ibrikten abdest alarak muhatabını şahane bir nefis terbiyesinden geçirmesi,

Aklın, kalbin terbiyesinden geçmesi gereğine işaret eden önemli misallerdir.

 

Aklın kalple terbiye edilmesinin bir boyutu da,

İdareciler halka karşı merhametli, şefkatli ve adaletli olmalıdır.

Kutadgu Bilig’de; “Hâkimiyetin esası adâlettir!” düstûruyla bayraklaştırılan kanun önünde eşitlik prensibi,

Ahmet Cevdet Paşa’nın ‘kaliteli devlet ricalinin devletlerin ömrünü uzatacağı’ tasavvuruyla iyice pekişir.

Bunun veciz ifadesi ise Mehmet Akif’le makes bulur

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!”

 

Evet, Adalet Türk devlet sisteminin merkez gücüdür.

Alparslan,

Osman Gazi,

Fatih Sultan Mehmed,

Yavuz Sultan Selim,

Kanuni sultan Süleyman,

  1. Abdulhamid han,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk,

Hep bu pınardan beslenmiştir.

 

O sebepledir ki,

Alparslan, Diyojen’e hürmetle davranmış,

Moğolların yaptığı gibi Anadolu’yu yakıp yıkmamış,

Aksine bayındır hale getirmiş,

Osman Gazi bunun için ağabeyleri tarafından tahta geçirilmiş,

Sultan Selim bu sebeple Hadimu’l Haremeyn, hizmet eden sıfatını tercih etmiş,

Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin’den, Molla Gürani’den beslenmesi neticesinde,

İstanbul’da güllerle karşılanmış,

Dünyanın tüm coğrafyalarında zulüm gören toplumlara umut olacak,

Fransız ihtilalinden 326,

1948 İnsan Hakları Bildirgesinden 485 yıl önce,

Bir insan hakları bildirgesi niteliğindeki,

Bosna Fermanını yayınlayarak,

Adalet devletinden örnekler sergilemiş,

O nedenle Sultan Süleyman,

Adaleti ile Kanuni ünvanını almış,

Sultan II. Abdulhamid,

Yedi düvel’in üzerinde planlar yaptığı,

Osmanlı’yı her şeye rağmen ayakta tutmayı başarmıştır.

Ve elbette tüm bu devlet geleneği sayesindedir ki,

Mustafa Kemal, 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak bastığında,

Millete kendini teslim ederek, yeni bir devletin doğacağına inanmıştır.

Türk tarihinde iz bırakmış tüm bu isimler,

Az önce ifade ettiğimiz devlet ve adalet algısının sonucunda yetişmiştir.

 

Ne var ki,

1838 Baltalimanı Anlaşması ile iktisadi olarak bu topraklara ilk ilmiğini atan,

Materyalist medeniyet,

1839 Tanzimat Fermanı ile de bu topraklardaki birlikteliğe hançerini saplamıştır.

Bu fermanı uygulatmaya zorlayan içeriden ve dışarıdan,

Pozitivist-materyalist akıl,

Tüm farklılığına rağmen,

Adalet kubbesi altında bir ve beraber yaşayan,

Osmanlı toplumuna günümüze kadar sürecek,

Kan, gözyaşı ve acı tohumunu ekecektir.

 

Ne yazık ki,

Pozitivist ve mateyalist aklın,

İttihat ve Terakki tarafından benimsenmesi,

Bizlere hem Balkan Savaşları felaketini yaşatmış,

Hem de I. Dünya Savaşı ile İslam coğrafyasını kaybetmemize neden olmuştur.

Bugün kim Cemal Paşa’nın Şam’daki kıyımlarını haklı gösterebilir?

İttihat ve Terakki ideolojisinin edindiği ırkçı milliyetçilik anlayışıdır ki,

Anadolu’nun bütünlüğünü dahi tehlikeye sokmuştur.

Ne yazık ki,

İTC’nin bu ayrımlaştırıcı ve ötekileştirici anlayışı,

Bin yıldır varolan Türk tanımı ve milliyetçilik anlayışını sakatlayarak,

Onu kısıtlayıcı, küçülten ve reddeden bir kafese koymuştur.

Açıktır ki bu tanımlama ne İslamla, ne insanla ne de milletle barışık değildir.

Ne yazık ki,

Bu yozlaştırıcı milliyetçilik anlayışı,

Türk üst çatısında çatlakları oluşturmuş,

Bunun neticesi ise son 30 yıldır çektiğimiz terör belası olmuştur.

Ne ilginçtir ki,

Terör örgütünün ideolojisi ve kaynakları da,

İTC’nin sahiplendikleri ile birebir örtüşmektedir.

Bu kanlı örgütün kullandığı dile ve uygulamalara baktığınızda,

İTC ve onu takip zihniyetle paralelliğini derhal fark edersiniz.

 

Bu iki aklın birleşimi,

Topraklarımızdaki terör kaosunun asli sebebidir.

Bu tehlikeyi, tehdidi Ahmed-i hani 400 yıl öncesinden görmüştür.

Açıktır ki Ahmed-i Hani’de de örneği görüldüğü gibi,

Bu topraklardaki milliyetçilik ve adalet anlayışı,

Materyalizme karşı bir reddiyedir.

Batı materyalizminin,

Yunan hazcılığına karşı duruşun adı bu topraklardır.

Bu nedenledir ki,

Bizim milliyetçilik anlayışımızda,

Dil, din, ırk ve kültür ayrımcılığına yer yoktur.

 

Biz, Tanzimat Fermanı ve sonrasında İTC ile oluşan bu akla itiraz ediyoruz.

Bu topraklardaki bekamız da, bu itiraz gücüne bağlıdır.

Bu adalet ve merhamet coğrafyasında,

Küçüğüne büyüğüne,

Azınlığına çoğunluğuna bakılmaz.

Bir cemaatin selameti için,

Bir ferdin rızası alınmadın hayatı ve hakkı feda edilemez.

Bir masumun hakkı,

Bütün halk için dahi iptal edilemez.

Bizim için bütün insanlık,

Tek bir millet hükmündedir.

 

Şimdi bize düşen bu algıyı 21. Yüzyılda yeniden diriltmek,

Kalp ve akıl birlikteliğini, adalet için tesis etmektir.

Türkler,

Bin yıldır yaşadıkları bu coğrafyada,

Her zaman üretmenin,

Kalkınmanın,

Zenginliğin,

Barışın,

Demokrasinin,

Teminatı ve güvencesi olmuştur.

 

Türklerin oluşturduğu çatı sayesindedir ki,

Birçok din, dil, ırk ve kültür,

Bir arada, zenginlikleriyle yaşayabilmiştir.

Gerçek Türk milliyetçiliği de budur.

Ötekileştirmeyen, sahiplenen bir akıldır Türk milliyetçiliği.

O nedenle, biz Rizeli olduğumuz kadar Ahlatlıyız, Trabzonluyuz, Bakülüyüz, Malazgirtliyiz, Diyarbakırlıyız, Kerküklüyüz, Zaholuyuz, Halepliyiz, Musulluyuz, Trablusluyuz, Bosnalıyız…

Bin yıldır bu topraklarda varolmamızın,

Ve hala daha diğer milletlerin gözbebeği olmamızın sırrı da budur.

Tarih bize yeniden dirilmemiz için gerekli araçları,

Tüm açıklığı ile anlatıyor.

Ve gelinen süreçte,

Bu gerçeğin yavaş yavaş da olsa yeniden fark edildiğini görüyoruz.

O nedenle henüz istenilen düzeye ulaşamamış olsa da,

Türkiye’nin bugün geldiği pozisyon,

Çevre coğrafyamızda heyecan ve merak uyandırıyor.

Çünkü onlar da biliyor ki,

Bu coğrafyanın ayağa kalkması,

Türkiye’nin ayağa kalkmasıyla mümkün olacaktır.

Bunun mimarı da inanıyorum siz gençler olacaksınız” dedi.

 

İlgili Haberler

Basında Kartal
23 Nisan 2024
Kartal Belediyesi Çocuk Meclisi 23 Nisan’ı Kutladı

Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel’in öncülüğünde kurulan Çocuk Meclisi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağanı olan bu özel günü kutlayan minik meclis üyeleri, günün anlam ve önemine de vurgu yaptı. Kartal Belediyesi Çocuk Meclis üyelerine Başkan Gökhan Yüksel tarafından başarı belgesi takdim edildi. Kartal Belediyesi Meclis Salonu’nda […]

Basında Kartal
23 Nisan 2024
Başkan Gökhan Yüksel, Cevizlideki Balkon Çökmesiyle Alakalı İncelemelerde Bulundu

Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, geçtiğimiz gün Cevizli Mahallesi Saraylar Caddesi’nde ani çökme sonucu yıkılan balkonun bulunduğu bölgeyi ziyaret etti. Ziyarette, Başkan Gökhan Yüksel incelemeler yaparak, yapılan çalışmaları kontrol etti. Ekipler, en kısa sürede olay yerine geçti Olay, geçtiğimiz gün Kartal Cevizli Mahallesi Saraylar Caddesi’ndeki 5 katlı bir binada gerçekleşti. Binanın birinci katındaki balkon, büyük […]

Basında Kartal
23 Nisan 2024
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Admin See Full Bio

Basında Kartal
22 Nisan 2024
Başkan Gökhan Yüksel’den 23 Nisan Mesajı

Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısı ile bir kutlama mesajı yayımladı. Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel’in yayımladığı mesajında şu ifadeler yer aldı: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin açılışının 104’üncü yılını milletçe birlik ve beraberlik içinde kutlamanın gurur, mutluluk ve coşkusunu yaşıyoruz. Tarihimizde önemli bir dönüm noktası olan 23 Nisan […]