Bugün fırına gittim. Fırının camında A4 boyutunda iki kâğıt var. Kâğıtlardan birinde: “içeri tek tek girip, sosyal mesafeyi koruyun” diğerinde ise: “bizim ve kendi sağlığımız için maske ve eldiven takın” yazıyor.
Bilgisayar becerisiyle yazılan her iki yazı da; dil bilgisi kurallarına göre doğru, sade, basit ve anlaşılır. Afişteki kompozisyon iyi. Afişlerin bantlandığı yer kapı girişi ve göz hizasındaki konumu ile tam yeri. Düşünce ve uygulanma çok güzel.
Tüm dünyayı kasıp kavuran korona virüsü; virüsü taşıyan hastanın, ağzından çıkan tükürük zerrecikleri ile bir başkasına bulaşıyor. Bulaşıyor çünkü virüsün yaşaması için bir insana ihtiyacı var. Hasta her ağzını açtığında; hastanın, ağzından çıkan tükürük zerrecikleri hava akımı ve ısı etkisiyle bir süre davada kalıyor, dolaşıp yere düşüyor. Bu dolaşım sırasında virüs ya doğrudan ya da üzerine düştüğü bir nesne vasıtasıyla vücudumuza girip, bizi hasta ediyor.
Virüsün vücudumuza girdiği yer de vücudun dış dünyaya açılan kapıları olan: Ağız, burun ve gözler. Bunun için: Ağızımızı, burnumuzu ve gözlerimizi bir maske ile kapatıyoruz.
Fırının kapısındaki uyarı afişlerini okuyup, içeri girdiniz. Önünüzde iç mekanı cephe çevre çevreleyen bir şerit var. Kırmızı kalın şeridin amacı fırın çalışanları ile müşteriler arasında bir buçuk – iki metrelik bir aralık oluşturup, bu aralığı sürekli korumak.
Yerler kalebodur, duvarlar yağlı boya, banko adı verilen tezgâh, buzdolabı ve raflar pırıl pırıl. Her an elinde paspas yerleri silen, elinde sabunlu bir bez ve cam sil ile camları temizleyen bir görevli var. Ancak: Ya yerdeki ekmekler?
Ekmek kasası: Dikdörtgen bir prizmaya benziyor. Plastikten yapılan kasanın altı tamamen kapalı, yanları ızgara şeklinde kısmen delikli, kasanın üstü ise tamamen açık.
Kasa içindeki ekmekler; kasanın taban kalınlığı, kasa altındaki tırnak sebebiyle yerden sadece 5 bilemedin 10 santim yukarda ve ayaklarımızın tam dibinde.
65 yaş üstü ve 20 yaş altındaki insanlar için sokağa çıkma yasağı var, insanlar sokağa çıkmıyor. İş yerleri kapalı, çalışanlar sokağa çıkmıyor. Okullar kapalı, öğrenciler okula gitmiyor. Camiler kapalı ( kapısı açık) toplu ibadet yasak, cemaat camiye gitmiyor. Her biri doğru, hiç itirazım yok. Peki ya ekmek kasaları?
Ya tezgâh üstündeki ekmekler? Ekmekler açıkta. Açıktaki her bir ekmek, bir hastadan aldığı virüsü milyonların sofrasına getirmeğe aday. Oldu mu şimdi? Olmadı. Yüzlerce tedbir var ama çok önemli bir detay unutulmuş, atlanmış ya da görülmemiş. Oysa açıktaki her ekmek korona virüsünü bir hastadan yüzlerce eve taşıyacak büyük bir tehlike.
Manavdan aldığımız portakalı, armudu, elmayı yıkayabiliriz. Pazardan aldığımız ıspanağı, karnabaharı, domatesi yıkayabiliriz. Mağazadan aldığınız gömleği, çorabı yıkayabiliriz. Hatta kolonya döker, kaynayan suda dezenfekte edebiliriz. Ancak ekmek yıkanmaz, ekmek dezenfekte edilmez.
Korona virüsünün tüm dünyayı yakıp yıktığı bu günlerde; ekmek derhal poşete konmalı, virüsün ekmek ile tüm evlere girme ihtimali derhal önlenmelidir. Aksi halde alınan tüm tedbirler yarım kalır.
Her türlü tehlikeyi göze alarak bize ekmek üreten fırın sahibi, fırın çalışanları hamurkar, pişirici çırak ve tezgâhtarlarına teşekkürler ediyor, her gün yüzlerce kişi ile karşı karşıya kalan tüm fırın çalışanlarına kolaylıklar diliyorum. Allah yardımcınız, işiniz kolay, sağlığınız yerinde olsun.
Virüs ile mücadele: zaman, mekan, insan ve nesnenin yer aldığı top yekûn bir mücadeledir.
MUSTAFA TELLİ
İlgili Haberler
Kerkük’ün Türk kimliği değiştiriliyor!
Kartal Belediyesi kreşlerinde “Yes To Science” bilimsel eğitim projesi uygulanıyor
AYGAD Basının Problemlerini Gündeme Getirdi
Kayıt Dışı Korsan Çalışan Elektrikçilere Dikkat Edin
Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) Montaj Başvuruları Erişime Açıldı!
Kripto para Bitcoin haftaya yeni rekorlarla başladı