MENÜ ☰
Esentepe Avrupa Konutları
Kartal Gazetesi » Yazarlar » Tam Gün Yasası, Üniversitelerde Büyük Haksızlıklara Neden Oluyor
M. Hanifi Bostan

Tam Gün Yasası, Üniversitelerde Büyük Haksızlıklara Neden Oluyor



 Kamuoyunda “Tam Gün Yasası” olarak bilinen “Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 30 Ocak 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Yasanın yürürlük tarihini düzenleyen 20.Maddesi; söz konusu yasanın yürürlüğe girmesini üç gruba ayırmaktadır. Buna göre; üniversitelerde çalışan Profesör ve Doçentlere part time yasağı getiren 3. Madde ile döner sermaye ve döner sermayeden yararlanma hükümlerini düzenleyen 5.Maddesi 1 yıl sonra; 209 sayılı “Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme ( Rehabilitasyon ) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun”un 5 inci maddesinin yedinci fıkrası hariç, bazı maddelerinde değişiklik getiren düzenlemeler 6 ay sonra; diğer hükümler ise yayım tarihinde yürürlüğe girer. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Bu yasaya göre, sağlık personeli için 6 ay sonra, diğer öğretim üyeleri için 1 yıl sonra tam gün çalışma zorunluluğu gelmektedir.

            Bu yasa, Türk Kamuoyunda, doktorların kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmanın yanında piyasada, özel hastanelerde, özel polikliniklerde çalışmalarına yasak getiren, ya da özel muayenehane açmalarını engelleyen bir düzenleme olarak bilinmektedir. Şüphesiz bu yasa sağlık alanında çalışan nitelikli ve uzman insanları mağdur etmektedir. Diğer yandan, söz konusu yasayı incelediğimizde, sağlık çalışanlarına yönelik gerek döner sermayeden aldıkları paylar, gerekse maaşlarına yönelik iyileştirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak Tam Gün Yasası Kanununun 3. ve 4. Maddeleri yalnız sağlık çalışanlarını değil; aynı zamanda üniversitelerde çalışan tüm Profesör ve Doçentleri, yani öğretim üyelerini de ilgilendirmektedir. Yani, tam gün yükümlülüğü aynı zamanda hukukçular, iktisatçılar, tarihçiler, mühendisler, teknikerler, veterinerler, biyologlar vs. tüm kısmi statüde çalışma olanağına sahip olanları da bağlamaktadır. Bir yıl sonra yürürlüğe girecek olan bu düzenlemeler, kamuoyuna sadece sağlıkçılara yönelikmiş gibi tanıtılmaktadır ki bu büyük yanılgıdır. Esas mağdur olanlar, sağlıkçı olmayan öğretim üyeleridir.

            Bu yasayla sadece kamu çalışanları değil, onların verdikleri özel hizmetten yararlanan vatandaşlarımız da mağdur olacaktır. Zira bu insanlar, anılan kamu görevlilerinin kamu dışında vereceği hizmetlerden yararlanamayacaklardır.

            İlgili yasa ile sağlık alanında çalışmayan öğretim üyeleri bu yasa ile sağlık alanında çalışanların sahip oldukları haklardan yararlanamamalarına rağmen, aynı kategoriye sokularak aynı yükümlülüklere ve yasaklamalara tabi tutulmuşlardır. Sağlıkçıların döner sermaye ve maşalarındaki iyileştirmeler, diğer öğretim üyeleri için söz konusu olmadığı halde, her iki grup ta tam gün yasasına tabi tutulmuştur. Örneğin bir hukuk profesörü, bürosunu kapatıp üniversitede tam gün çalışmaya başlayacak, ancak döner sermaye ve maaş açısından herhangi bir iyileştirmeden yararlanamayacaktır. İstanbul’un vergi rekortmenlerinden olan birçok Avukat Profesör’e “üniversitede tam gün çalışacaksın” dendiğinde, bu hocaların ne tür bir tercihte bulunacağı pek düşünülmemiş görülmektedir. Hele hele birçok yeni Hukuk Fakülteleri’nin açıldığı bugünlerde hocaların zorunlu bir tercihle karşı karşıya bırakılması doğru değildir.

            Böyle bir durumda bu kişiler muhtemelen büro veya işyerlerinde eşi, çalışanı ve üçüncü şahıslar üzerine devredip, aynı şekilde çalışmaya devam edeceklerdir. Çünkü bu iyileştirme ile birlikte bir tıpçı profesör aylık 10.000–15.000 TL maaş alabilecekken, bir hukukçu, bir iktisatçı, bir veteriner, bir mühendis ya da bir tarihçi profesör 2800–3000 lira almaya devam edeceklerdir. Kanaatimizce bu düzenleme Türkiye’nin tanınmış Hukukçu, İktisatçı, Veteriner, Ziraatçı, Mühendis, Tekniker ve Tarihçilerinin, yani başka bir ifadeyle sağlıkçı olmayanların bir tercih yapmalarına sebebiyet verecektir. Kısacası üniversite hocaları, ya gecekondu mahallesine taşınarak, gururlu bir profesör olmayı ya da üniversiteyi bırakarak piyasa adamı olmayı tercih edeceklerdir. Çünkü bu yasa, sağlıkçılara hem hak hem de yükümlülük getirmekle birlikte, sağlıkçı olmayan öğretim üyelerine yalnızca yükümlülük getirmektedir.

            Söz konusu değişiklik Kanununun 2547 Sayılı Yasaya yönelik yeni düzenlemeleri; hem 2547 sayılı yasanın 5. maddesinin 1. Fıkrasının e bendinin “Yükseköğretimde imkân ve fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler alınır” emredici hükmüne, hem de Anayasanın eşitliği düzenleyen 10. Maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Yeni yasa iki grup öğretim üyesi oluşturmuştur: Birinci gruptakiler döner sermaye benzeri yan ödemeden mahrum bırakılıp tamgün çalışma zorunluluğu getirilenler; ikinci gruptakiler ise hem aylık hem de döner sermaye katkı payları artırılarak tam gün zorunluluğu getirilen öğretim üyeleridir. Bu itibarla bu yasanın herkese aynı imkân ve aynı fırsatı tanıdığını düşünmek mümkün değildir. Sonuç olarak; her iki grup öğretim üyeleri mağdur edilmiş olsa bile, dönerden yararlanamayan öğretim üyeleri, George Orwell’i hatırlatacak şekilde, “eşitler arasında daha az eşit olanlar” konumuna sokulmuştur.

            Hâlihazırda bir siyasi partiye üye olan ve TBMM’de çok yoğun bir mesaiye sahip olan milletvekili bir avukatlık bürosu açıp avukatlık yapabiliyorken; yıllarca ticaret hukuku sahasında uzmanlaşmış ve teorik bilgilerini uygulamayla bütünleştirmesi ve geliştirmesi gereken bir ticaret hukuku profesörü avukatlık yapamamaktadır. Oysa özellikle özel hukuk alanındaki hocaların sahalarında gerçek anlamda uzman olabilmeleri için mutlaka alanlarındaki uygulamayı bilmeleri gerekir. Bu da ancak uygulamanın içinde yer almakla olur. Ayrıca bir tıp hocası tıp fakültesi hastanesinde teorik bilgilerini pratik tecrübe etme imkânına sahipken; bir özel hukuk hocasının teorik bilgilerini pratik tecrübe etme imkânı bu yasa değişikliği ile ortadan kaldırılmaktadır. 

            Türk Eğitim Sen olarak bu haksızlığın ve getirilen çifte standart uygulamanın bir an önce düzeltilmesini istiyoruz. En azından döner sermayesi olmayan fakülte, yüksek okul ve enstitülerde görev yapan öğretim üyelerine ve idari personele; sağlıkçı öğretim üyelerine döner sermaye dışında yapılan yeni maaş artışı kadar ilave maaş artışı yapılması bir zorunluluktur. Bu haksızlığı kabul etmemiz ve sessiz kalmamız beklenemez. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Türk Eğitim-Sen

İstanbul Bölge Başkanı

Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan

📆 18 Şubat 2010 Perşembe 09:29   ·   💬 0 yorum   ·  
Esentepe Avrupa Konutları

KARTAL'DA HAVA

İSTANBUL

BLOG

YENİ SAYI
Kayakla Atlama Olimpiyat Sporcusu Milli Kayakçı Fatih Arda İplikçioğlu’nun kayak takımları kayboldu

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

BAĞLANTILAR