Irak, farklı etnik ve mezhep gruplarından oluşan değişik oluşumların bir arada yaşadığı bir ülkedir. Tipik Ortadoğu ülkesi olan Irak’ta yaşayan farklı etnik-mezheplere mensup olan her bir toplumun kaderi, arkasında olan farklı ülkelerin desteğine bağlıdır.
Tipik Ortadoğu ülkesi demenin de anlamı budur. Örneğin, Iraklı Kürtlerin arkasında ABD ve bazı batılı ülkelerin desteği var, Iraklı Şiilerin arkasında İran bulunmakta, Iraklı Sünni Arapların destekçisi ise, Mısır ve Körfez ülkeleridir. Bahse konu olan ülkelerin verdiği stratejik destekle desteklenen Iraklı oluşumun, ülkesinde elde ettiği güç ile orantılıdır.
Başka bir değişle, Iraklı Kürtlerin Irak’ta yarı-bağımsızlık gibi elde ettikleri kazanımların altında yatan ABD ve bazı batılı ülkelerin verdiği destek yatmaktadır. Iraklı Şii Arapların Bağdat yönetiminde hakim konuma gelmelerin başlıca faktörü, İran’ın desteğidir ve Iraklı Sünni Arapların Irak’ın siyasi muadelesinde belirgin varlık göstermelerinin baş mimarisi Körfez ve Mısır gibi ülkelerdir.
Irak’ın ana üçüncü unsuru olan Türkmenler, yaşadıkları, Musul, Erbil, Kerkük ve Tuzhurmatu gibi ana bölgelerinde azınlığa düşürülmesi yetmemiş gibi, belli aralıklarla davasına sadık, ilkeli, en sert rüzgârda eğilmeyen maddiyette düşkün olmayan tanınmış kişilerin “faili meçhul” suikastlara maruz kalmalarına tanıklık etmeye başladık. 31 Mart 2024 tarihinde, Süleymaniye’nin yönetimi altında olan Kifri İlçesindeki Türkmen Bayat Aşireti Başkanı olan Hüseyin Beyatlı’nın uluslararası siyasi suikast kategorisine geçecek şekilde hedef alınması sonucu hayatını kayıp etti.
Konun üzerinde durulması gereken zaviye, merhumun şehit edilmesinden 4 ay önce “ciddi tehdit altındayım” demesi ve gereken yerlere bildirilmesine rağmen, kendisine koruma ve araç gereç sağlanmamasıdır. Tıpkı, “tehdit olmuşam iki haras/koruma istedim vermediler” demesinden bir kaç ay sonra şehit edilen Ahmet Tahir olayı gibi.
Irak’ın üçüncü unsurunun, tehdit edilmiş aşiret başkanı olan merhum, fotoğrafta olduğu gibi tek başına üzerine serilen battaniyenin altında yatması ve etrafında bir tek silahlı korumanın olmaması, Irak’ta Türkmenlerin düştüğü çaresiz durumu özetliyor.
Peki, Irak Türkmen Cephesi (ITC), Güvenlik Şirketi, Kerkük Savunma Gücü ve Bağdat tarafından Türkmenler adına Erşat Salihi’ye verilen 120 Haşdü-l Şabi gücünün görevi nedir? Söz konusu kurumların denetimi altında toplam 2000’ne yakın, tabii kağıt üzerinde “savaşçının” görevi nedir? Türkmen şahsiyetlerini koruyamıyorlarsa, o zaman varlık sebepleri nedir? Listeyi uzatmaya gerek yok, burada noktalayalım.
Eğer siz Toplum olarak, kurumlarınız başına hiç bir başkanın kendi iradesiyle gelmemelerini ve kendi iradesiyle gitmemelerini sorgulamaksızın razı olursanız, Irak’taki Türkmen mevcudiyetine yönelik tehlikeleri bertaraf edemesiniz. Ayrıca, Türkmen toplumu olarak büyük bedel ödeyerek Kerkük’te kurdukları Türkmeneli Uydu Televizyonun Ankara şubesine medya ile uzaktan yakından ilgisi olmayıp bugüne kadar tek bir röportaj/program takdim edemeyen ve Türkmen halkına yabancı unsur olan Emekli Başçavuş Hanefi Uzunçam’ın genel müdür olmasına razı olup boyun eğerseniz, Irak’ta hiçbir oluşumlardan saygınlık beklemeyin.
İlgili Haberler
Emeklilikte Tarihe Takılanlar Derneği Devlet Bahçeli’yi makamında ziyaret etti
Maltepe’de Cumhuriyet’in 101’inci yılı coşkuyla kutlandı
Cumhuriyet’in 101. Yıl Dönümü Kartal’da Bengü konseriyle Coşkuyla Kutlandı
Kartal Belediyesi’nde Grev Pankartı Asıldı Grev Resmen Başladı
Tuzla’da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları coşkuyla gerçekleştirildi
Kayıp Etmeye Mahkûm Olan Tutarsız Türkmen Politikası