SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:

Yardımcı Doçent ve Öğretim Elemanlarının Sorunları nasıl çözülür?

Yayınlanma:
ABONE OL
Yardımcı Doçent ve Öğretim Elemanlarının Sorunları nasıl çözülür?

YÖK’e Yardımcı Doçentler ve Öğretim Elemanlarının Sorunlarını Çözmeye Yönelik Alternatifli Rapor Sunduk

 

          Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Temmuz ayında yapılan İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı’nda yaptığı konuşmada üniversitelerdeki yardımcı doçentlik konusuna değinerek “Ülkemdeki rektörlerimizden de bir ricam var. YÖK Başkanımız ile de bunu konuşuyorum. Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Şunu bir gözden geçirin. Bizim hocalara ihtiyacımız var. Yardımcı doçentlikle ön kesiyoruz. Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var? Ben araştırdığım yerlerde doğrusu böyle bir mekanizma pek görmüyorum. Bunu birileri birilerini oyalamak için yapmışlar. Bu, gerçekten ilmiye sınıfına bir paravan, engel oluşturuyor. Bunu aşmamız lazım ve aşacağımıza inanıyorum” demişti.

Cumhurbaşkanının bu açıklaması üzerine YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç “Sayın Cumhurbaşkanımızın bu husustaki açıklamasından sonra aynı gün, yani dün bir çalışma grubu oluşturulmasına karar verdik ve çalışmalarımıza hızlı bir şekilde başladık. Çok yakın bir süre içinde konuyu zamana yaymadan somut bir önerinin oluşacağını ben burada söylemek isterim. Buradaki öncelik yardımcı doçentlik mevcut sistemdekilere hiçbir şekilde olumsuz etkisinin olmaması, bu yönde atılacak adımın yükseköğretim sistemine yeni bir soluk getirmesi. Sayın Cumhurbaşkanımızın da zaten bu husustaki sözleri bu yeni bir heyecan yeni bir soluk getirilmesi yönünde çok olumlu bir yönlendirmedir ifadelerini kullanmıştı.

Ancak YÖK Başkanının bu beyanından sonra üç ay geçmiş olmasına rağmen henüz kamuoyu ile paylaşılan bir düzenleme olmadı. Kesin olmamakla beraber bize ulaşan duyumlara göre; YÖK, Yardımcı Doçentlik kadrolarını kaldırarak, 5 yıllığına “geçici doçentlik” kadrolarına atamayı, beş yıl içinde şu andaki mevcut doçentlik sistemine göre doçentliğe geçemeyen yardımcı doçentleri öğretim görevliliği kadrolarına indirmeyi planlamaktadır. Böyle bir durum üniversiteleri büyük bir kaosun içine sürüklemekten başka bir anlam taşımamaktadır.

Bu nedenle iş işten geçmeden YÖK’e yardımcı olur ümidiyle sorunların asıl ne olduğunu ve bu sorunları çözmeye yönelik alternatifli çözüm önerileri içeren bir raporu 25 Ekim 2017 tarihinde Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’na sunduk. Çalışma barışının sağlanması ve üniversitelerimizde verimin artması açısından bu önerilerimizin Yüksek Öğretim Kurulu tarafından  değerlendirilerek sorunların çözümünde dikkate alınmasını yaşanan sorunların bir an önce son bulmasını diliyoruz.

 

MEVCUT DURUM ve YAŞANAN SORUNLAR

 

2547 sayılı Kanun 12 Eylül 1980 askeri müdahale şartlarında hazırlanmış ve çıkmıştır. Bu açıdan şekil itibarıyla zayıfı ezen, güçlü olanı koruyan bir yapıdadır. Yönetim birimleri genellikle; astlarına karşı yetkili, üstlerine karşı sorumluluk taşımamaktadırlar. Zamanla öğretim üyeleri arasında statü farklılığı artış göstermiş, bu konuda özellikle yardımcı doçentler, ciddi mağduriyet ve haksızlıklara uğramışlardır. Unvanlara geçiş yapmak, her geçen gün insanlara bıkkınlık verecek derecede zorlaştırılmıştır. Özellikle doçentliğe başvurmak için yabancı dil şartı aranması, doçentlik sınavlarında yapılan haksızlıklar, keyfi uygulamalar, sübjektif sözlü uygulamaları devam ettirilmektedir. Hiçbir yararı olmayan yabancı dil ve sözlü sınavların sürdürülmesi anlamsızdır. Mutlaka kaldırılmalı ve bu konuda mağdur olanların mağduriyetleri giderilmelidir.

Şu anda Doçentlik aşamasında ön şartlı olarak üç sınav söz konusudur;

Birincisi merkezi yabancı dil sınavından 65 alma şartı. Bu şart diğer sınavlara girebilmek için önceliklidir. İkincisi eserlerini jüriye beğendirmesi, jürinin bunu onaylaması, üçüncüsü de sözlü sınavdır.

Merkezi yabancı dil sayılmazsa (ki son yıllarda o da şaibelerle çalkalanıyor) diğer iki sınav tamamen sübjektiftir.

Yabancı dil sınavı ile ilgili şaibeler kamuoyu tarafından bilinmektedir. Nitekim binlerce FETÖ’cünün ve Paydaşlarının 2000 yılından buyana kurdukları kumpaslarla yabancı dil barajını nasıl aştıkları ve konu ile ilgili itirafların mahkemelere yansıdığı bir dönemde, FETÖ’cülerin kumpasına gelmeyen, FETÖ’cülerin ayak oyunlarını bir bir bozan ve dimdik ayakta kalan on binlerce yardımcı doçentin mağduriyetini gidermeye yönelik atım atmamak vebalin en büyüğüdür. 2010 KPSS soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu Cumhuriyet Savcısı, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ), sadece KPSS sorularını değil aynı zamanda akademik kadrolara atanmak için zorunlu ALES ve YDS sorularını da sızdırdıklarını açıkladı. Hiç yabancı dil bilmeyenlerin 90 ve üzeri puan aldığı bir dönemi sorgulamamak ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır.

 

Yaşanan Sorunlar

 

  • Merkezi Yabancı Dil Aşamasında Yaşanan Sorunlar

 

Üniversitelerde her şey merkezi yabancı dil sınavından 65 puan almaya bağlanmıştır. Bu rakam bütün kapıları açmaya yetkili ve etkilidir! Bu rakam aynı zamanda dil bildiğinizin de bir ölçüsüdür! Bu rakamı alabilirseniz o yabancı dili biliyorsunuz, değilse bilmiyorsunuz demektir! Ne yazık ki bu zihniyet henüz kırılmamıştır. Oysa yardımcı doçentler, sahip oldukları unvanlarını elde edinceye kadar; yüksek lisans, doktora ve yardımcı doçentlik aşamalarında, yabancı dil sınavlarına girip başarılı olmuşlardır. Bu başarılarına rağmen, “olmadı bir daha” mantığıyla, yeniden merkezi yabancı dil sınavına tabi tutulmaları son derece haksızlıktır.

2547 Sayılı Kanun ilk çıktığı yıllarda (06. 11. 1981), doçentlik unvanına sahip olup profesör olmak isteyenlere de şimdiki sisteme benzer merkezi yabancı dil sınavı öngörülmüştü. Birkaç kez sınava girip başarılı olamayan o dönemdeki doçentler, bu duruma şiddetle itiraz ettiler, kısa sürede, 1991 yılında 2547 Sayılı Kanun’un ilgili maddesi değiştirilerek, profesör olmak isteyen doçentlerden yabancı dil sınavı şartı kaldırıldı. Böylece profesörlük daha kolay elde edilebilen bir unvan oldu. Bunun açık göstergesi, doçent olduktan sonra, zorunlu beş yılın sonunda, hemen her kesin profesör unvanını çok rahat elde etmeleridir. Bu sürenin sonunda Profesör olamayanların çoğu, bilimsel eksiklikten değil, yönetim kademeleriyle sağlıklı ilişki kuramaması veya yönetim kademeleriyle düşünce paralelliğinin bulunmamasıdır. Ciddi bir denetim sonucunda durumun böyle olduğu görülecektir.

          Yardımcı doçentlikten doçentliğe geçişte yabancı dilin öncelikli hale getirilmesi ve merkezi yabancı dil türü sınavlarla zorlaştırılması, akademik unvanların önünü kapatan bir unsur haline getirilmesi, bu imkânı bulamamış fakat zeki ve çalışkan gençlerimize haksızlık olduğu gibi, insan kaynağının enerjisini yan unsurlarla tüketmek anlamını da taşımaktadır. Bunun için yabancı dil şartını ön gören 2547 sayılı Kanunun 24. Maddesinin ilgili bendi yürürlükten kaldırılmalıdır.

          Bu konuda ısrar edilecekse merkezi dil barajını aşamayanlara daha fazla eser üretme alternatifi verilebilir veya bir defaya mahsus olmak üzere yabancı dil kaldırılarak mevcut birikim eritilir ve sorun çözülebilir.

          Yabancı dilin zorunlu hale getirilişiyle gerekliliği farklıdır. Yabancı dil akademisyenin önünü tıkamak için zorunluluk arz etmemelidir. Her türlü dayatma olumsuz olduğu gibi bu da olumsuzdur. Bu açıdan mevcut yaklaşım tarzı doğru değildir. Akademisyenleri merkezi dil sınavında 65 puana mahkûm etmek yanlıştır. Bu durum üniversitelerde yardımcı doçentler için yaşanan ciddi bir sorundur ve mutlaka merkezi yabancı dilin kaldırılarak çözülmelidir. Bu yapılmazsa sorun bütünüyle çözülemez.

 

  • Eser İnceleme Aşamasında Yaşanan Sorunlar

 

Eser incelemesinde nitelik ve nicelik aranmaktadır. “Nicelik”, sayıyı ifade ettiği için anlaşılabilir bir kriter olmakla birlikte, “nitelik” jürinin keyfine ve inisiyatifine bırakılmıştır. Mesela Jüri üyelerinden bazıları eser inceleme aşamasında doçent adayının eserlerini çok beğendiğini belirtirken bazıları ise aynı eserleri yerden yere vurarak çok sert bir eleştiriye tabi tutmaktadırlar. Burada ölçü ne olacaktır? Hukukta “ölçülülük” diye bir kavram söz konusudur. “Ölçülülük” yerli yerine konulup doçent adayının haklarını gözeten unsurlara yer verilmezse, ortaya çıkan veya çıkacak olan keyfiliğin önüne geçmek mümkün olamaz. Eserler incelmesinde ölçü jürinin inisiyatifidir. Bugün yaşanan durum budur. Beş kişilik jürinin üçü eserleri onaylamazsa bu aşamadan başarılı olunamaz. Eserden geçilmeyince aday üçüncü aşama olan sözlü sınavına giremez. Baştaki ilk iki sınav başarılırsa üçüncü aşama olarak sözlü sınavına girilebiliyor, değilse sınava girilemiyor. 24. maddenin ilgili bendi gözden geçirilmeli ve jüri sistemi ortadan kaldırılmalıdır. İnsanı insanla denetlemek yerine objektif kurallarla denetim yapılmalıdır. Mevcut sistem yerine eser sayısı, belirli tecrübe ve yayın yapacakları dergi, katılacakları toplantılar alternatifli olarak belirtilmelidir. Mesela uluslararası en az beş yayın, çalışma süresi en az üç yıl veya ulusal en az sekiz yayın çalışma süresi dört yıl gibi…

 

  • Sözlü Sınav Aşamasında Yaşanan Sorunlar

 

Sözlü sınavların da ölçüsü yoktur. Burada da jüriye çok geniş takdir yetkisi ve inisiyatifi tanınmış, doçent adayın hakları dikkate alınmamıştır. Her şey beş kişilik jüriden üç kişinin inisiyatifine bırakılmıştır.  Sözlü sınav diye bir şey söz konusu değildir; istediğini elemek için konulmuş bir engeldir. Mutlaka kaldırılmalıdır. Bunun için 2547 sayılı Kanunun 24. Maddesinin ilgili bendi gözden geçirilmelidir. Şu andaki sistem tamamen keyfidir.

Sistemin bu şekilde devamından yarar görülüyorsa (ki, hiçbir yararı yok), şu konuya da yer verilebilir. Öğretim üyeleri içerisinde en yüksek unvan profesörlük olduğuna göre o zaman doçentlik sınavı profesörlük unvanına taşınsın, doçentlik unvanı yardımcı doçentlikte olduğu gibi üniversiteler tarafından yapılsın. Zorlaştırmaktan zevk alınıyorsa bu, profesörlük unvanında yapılsın. Çünkü yapılanlar “kalite” adına zorlaştırmaktan başka bir şey değildir.

          Yıllarca çeşitli şekillerde mağdur edilen yardımcı doçentlerin mağduriyetlerinin giderebilmesi için bir defaya mahsus olmak üzere doçentlik unvanına sahip kılınmaları sağlanmalıdır. Böyle bir uygulama rahatlama sağlayacağı gibi bu alandaki birikimleri de eritecektir.

 

ALTERNATİF 1

 

2547 Sayılı Kanun’unda öğretim üyelerinin önünü açmak ve yeni bir atılım getirebilmek için, düşündüğümüz anlamda yapılabilecek bir değişiklik için şunlar önerilebilir.

Değişiklik:

          2547 SAYILI YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNUN 24, 25 VE 26 MADDELERİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI VE 23’ÜNCÜ MADDENİN DEĞİŞTİRİLMESİDİR. BUNUN İÇİN:

          2547 SAYILI YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNUN 24, 25 VE 26 MADDELERİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI VE 23’ÜNCÜ MADDENİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI.

Tasarı: Öğretim üyeliğine geçişleri yeniden düzenlemeyi amaçlamaktadır. Bunun için 23. Maddenin yardımcı doçentlikle ilgili mevcut durumun tamamen ortadan kaldırılması ve bu maddenin aşağıdaki şekildeÖğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama” şeklinden yeniden düzenlenmesini öngörmektedir.

 

          Yardımcı doçent ve doçent unvanlarına sahip öğretim üyelerinin mağduriyetlerinin giderilebilmesi için 2547 sayılı Kanunun 23. Maddesinin “Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama” şeklinde değiştirilmesi; 24., 25. ve 26. maddelerinin yürürlükten kaldırılması en iyi yol olacaktır.

“Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama” tek bir maddede toplanmalıdır.Unvan ne kadar azaltılırsa, gelişme o derece sağlıklı ve dinamik olur. Bu açıdan çağdaş ülkelerde olduğu gibi akademisyenlik unvanını doktora ile sınırlı tutmak, diğer unvanları yıllara göre yapacakları objektif çalışmalarla değerlendirmek, en geçerli yol olacaktır.

 

Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama:

 

Madde 23. Öğretim üyeliğinin temeli yurt içinde alınmış doktora, sanatta yeterlilik, tıpta uzmanlık veya yurt dışından alınmış olup da bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca tespit edilmiş derecelerdir.

Öğretim üyeliklerinden birine yükseltilebilmek için üniversite veya Yüksek Teknoloji Enstitülerinin her yıl, Mart ve Eylül aylarında ilan etmek zorunda oldukları boş kadrolara başvurmak ve bu kadroya atanmış olmak zorunludur. Akademik unvana sahip öğretim üyeleri, istekleri halinde kadrolu oldukları üniversite veya fakültelerin dışında ders verebilir, çalışma yapabilirler.

Her bir unvan kademesi için yapılacak terfi ve atama işleminde adayların yaptıkları her bir bilimsel çalışmalarını (konferans, panel bir puan,  makale,  bildiri iki puan,  kitapta bölüm üç puan, kitap beş puan; sanatla ilgi çalışma yapanların sanat konusunda ortaya koydukları her bir eserin de, aynı puan durumuyla değerlendirmek üzere), mesleğindeki kıdemini de birer puanla değerlendirerek ilgili birimin yönetim kurulu, müracaat eden adayların önünde, alanıyla ilgili öğretim üyeleri arasından, adayların bizzat kendileri tarafından çekecekleri kura ile bir jüri kurar. Jüri üç öğretim üyesinden oluşur. Jüri üyelerinin denk veya bir üst unvana sahip olması ve bu üyelerden en az ikisinin o Üniversite veya Yüksek Teknoloji enstitüsünün dışından olması şarttır. Jüri, kadrolara müracaat eden birden fazla elemanların yukarıda belirtilen esaslara göre puan durumunu değerlendirir; atama puan üstünlüğüne göre yapılır. Müracaat eden adayın tek kişi olması halinde, belirtilen kriterleri taşıması şartıyla atamanın gerçekleştirilmesi zorunludur. Eşit puanlı üyeler olması durumunda, adayın doktora derecesini, aldığı kıdemi, onunda da eşit olması halinde yüksek lisans ve doktora öğrenimlerindeki not ortalaması dikkate alınarak atama gerçekleştirir. İlan ve atamalarda özel nitelik taşıyan hususlara yer verilemez.

Asgari şartlardaki puan üstünlüğü göz önüne alınarak jüri tarafından en geç 30 gün içinde hazırlanan raporların ilgili birimin yönetim kuruluna, adayların atamaları yapılmak üzere rektörlüğe sunulur. Atama rektörün onayıyla gerçekleşir.

Her bir unvan kademesi için aranması gereken asgari şartlar:

 

  1. Doçentliğe Yükseltilmede Aranacak Şartlar;

 

1) Doktora, sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık derecesine sahip olmak,

2) Doktora veya buna eşdeğer bir dereceyi aldıktan sonra mesleğiyle ilgili alanlarda en az üç yıl çalışmış olmak,

3) Üniversitelerarası Kurulca her yıl Ocak ayı sonuna kadar belirlenecek ulusal ve uluslararası dergilerde, günün şartlarına göre Yükseköğretim Kurulu tarafından yönetmelikle belirlenecek, her branş için tespit edilen asgari seviyede yayın yapmış olmak,

 

  1. Profesörlüğe Yükseltilmede Aranacak Asgari Şartlar:

 

1) Yardımcı profesörlük (doçentlik) unvanını aldıktan sonra yurt içinde veya yurt dışında en az beş yıl bir üniversitede çalışmış olmak,

2) Üniversitelerarası Kurulca her yıl Ocak ayı sonuna kadar belirlenecek ulusal ve uluslararası dergilerde, günün şartlarına göre yönetmelikle belirlenecek, her branş için tespit edilen asgari seviyede yayın yapmış olmak,

3) Alanıyla ilgili en az iki kitap yazmış olmak ve Üniversitelerarası Kurulca belirlenen asgari seviyede bilimsel faaliyetlere katılmak,

 

Geçici Madde 1. Şu anda herhangi bir yükseköğretim kurumunda yardımcı doçentlik kadrosunda en az üç yıl çalışmış olanlarla, yardımcı doçent, doçent veya profesörlük kadrosunda, herhangi bir yükseköğretim kurumunda en az beş yıl çalıştıktan sonra, kurumlarından istifa etmiş, emekliye ayrılmış veya başka sebeplerle ayrılmış; ayrılıp diğer bir kuruma veya üniversiteye geçmiş olan öğretim elemanlarının (profesör, doçent ve yardımcı doçent), Kanunda belirtilen yaş haddini doldurmamış ve disiplin veya KHK ile ilişiği kesilmemiş olmak şartıyla, istedikleri takdirde ayrıldıkları eski kurumlarına, eski kurumlarına dönmek istemeyenlerin yeni kurumlarında; bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte, profesörlük kadrosuna atanmış olurlar. Eski kurumlarına dönmek isteyen öğretim elemanlarının (profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin), Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içerisinde ayrıldıkları kurumlarına dilekçeyle başvurmaları halinde; kadro şartı aranmaksızın, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte, daha önce görev yaptıkları eski kurumlarında profesörlük kadrosuna atanmış olurlar.

 

Geçici Madde 2. Doktora veya tıpta uzmanlık unvanı almış veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olanlardan, bir yükseköğretim kurumunda en az üç yıl çalışmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kadrolarının bulundukları yükseköğretim birimine atanmak üzere doçentliğe atanmış olurlar. Bu atanmada doçentlik için aranan asgari şartlar dikkate alınmaz.

 

Geçici Madde 3.  Bir yükseköğretim kurumunda en az on yıl ve daha fazla öğretim görevlisi veya okutman olarak çalışmış olanlar sınava tabi tutulmaksızın yüksek lisans, yüksek lisansını bitirmiş olanlar doktora öğrenciliğine, kanunun yürürlük tarihiyle birlikte hak kazanmış olurlar. Bu öğretim elemanlarından herhangi bir sebeple kurumlarından ayrılmış olanlar, Kanunda belirtilen yaş haddini aşmamak, disiplin sebebi veya terör nedeniyle ilişiğinin kesilmemiş olması şartıyla, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içerisinde ayrıldıkları kurumlarına başvurmaları halinde, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte öğretim görevlisi olarak atanmış olurlar.

 

Yürürlük:

Madde 1. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 24, 25 ve 26’cı maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Madde 2. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme:

Madde 1. Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

 

ALTERNATİF 2

 

          Hiçbir yararı olmamasına rağmen mevcut sistem devam ettirilecek ise; yabancı dil şartı tamamen kaldırılmalı, eser inceleme aşamasında puanlarını tamamlamış adaylara belirli yıl ve deneyim şartı ile birlikte doçentlik unvanı verilmeli ve üniversitelerince atamaları gerçekleştirilmelidir. Böylece keyfilikler, sübjektif değerlendirmeler, ısmarlama jüriler ortadan kalkmalıdır.

  • Mevcut system de 2547 sayılı kanun 24. Maddesine gore doçentlik için yılda iki kez Üniversitelerarası Kurula (ÜAK) müracaat etme hakkı tanınmasına rağmen neredeyse iki yılda bir müracaat yapılabilir hale gelmiştir. Bu durum hak kaybı yaşanmasına yol açıyor, kesinlikle önlenmeli ve sorumlular hakkında yaptırım getirilmelidir.
  • Bazı branşlarda öğretim üyesi yetersizliği dolayısıyla ÜAK tarafından üç kişilik jüriler oluşturuluyor. Bu durum keyfiliklere ve mağduriyetlere yol açıyor. Bütün öğretim elemanları için üç kişilik jüriler oluşturulmalıdır. Jüriler adayın da dahil olduğu açık ve şeffaf bir mekanda belirlenmelidir.
  • Doçentlik sözlü sınavı kaldırılmalı ve bu durumda mağdur olan bütün öğretim üyelerinin unvanları verilmelidir.
  • Jürilere, raporlarıyla ilgili olarak ciddi sorumluluklar yüklenmelidir. Keyfi ve sübjektif rapor yazmaları engellenmeli, işbirliği yapanlar jüriden ve meslekten menetme de dahil, çok ciddi yaptırımlar getirilmelidir. Ayrıca her professor olana jüri üyeliği verilmemlidir. Jüriler için ciddi ve objektif ölçüler belirlenmeli ve bu işi ciddi yürütenlere verilmelidir. Jüriler raporlarında gereksiz, ilgisiz, sübjektif, haksızlık ve mağduriyetlere yol açmamlıdır, açarlarsa hesap verecek bir system oluşturulmalı keyfi davranışlar önlenmelidir. Yaptırımları ağır olmalıdır.
  • Mevcut sistemde yasal olarak doçent adaylarının haksızlık karşısında şikâyet edecekleri idari merci bulunmamaktadır. Haksızlık ve mağduriyet konusunda itiraz edeceği veya şikâyet edebileceği bir idari merci olmalıdır ve bu durum açık olarak Kanun ve Yönetmelikte yer almalıdır.
  • Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik” ilkesidir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir.
  • Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin, kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır.
  • Bireyin ve doçent adaylarının kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilmesi ve davranışlarını belirlemesi ancak belirlilik ilkesinin varlığı halinde mümkündür. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Bu amaçla hak ve görevlerin karşılıklı olarak dengeli ve ölçülü düzenlenmesi gerekir. Doçent adayları yapamayacakları sorumlukların/yüklerin altına sokulmamalı, şayet jüri sistemiyle devam edilecekse onlarda (jüriler) görevlerini hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde düzgün, objektif ve dürüst yapmalıdırlar.
  • Mevcut sistem devam ettirilecekse eser inceleme aşamasında puanlarını tamamlamış adaylara belirli yıl ve deneyim şartıyla birlikte doçentlik unvanı verilmeli ve ikinci bir jüri inisiyatifine yer verilmeden üniversitelerce atamaları gerçekleştirilmelidir.
  • Özetle başta yardımcı doçentlik olmak üzere Öğretim üyelerini unvan almaları için uğraştırmak yerine bilimsel çalışmaları teşvik edilmeli, bıkkınlık verilen uygulamalardan kaçınmalı ve bu durumlar ortadan kaldırılmalıdır.

 

 

          Geçmişte de belirli zamanlarda birikmiş engellemeleri ortadan kaldırmak için yapıldığı gibi BİRİKMİŞ SIKINTILARI GİDERMEK AMACIYLA KANUN DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMASI HALİNDE AŞAĞIDA BELİRTİLEN GEÇİCİ MADDELERİN İLAVE EDİLMESİ YERİNDE OLUR. Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın YÖK Başkanlığı döneminde de benzer uygulamalar yapılmıştı.

 

          Mesela; Üniversitede 3 yıl çalışan ve sanatta belirli noktada bulunanlara kanunla profesörlük unvanı verilmiştir. Akademilerde kalan doktorasız öğretim görevlilerine doktorasız profesörlük unvanı verilmiştir. Yani geçmiş tarihlerde örnekler var ilk defa yapılacak bir şey değildir.

 

          BİR DEFAYA MAHSUS OLMAK ÜZERE: Mağdur edilenlerin mağduriyetlerini gidermek için; yükseköğretim kurumlarında en az beş yıl ve daha fazla öğretim elemanı olarak çalışmış olanların; doktorasını veya sanatta yeterlilik konusunda belirli eser ve çalışma yapmış olmak şartıyla tümüne doçentlik unvanı verilmeli ve bu unvanı almış olanlar, kadro şartı aranmaksızın bulundukları kurumlarında kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte görevine devam etmeleri sağlanmalıdır. BU BAKIMDAN TASARIYA ŞU GEÇİCİ MADDELERİN İLAVESİ YERİNDE OLUR:

 

Geçici Madde 1. Doktora veya tıpta uzmanlık unvanı almış veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olanlardan, bir yükseköğretim kurumunda en az beş yıl çalışmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kadrolarının bulundukları yükseköğretim birimine atanmak üzere doçentlik kadrosuna atanmış olurlar. Bu atamada doçentlik için aranan asgari şartlar dikkate alınmaz.

Geçici Madde 2. Şu anda herhangi bir yükseköğretim kurumunda yardımcı doçentlik kadrosunda en az on yıl çalışmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte, profesörlük kadrosuna atanmış olurlar. Bu kişiler kadro şartı aranmaksızın, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte görev yaptıkları kurumlarında Kanunun yürürlük tarihinden itibaren profesörlük kadrosuna atanırlar. Bu atamada profesörlük için aranan asgari şartlar dikkate alınmaz.

Geçici Madde 3. Bir yükseköğretim kurumunda en az beş yıl öğretim görevlisi veya okutman olarak çalışmış olanlar istedikleri alanlarda sınava tabi tutulmaksızın yüksek lisans, yüksek lisansını bitirmiş olanlar doktora öğrenciliğine, kanunun yürürlük tarihiyle birlikte hak kazanmış olurlar.

Yürürlük:

Madde 1. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 25 ve 26’cı maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Madde 2. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme:

Madde 1. Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

 

ALTERNATİF 3

 

          Sayın Cumhurbaşkanımızın talimat ve emirleri doğrultusunda yardımcı doçentlerin durumu düzeltilmeyecekse özlük hakları düzeltilmelidir. Bunun için önerilerimiz şunlardan ibarettir.

 

2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu (R.G.6/11/1981 Sayı: 17506) 3. maddesi (m) fıkrası Öğretim Üyelerini:” Yükseköğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve yardımcı doçentler” olarak tanımlamıştır. 13 Ekim 1983 tarihli ve 18190 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ise, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda yer alan öğretim elemanları tanımına giren personeli sınıflandırmış, aylıklarını, ek göstergelerini, derece ve ders ücretlerini ve ayrıca sosyal haklarını düzenlemiştir:  Buna göre (2914/ 3. Madde)  ÖĞRETİM ELEMANLARINI:  Öğretim üyeleri (profesörler, doçentler ve yardımcı doçentler), Öğretim görevlileri ve okutmanlar (öğretim görevlileri ile okutmanlar) ve Öğretim yardımcıları (araştırma görevlileri, uzmanlar, çeviriciler ve eğitim-öğretim planlamacıları) olmak üzere üç sınıfa ayırmıştır. Kanuna göre aynı sınıfa mensup Yardımcı doçentler uygulamada ayrımcılığa tabi tutularak mağdur edilmişlerdir. Şöyle ki:

2547 Sayılı Kanun’un 22. Maddesi öğretim üyelerinin (profesör, doçent ve yardımcı doçent) görevlerinde yapacakları çalışmalarda herhangi bir ayırım öngörmemiştir. Bütün öğretim üyelerini aynı görevleri yapmakla görevli kılmıştır. Anayasa Mahkemesi ise (16.7.2010 günlü, E. 2010/29, K 2010/90 sayılı karar) öğretim üyelerini “kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı” olarak nitelendirmiştir.

Böyle olmakla birlikte:

 

1-2914 Sayılı Kanun Ek 2. Maddesi öğretim üyeleri içerisinde Profesör ve doçentlere makam ve görev tazminatı miktarını belirlerken yardımcı doçentler bu haktan mahrum bırakılmışlardır. Böylece haksızlıklara uğratılmış ve Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” (Any.m. 10) ilkesine aykırı bir uygulamaya maruz bırakılmışlardır. Diğer öğretim üyelerinden farklı ve eşitliğe aykırı bir uygulama ile yıllarca mağdur edilmiş ve güvencesiz olarak hak kayıplarına uğratılmışlardır. Anayasa Mahkemesi’nin 09.04.1991, E:1990/36, K:1991/8 sayılı kararında “…Yasa önünde eşitlik ilkesi benzer nitelikte ve durumda olanlar arasında farklı uygulama yapılmamasını amaçlar”. Diyor.   2547 ve 2914 Sayılı Kanunlara göre öğretim üyesi olarak profesör ve doçentlerle benzer nitelik ve durumda olan yardımcı doçentlerin yıllardan beri bu haklardan mahrum bırakılması hukuksuzluğa, haksızlıklara mağduriyetlere yol açmıştır. Yardımcı doçentlere görev ve makam tazminatı verilmesi için 2914 sayılı Kanunun Ek 2. Maddesi değiştirilmelidir.

 

2-Uzun süre konuşulduktan sonra 2014 yılının aralık ayından geçerli olmak üzere Akademisyenler için değişik kademelerde yapılan ve bir türlü adı konulamayan zam bordoya “fazla çalışma ücreti” olarak yansımıştır ve öğretim elemanlarının emekliliğine yansımıyor. Çalıştığı sürece bu ücreti alacak demektir. Adı geçen düzenlemenin başta yardımcı doçent olmak üzere öğretim elemanlarının emekliliğine yansıtılacak derecede yeniden gözden geçirilmelidir.

 

3-Profesör, doçent, yardımcı doçent aynı eğitim derecesine sahiptirler (doktoralıdırlar) ve üçü de Kanuna göre (bkz. 2547/3-m,/22/36’cı maddeler ve 2914/3-A) aynı görevleri yapmakla yükümlüdürler (bu konuda eşittirler). Buna rağmen maaş ve özlük haklarında dengesizlikler söz konusudur; düzeltilmelidir. Ayrıca birinci dereceye gelmiş yardımcı doçent ile üçüncü derecedeki yardımcı doçentin ek göstergesi aynıdır (3600). Bu durumun da göz önüne alınması ve yardımcı doçentlerin ve diğer öğretim elemanlarının özlük hakları düzeltilmeli ve dengeli hale getirilmelidir.

Yardımcı Doçentler, üniversitelerimizin eğitim – öğretim ile bilimsel araştırma yükünün önemli bir bölümünü yüklenmiş bulunmaktadırlar. Ancak maaşları ve ek göstergeleri komik durumda. Hatta üniversitelerde çalışan memurların bir kısmından daha az ücret almakta ve emekli maaşları da daha düşük seviyede bulunmaktadır.

 

SONUÇ OLARAK: Yukarıda arz edilen sebeplere binaen, öğretim üyeleri (Profesör, doçent, yardımcı doçent) arasındaki eşitliğe aykırı uygulamaların giderilmesi için gereğinin yapılmasına; yardımcı doçent unvanlı öğretim üyesi üyelerimizin “görev ve makam tazminatından” yararlandırılmasına; “fazla çalışma ücreti” olarak bordroya yansıtılan son düzenlemenin yeniden gözden geçirilerek emekliliğe yansıtılmasına ve ayrıca öğretim üyeleri arasındaki ayırımcılığa son verilmesine zemin hazırlanacak yasal düzenlemenin/düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.       

 

ALTERNATİF 4

 

36 yıldır doçentlik konusunda sorunlar yaşanıyor. Adaylar merkezi yabancı dil ile boğdurulmuştur. Jüriye denetlenemeyen takdir hakkı verilerek ölçüsüz, sübjektif hareket etmesi sağlanmış ve hak etmedikleri halde bu akademisyenlerin önü tıkanmıştır. Haksızlıklara, eşitsizliklere, mağduriyetlere ve özellikle hak kayıpları yaşamışlardır. Gereksiz engellemelerle özlük haklarına zarar verilmiş ve ayrıca akademik itibarları zedelenmiştir. Öyle ki; keyfilik ve sübjektiflik Kanun ve Yönetmeliğin her alanına hâkim olmuştur.

Mesela gereksiz olmasına rağmen merkezi yabancı dilin öncelikli hale getirilmesi,

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından doçentlik jürilerinin şeffaf olmayan bir yöntemle ve gizli olarak tayin edilmesi;

Sınavların ve değerlendirmelerin sübjektif yapılması,

Jüriye tek taraflı ve denetlenemeyen geniş takdir ve inisiyatif tanınması,

Doçent adayının haklarının korunmaması,

Sınav sisteminin açık ve şeffaf olmaması,

Eser incelemenin ve sözlü sınavların belirsiz, keyfi, sübjektif kriterlere göre yapılması. Böylece:

Yıllarca mağdur olanlar var,

Haksızlıklara uğrayanlar var,

Suiistimal edilenler var,

Kayırılanlar var,

Hak etmediği halde akademik unvan alanlar var,

Hak ettiği halde sübjektif değerlendirmelerle önü kesilenler var,

Akademik ve idari yönünden engellenmek için çeşitli yollarla önü kesilenler var,

          Sınavlarda suiistimaller, yolsuzluklar, kayırmalar, şaibeler vb. var.

Bunun için aşağıda ayrıntı ve gerekçeleriyle belirttiğimiz taleplerimizin yerine getirilmesini arzu ediyoruz.

2547 sayılı Kanun, doçentlik için bir ayırımcılık getirmiştir. 24. Madde, “Doçentlik Sınavı” başlığını taşıyor, diğer öğretim üyeleri için sınav değil, “Yükseltme ve Atama” ön görülmüş iken doçentlik için bu ayırım anlaşılmamıştır. Diğer iki öğretim üyeleri, yani yardımcı doçent ve profesörler üniversitelerince atanıyorlar. Bunlar için doçentlikte olduğu gibi ayrıca unvan sınavları yoktur. 2547 Sayılı Kanun’da, yardımcı doçentler için, kanun ve yönetmelikte belirtilen, yabancı dil sınavı ve üç öğretim üyesinin eserleri hakkındaki görüşleri dikkate alınarak ilgili birimin yönetim kurulu teklifi, rektörün onayı; Profesörlük unvanı için ise, beş kişilik jürinin raporları, üniversite yönetim kurulu ve rektörün onayı ile gerçekleştirilir. 2547 sayılı Kanunun 24. Maddesi, “Doçentlik Sınavı” için önce merkezi yabancı dil sınavından en az 65 almak şartı getirilmiştir. Bundan sonraki aşaması iki kademede gerçekleşmektedir. 1) Jüri tarafından adayın yaptığı bilimsel çalışmaların (eserlerin) incelenmesi, 2) Eser incelemesi olumlu sonuçlanırsa adayın tabi tutulacağı sözlü sınav.

Sistem sorunlarla doludur; Sayın Cumhurbaşkanı dâhil, siyasiler ve Yükseköğretim Kurulu tarafından da sorunlu olduğu bilinmektedir. YÖK tarafından oluşturulan komisyonların hiç birisi bugüne kadar probleme çözüm getirmemiş, sadece “komisyon kurduk inceliyoruz” diyerek sorun ertelenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın “problemi çözün” anlamındaki net tavrına rağmen YÖK, eski tavrını sürdürme niyetindedir; “komisyon kurduk, çözüyoruz efendim”! Diyor. Bu tür oyalamalar 1981’den buyana tam 36 yıldır devam ediyor.

Şu soruların cevabı verilmelidir? Üniversitelerimiz; eğitim için diplomalar ve öğretim elemanlarına (yardımcı doçentlik, profesörlük) unvanlarını verirken neden doçentlik unvanını veremiyor? Özelliği nedir? Daha açıkçası Üniversitelerimiz;

Ön lisans,

Lisans,

Yüksek lisans,

Doktora eğitimini sağlıyor ve eğitim derecesi olan diplomalarını veriyor. Ayrıca;

Yardımcı doçentlik ve profesörlük unvanlarını da Üniversiteler sağlıyor Neden doçentlik unvanını veremiyor. Doçentlik unvanının bizim bilmediğimiz, bugüne kadar öğrenemediğimiz özelliği nedir? Sanki “delinin biri kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış” misali gibi 36 yıldır uğraşılıyor ve kimse çözemiyor. Garip değil midir?

Bu arada, takip edildiği kadarıyla basının bazı kalemleri, özellikle unvanlı profesör olan bazı yazarlar; Amerika’yı örnek göstererek “efendim Amerika’da da yardımcı doçentlik gibi bir unvan var” diyorlar. Açıkça konuşmak gerekirse bunlar statükocudur; YÖK kurulduğu zaman da bazıları söylemediklerini bırakmamışlardı. Bu zihniyete sahip olanların çoğu, bugüne kadar Türkiye’de asla öncü rol oynamamışlardır. Amerika’nın şartları farklıdır, kafa karıştırılmasın. 50 eyaletten oluşan, yaklaşık 4 binin üzerinde üniversitesi bulunan Amerika’da bizdeki gibi “tek tiplik” yoktur. Her eyaletin ve her üniversitenin unvanları, unvan kriterleri kendine göredir. Mesela Amerika’da merkezi yabancı dil veya bilim sınavı, sözlü sınavı var mıdır? Gereksiz polemiklerle zaman kaybedilmemelidir.

 

Başka bir alternatif teklifimiz şudur:

 

Mevcut yardımcı doçentler hiçbir ilan ve müracaata gerek kalmaksızın, yapılacak kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren; en az üç yıl ve daha fazla yardımcı doçent olarak çalışanlar; bulundukları üniversitelerinde kazandıkları aylık dereceleriyle birlikte profesör, üç yıldan az çalışanlar ise doçent unvanına sahip kılınmalı ve yardımcı doçentlik unvanı tamamen kanun ve yönetmeliklerden çıkarılarak kaldırılmalıdır. Dünyanın bütün ülkelerinde ve bizde de diğer eğitim dereceleri ve unvanların üniversiteler tarafından verilmesi gibi, bundan sonra doçentlik unvanını da üniversitelere bırakmalı ve üniversiteler bu atamayı gerçekleştirmelidir.

Böylece doçentlik, doktoradan sonraki ilk akademik unvan olmalı, akademik unvanlar için “Öğretim Üyeliğine Yükseltme ve Atama Kanunu” yapılarak doçentlik ve profesörlük için çağdaş dünyanın kabul ettiği objektif ölçüler getirilmelidir. Yabancı dil sadece ilk girişte, araştırma görevlisi aşamasında yapılmalı ve bir daha da gündeme gelmemelidir. Böylece Yabancı dil gibi uydurma sun’i gerekçelerle ve sübjektif kriterlerle insanların önü kesilmemeli; gereksizliklere, yılgınlık ve bıkkınlığa yol açılmamalıdır.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) veya Üniversitelerarası Kurul (ÜAK)’un doçentlik ve profesörlüğü için belirleyeceği objektif ve yapılabilir asgari kurallarına göre unvanın verilmesini üniversiteler gerçekleştirmelidir. Bunun için 2547 sayılı Kanunun 23, 24, 25 ve 26’cı maddeleri doçentlik ve Profesörlük unvanları için yeniden düzenlenmelidir.

 

Kanun yapılınca şu geçici maddelerin ilavesi yerinde olur:

 

Geçici Madde 1. Şu anda herhangi bir yükseköğretim kurumunda yardımcı doçentlik kadrosunda en az üç yıl çalışmış olanlarla, yardımcı doçent, doçent veya profesörlük kadrosunda herhangi bir yükseköğretim kurumunda en az beş yıl çalıştıktan sonra, kurumlarından istifa etmiş, emekliye ayrılmış veya başka sebeplerle ayrılmış; ayrılıp diğer bir kuruma veya üniversiteye geçmiş olan öğretim üyelerinin (profesör, doçent ve yardımcı doçent), Kanunda belirtilen yaş haddini doldurmamış ve disiplin veya KHK ile ilişiği kesilmemiş olmak şartıyla, istedikleri takdirde ayrıldıkları eski kurumlarına, eski kurumlarına dönmek istemeyenlerin yeni kurumlarında; bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte, profesörlük kadrosuna atanmış olurlar. Eski kurumlarına dönmek isteyen öğretim üyelerinin (profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin), Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içerisinde ayrıldıkları kurumlarına dilekçeyle başvurmaları halinde; kadro şartı aranmaksızın, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte, daha önce görev yaptıkları eski kurumlarında profesörlük kadrosuna atanmış olurlar.

 

Geçici Madde 2. Doktora veya tıpta uzmanlık unvanı almış veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olanlardan, bir yükseköğretim kurumunda en az üç yıl çalışmış olanlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kadrolarının bulundukları yükseköğretim birimine atanmak üzere doçentliğe atanmış olurlar.  Bu atanmada doçentlik için aranan asgari şartlar dikkate alınmaz.

 

Geçici Madde 3.  Bir yükseköğretim kurumunda en az on yıl ve daha fazla öğretim görevlisi veya okutman olarak çalışmış olanlar sınava tabi tutulmaksızın yüksek lisans, yüksek lisansını bitirmiş olanlar doktora öğrenciliğine, kanunun yürürlük tarihiyle birlikte hak kazanmış olurlar. Bunlardan doktorasını tamamlamış olanlar bulundukları üniversitelerinde kadro şartı aranmaksızın, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte doçentliğe atanırlar. Bu atamada doçentlik şartları aranmaz. Bu öğretim elemanlarından (öğretim görevlisi, okutman) herhangi bir sebeple kurumlarından ayrılmış olanlar, Kanunda belirtilen yaş haddini aşmamak, disiplin sebebi veya terör nedeniyle ilişiğinin kesilmemiş olması şartıyla, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içerisinde ayrıldıkları kurumlarına başvurmaları halinde, kazanılmış hak aylık dereceleriyle birlikte öğretim görevlisi olarak atanmış olurlar.

 

Yürürlük:

Madde 1. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun … (23, 24, 25 ve 26’cı) maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

Madde 2. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme:

Madde 1. Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

          Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

 

 

 

Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan

  Türk Eğitim-Sen

İstanbul İl Başkanı

author avatar
M. Hanifi Bostan

İlgili Haberler

Genel
14 Mart 2024
Selfi Çekmenin Fiziki ve Sanal Tehlikeleri: Görünmeyen Riskler

TEHLİKENİN EŞİĞİNDE BİR FOTOĞRAF Selfi Çekmenin Fiziki ve Sanal Tehlikeleri: Görünmeyen Riskler Günümüzde sosyal medyanın ve çevrimiçi platformların popülaritesiyle birlikte selfie çekmek, sadece bir eğlence aracı olmaktan çıkıp adeta bir yaşam tarzı haline geldi. Ancak, bu popüler eğilim sadece güzellik ve özgüvenle dolu pozlarla sınırlı değil; aynı zamanda fiziki ve sanal olarak bir dizi tehlike […]

Dünyadan
07 Mart 2024
Kazancı, “Kerkük’teki Türkmenleri azınlık durumuna düşüren o imzalar”

Kerkük’teki Türkmenlerin Güneşte Eriyen Dondurma Misali Durumuna Düşürülmesinin Altında yatan imzalar. 03.03.2018 tarihli bu yazı,  2018 yılında Irak’ta gerçekleşecek Parlamento seçiminden tam bir ay önceki tarihi teşkil ediyor. Söz konusu yazıda,  dönemin ITC Başkanı Erşat Salihi ve dönemin ITC başkan yardımcısı Hasan Turan’ın (dönemin ITC yönetiminin bilgisi olmadan) katılımıyla Kürt ve Araplardan oluşan “Kerkük Komisyon”, […]

Dünyadan
25 Şubat 2024
Hicran Kazancı, “Bir Ağacı, Sapı O Ağacın Dalından Yapılan Baltayla Keserler”

12 Mayıs 2018 tarihinde, Irak’ta gerçekleşen parlamento seçimine, Kerkük noktasında Erşat Salihi başkanlığındaki Irak Türkmen Cephesi (ITC) Kerkük Türkmen Cephesi Listesi adı altında seçime katıldı. Listedeki 2.aday, ITC yardımcısı Hasan Turan idi. Netice, Kerkük genelinde 1 milletvekili ITC kazandı. Başka bir ifade ile, Kerkük’teki ITC’nin etkisi tamamen kırıldı ve Kerkük üzerindeki inisiyatifi rakip partilere altın […]

Basında Kartal
17 Şubat 2024
Kartal halkının tercihi kim olacak?

Kartal’da adayların seçmeni etkileyecek en önemli projesi hiç kuşkusuz Kentsel Dönüşüm vaadleri olacaktır. Zira adayların seçmeni ikna edebilecek en etkili proje vaadi, barınma konusunda yapılması gerekenler binaların yenilenmesi yani depreme dayanıklı sağlam binalarda yaşama arzusu olacak. Kartal’ın komşu ilçelere oranla imar ve şehirleşme konusunda geri kalması Kartal halkını hem çok üzüyor, hemde bu seferki yerel […]