Yeni bir işe başlamak heyecan vericidir ve doğru kararları verirseniz son derece kârlı da olabilir. Ancak her yeni başlangıç aynı zamanda bir risk almayı gerektirir. CB Insights tarafından yapılan bir araştırma, yeni kurulan şirketlerin, yani start-up’ların %90’ından fazlasının uzun vadede başarısız olduğunu göstermektedir. 110’dan fazla start-up’ın katıldığı bu araştırmada, en sık rastlanan başarısızlık nedenleri de belirtilmiştir. Aşağıda, bunları listeleyecek ve her birini kısaca izah edeceğiz.
Hemen tüm yeni girişimler iyi bir başlangıç yapar zira pek çoğu finansman aşamasında büyük miktarlarda nakit sermaye toplamayı başarır. Ancak topladığı parayı doğru kullanan ve fonlama aşamasını sorunsuz şekilde tamamlayan girişimlerin sayısı çok azdır. 2019 yılında “Daqri” adlı bir AR (augmented reality) şirketi 250 milyon dolarlık sermaye toplamayı başardı, ancak şirket kurulduktan neredeyse hemen sonra tüm sermayesi tükendiği için bir prototip bile üretemeden iflas etti. Bu, yeni kurulan girişimlerin %38’ini etkileyen bir sorundur ve ilk toplanan sermaye tükendikten sonra yapılan sermaye artırma girişimleri genellikle başarısız olmaktadır.
İyi bir fikriniz olması, ne yazık ki bu fikir için bir pazar mevcut olduğu anlamına gelmiyor. Yeni kurulan girişimlerin neredeyse %35’i, satmaya çalıştıkları fikirler için gerçek bir pazar olmadığından ötürü iflas etmektedir. Örneğin “Quibi” şirketini daha önce duymuş muydunuz? 1.8 milyar dolarlık bir sermaye sağlamayı başarmıştı ve mobil odaklı bir veri akışı (streaming) hizmeti olmayı planlıyordu. Bu ilk bakışta çok “cool” görünen bir iş fikriydi ancak piyasada buna yönelik hiçbir talep bulunmuyordu. Çünkü yeterince veri akışı hizmeti zaten vardı ve mobil cihazlarda sorunsuz bir şekilde çalışıyorlardı. Bu nedenle, her şeyden önce aklınızdaki fikrin veya ürünün pazardaki bir ihtiyacı karşıladığından emin olun. Örneğin, Adobe Acrobat zaten PDF segmentindeki tüm ihtiyaçları karşıladığından, ona rakip bir uygulama geliştirmeye çalışmak beyhude bir çaba olabilir.
Bazen fikrinizin piyasada bir karşılığı olabilir ancak başka biri sizden daha hızlı hareket edebilir. Bu, start-up’ların %20’sini etkileyen üçüncü büyük problemdir. Piyasada bir boşluk fark ettiyseniz ve bunun için bir proje başlattıysanız, sizinle aynı şeyi yapmaya çalışan en az iki start-up daha olduğundan emin olabilirsiniz. Bu girişimlerden sadece bir tanesi ve en hızlı davrananı ayakta kalabilir. Örneğin, “Mac & Mia” çocuklar için bir dağıtım hizmetiydi, stilistler tarafından seçilen çocuk kıyafetlerini müşterilerin adreslerine gönderiyordu. Ancak bu şirket daha faaliyete geçemeden önce “Stitch Fix” adlı başka bir şirket aynı fikirle bu pazarı tamamen ele geçirmeyi başardı. Mac & Mia, projesini mükemmelleştirmeye çalışırken çok zaman kaybetti, rakibi ise elini çabuk tutarak avantajı elde etti.
“İş modeli” sürekli duyduğunuz, hatta duymaktan sıkıldığınız bir terim olabilir. Ancak bu durum, halen çok basit bir gerçeği ifade ediyor oluşunu ortadan kaldırmaz. İş modelinizin ne olacağına başlangıçta karar veremiyorsanız, projenizi asla tamamlayamazsınız. Çünkü belirli bir odak oluşturmazsanızyapılacak onca şeyin arasında kaybolup gidersiniz. Finansman aşamasına geçmeden önce neyi hedeflediğinizi belirlemeli ve bunu sonradan değiştirmemelisiniz. Aksi halde “start-up” aşamasından asla çıkamazsınız. Bir blockchain müzik girişimi olan JAAK, çok parlak bir fikirdi ve Napster’ın yıllar önce elde ettiği başarıyı tekrarlayabilirdi. Ancak geliştirici şirket neye odaklanacağına ve tam olarak ne yapacağına bir türlü karar veremedi. Proje, 6 yıl boyunca piyasaya çıkamadı ve nihayetinde iflas etti. Bir iş modeli oluştursaydı ve ona sadık kalsaydı, müzik sektöründe yeni bir devrim gerçekleştirebilirdi.
Yeni bir fikirle girmek istediğiniz sektör, yasal değişikliklerden etkilenecek gibi görünüyorsa çok dikkatli hareket etmelisiniz, zira kanunlarda yapılacak basit bir değişiklik bile iflas etmenize neden olabilir. Bu durum en çok finans sektörün için geçerlidir, ancak bazen ulaşım gibi sektörleri bile etkiler. Örneğin, “Bluesmart” markasını ele alalım. Bu start-up, “akıllı bavul” üretmek için kurulmuştu. Ürettiği valizlerde büyük lityum iyon piller vardı ve devasa birer batarya olarak kullanılabiliyorlardı. Böylelikle, çok sık seyahat eden kişiler bir prize ihtiyaç duymadan tüm taşınabilir cihazlarını şarj edebiliyordu. İyi bir fikir olmasına rağmen firma 2018’de iflas etti. Bunun nedeni, havayolu şirketlerinin, lityum iyon pil içeren hiçbir şeyi bagaj bölmesine kabul etmemeye başlamasıydı. Çünkü bu pillerin yangına neden olma ihtimali vardı. Bluesmart valizleri ise devasa pillerden oluşuyordu, dolayısıyla bu yasağı aşmalarının hiçbir yolu yoktu. Havayolu taşımacılığı mevzuatındaki basit bir değişiklik, şirketin iflasına yol açtı. Yasal zorluklar, start-up’ların %18’inin başarısız olmasına neden oluyor.
Dünyanın en iyi iş fikrine sahip olsanız bile doğru fiyatı belirleyemezseniz başarısız olursunuz. Buradaki sorun fiyatın düşük ya da yüksek olması değildir. Örneğin çok lüks bir ürün satıyor olmanız yüksek bir fiyat gerektirebilir. Ancak bu fiyatın uzun vadede uygulanabilir olacağından emin misiniz? Diğer bir deyişle, ürününüzü her zaman yüksek fiyata satabileceğinizi düşünüyor musunuz? Aynı sorun düşük fiyatlı ürünler için de geçerlidir. Fiyatı daima düşük tutabileceğinizden emin misiniz? “Hey Tiger”, birinci sınıf kakaodan elde edilen ürünleri çok yüksek fiyatlarla satan bir girişimdi. Ürünleri rakiplerinden çok daha kaliteliydi ama onları alacak parası olan birini bulamıyorlardı. İflas etmeleri uzun sürmedi.
Çoğu start-up mükemmel bir ekibe sahip olduğunu düşünür. Bu gerçekten de doğru olabilir, ancak ekip üyelerinin projeye ne kadar uygun oldukları ayrıca değerlendirilmelidir. Örneğin “Katerra” 1,5 milyar dolarlık sermaye toplamayı başaran bir girişimdi ve geleceğinin çok parlak olduğu düşünülüyordu. Ancak birkaç yıl içinde iflas etti zira inşaat sektöründe faaliyet göstermesine rağmen şirketin lideri olarak bir teknoloji uzmanı seçilmişti. Bu kişi bir teknoloji sihirbazıydı ve ne kadar yetenekli olduğunu herkes biliyordu, ancak inşaat konusunda deneyimi olmadığı için sorunları analiz edemiyor ve doğru kararlar alamıyordu.
İlgili Haberler