SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kartal Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Türküler Yarıda Kaldı, Lütfü Ortakale Aramızdan Ayrıldı…

Yayınlanma:
ABONE OL

Konuk Yazar, Marmara Üniversitesi YADYO Müdürü Prof. Dr. Halûk Harun DUMAN, TRT Türk Halk Müziği Sanatçısı Erzurumlu Lütfü Ortakale’nin vefatı sonrası bir yazı kaleme aldı.

#image_title

*

 

Türküler Yarıda Kaldı, Lütfü Ortakale Aramızdan Ayrıldı…

 

Gitti gelmez bahar yeli,

Şarkılar yarıda kaldı,

Bütün bahçeler kilitli,

Anahtar tanrıda kaldı…

 

ÜNLÜ ŞAİR Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956), Lütfü Ortakale abimizi tanısaydı her halde bu şiirindeki şarkıları “türküler” olarak değiştirirdi. Onun gidişiyle özellikle Erzurum türküleri bir sevdalısını daha kaybetti. Çocukluk yıllarımdan beri tanıdığım, efendi kişiliğini ve türkülere duyduğu sevgisini yakından bildiğim Lütfü Ortakale abimiz örnek bir insan, bir aile babası olarak yaşadı. Birkaç ay süren hastalıktan sonra 16 Temmuz 2024 tarihinde, sıcak bir İstanbul gününde aramızdan ayrıldı.

 

  1. Dünya Savaşı’nın sıkıntılı yıllarına denk gelen 1941 yılında Erzurum’da doğan Lütfü abi, ilkokuldan sonra devam ettiği eğitimini yarıda bıraktı. Çok küçük yaşta anne ve babasını kaybetmişti. Erzurum Kombinası’nda çalışan amcası Nurettin Bey onu ve kardeşlerini alıp Erzurum’a getirdi. O yıllar yokların, yoklukların, yoksullukların yaşandığı yıllardı. Savaş herkesi olumsuz etkiliyordu. Tanrı’nın bir lütfu olsa gerek Lütfü abi kendine farklı bir yol bulmayı başardı. Oto elekştrikçisinde çalıştı. O yıllarda bir okul görevini üstlenen Erzurum Halk Oyunları ve Türküleri Derneği ve Halk Eğitim Merkezi’ndeki kurslara katıldı. Burada müziğe olan sevgi ve yatkınlığı sayesinde başarılı oldu. 1940-2012 yılları arasında, 70 yılı aşkın Erzurumlu sanat sever gençlere, araştırmacılara, bilim adamlarına önemli katkı sağlayan Erzurum Halk Eğitim Merkezi, günümüzde ne yazık ki yok. 2012 yılında yoz bir zihneyet tafaından yıktırıldı. Zabıta ve polis araçlarına geçici park yeri ve panayır alanına dönüştürüldü. İşte Lütfü abi ve onun kuşağı sanatçıların bu merkezde ve dernekte öğrendikleri onları alıp TRT Erzurum Radyosuna taşıdı. Hayatlarına yön verdi, kültürümüze derinlik ve zenginlik kazandırdı…

#image_title

Lütfü ORTAKALE

(Erzurum 1941-İstanbul 2024)

 

Radyodaki türkler

Rahmetli annem müzik dinlemeyi severdi. Uyanır uyanmaz radyoyu açar ve ne çıkarsa onu dinlerdi. Haberler, yorumlar, şarkılar illâ da türküler. Ben de türküleri çok seviyordum, çünkü söylenenleri anlayabiliyordum. Dağdan, dereden, aşktan, hayattan, insandan bahsediyorlardı. Bazıları hüzünlü, bazıları neşeli türkülerdi. Özellikle Erzurum Halk Müziği Topluluğu’nun konserlerini dinlemeye doyamıyordum. Erzurum türküleri âdeta ruhumu besliyordu. Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mete Çelenk, Necla Çelenk, Gez Mahalleli Lütfü Ortakale ve daha ismini saymadığım sanatçıların söylediği türküleri dinlemek çok büyük bir zevkti.

#image_title

TRT Erzurum Radyosu sanatçıları bir arada.

En arka sıranın ortasındaki yakışıklı rahmetli Lütfü Ortakale.

 

Genellikle bu programlarda şöyle bir akış vardı: Anons yapıldıktan sonra sazlar bir giriş müziği çalar, ardından koro birkaç parça söylerdi. Sonra sıra solistlere gelir, ardından da tekrar koroya geçilirdi. Mahalli sanatçılar daha çok Erzurum türkülerini okurken Yurttan Sesler, Anadolu’nun dört bir yanından, hatta Azerbaycan ve Kerkük’ten türküler okurdu. Ben Azeri ve Kerkük türkülerini de çok sever, ezbere söylemeye çalışırdım.

 

Radyo yayınları benim müzikle ilgilenmeme sebep oldu diyebilirim. Kültürümüzün bu en saf, en yararlı eserlerini seslendirenlere, çalanlara ve radyo aracılığıyla bize ulaştıranlara binlerce teşekkürler. Bizim çağımızın gençleri aralarında Lütfü abinin bulunduğu insanlar sayesinde özünü buldu ve kimliğini kazandı. Bu nedenle türküler, kültürel emperyalizm karşısına dikilen en güçlü kale olarak tarihteki yerini aldı. Camide Arap ve Fars geleneklerini din diye bize yutturan imam ve hocaların, âşıkları, hekâtçıları, türkü ve şarkıcıları sevmemesinin temel sebebi buydu. Onlar halkın her şeyi kendilerinden öğrenmesini ve kendilerini zenginleştirmesini istiyorlardı. Yani konu şimdiki gibi tamamen canlıyı (parayı) görme ve ona ulaşma işiydi.

 

Türkücü Lütfü abinin evi

Lütfü abinin evi Gez Mahallesi Rızabey Sokak’ta Şevket Bozdemir (Arap Şeko) ve Suat Torun’un evlerinin tam ortasındaydı. Yıldızkapanların evlerinin karşısında yer alırdı. Lütfü abi o yıllarda mahallenin medar-ı iftiharlarından biriydi. 1975 yılında TRT sanatçısı olarak başlayan müzik hayatını yıllarca başarıyla devam ettirdi. Ortalarda fazla dolaşmaz, kahveye, oyuna vs. takılmaz, radyoevindeki işiyle uğraşırdı. Erzurum Radyosu o yıllarda halk arasında müthiş etkili bir kitle iletişim merkeziydi. Doğu’dan Sesler veya Erzurum Halk Türküleri Korusu’nun radyodan verdiği konserler geniş kitleler tarafından dinlenirdi. Ben de müziği çok sevdiğim için sürekli radyo dinler, şarkıları, türküleri ezberlerdim. Bugün hafızamda yer eden türkülerin sayısını ben bile bilmiyorum.

 

Henüz ilkokula başlamadığım yıllarda sabah kahvaltıdan sonra dedem elimden tutar, beni değirmenimizin önüne götürürdü. Soğuk havalarda değirmenin yazıhanesinde oturur, dedemin arkadaşlarıyla TRT Erzurum Radyosu’nun haberlerini dinledikten sonra dört gözle Erzurumlu sanatçıların konser saatini beklerdim. Lütfü Ortakale, Mete Çelenk, Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Hulusi Seven, Mehmet Çalmaşır, Zeki Süzergil, Fuat Durular, Remzi Dane, Kubilay Dökmetaş, Sevim Salar, Aysun Gültekin, Şenay Akayran, Necla Çelenk, Tülay Çer, Sebahat Avşar, Yıldız Demirkol, Sema Kaya, Nezihe Hoşcan gibi isimler o yıllarda Erzurum’un popüler sanatçıları arasında yer alıyordu. Suat Işıklı, Fuat Lehimler, Metin Gülebenzer, Cengiz Çelenk, Muammer Özkavcı, İlhami Kanber, Fahri Koçoğlu, Osman Mavioğlu gibi saz sanatçıları da tanınmış insanlardı. Özellikle Raci Alkır ve Suat Işıklı’yla ilgi nükte, latife, yakıştırmaları çok duyardım.

 

Halk adamı

Lütfi abi sakin bir insandı. Bazı sonradan görme türkücüler gibi popüler olmayı ve artistik tavırlar içinde topluma tepeden bakmayı sevmezdi. Tipik bir halk adamıydı ve halkın içinden geliyordu. Oysa onun konumunda olan “Erzurum şehir kültüründen bihaber” bazı kasabalı sanatçılar “Alçak dağları ben yarattım!” havası içinde afra tafra atmayı seviyorlardı. Lütfü abi türkülere tutku derecesinde bağlıydı. Onun bu bağlılığı adeta tutkulu bir idealizme dönüşmüştür. İstanbul’a taşındıktan sonra onunla birkaç kez Maltepe Erzurumlular Vakfı’nda karşılaştım. Kendimi tanıttığımda çok sevindi, büyük bir ilgi gösterdi, boynuma sarıldı ve küçük kardeşiyle karşılaşır gibi heyecanlandı. Benim akordeon çaldığımı ve türküleri sevdiğimi öğrenince korosuna davet etti. Ben de onun yöneticilik yaptığı koroya birkaç kez katıldım. Hatta konserlerine bile çıktım.

 

2012 yılında Marmara TÖMER’de bir şenlik düzenleyecektim. Çok sayıda farklı ülkeden Türkiye’ye gelip okuyan uluslararası öğrenciler katılacaktı. Maltepe Erzurumlular Vakfı’ndan Mustafa Önal ile Lütfü abi de Göztepe Kampüsüne geldiler. Tesadüfen Mehmet Çalmaşır da İstanbul’daydı. O da eşiyle birlikte şenliğe katıldı. Güzel müzikler, dansların ardından sıra halaylara geldi. Mehmet abi halay türküleri söylemekte nazlandı. Ben de fazla üstelemedim. Ancak Lütfü abi sahneye çıktı birlikte güzel halay türküleri çaldık, söyledik. Dünyanın dört bir yanından gelen öğrenciler bizim söylediğimiz türküler eşliğinde halaylara katıldılar. O gün Lütfü abinin yüzündeki mutluluğu hiç unutamıyorum. Yabancı çocukların türküler söylemesi, halaylar çekmesi onun çok ilgisini çekmişti. Bana diliyle değil de kalbiyle çok takdirkâr sözler söyledive teşekkür etti.

 

Sağ olsun Maltepe Erzurumlular Vakfı Başkanı Süha Dengizek ona koro çalışmaları yapma fırsatı tanımıştı. İlginçtir. Bu Vakıf sonraki yıllarda kuruldu ama diğer vakıfların yapamadıklarını yapmayı başardı. Bunda Lütfü abinin inatçı gayreti ve türkülere olan sevgisi önemli rol oynadı. Lütfü abiyi üç kelimeyle tanıtın deseler “Efendiliği, iyi niyeti ve türkü severliği” aklıma gelen ilk sıfatlar olur. Dilerim ki güzel bir saz sanatçısı olan oğlu Gürkan Ortakale babasının bıraktığı bayrağı alır ve daha ilerilere, yükseklere ve yücelere taşır.

 

Elden ele geçen vefasız hayata veda eden Lütfü abiyi tanımak benim için bir onur kaynağı oldu. Onunla aynı şehirden, aynı mahalleden, aynı sokakta yaşamaktan ve onun korosunda kısa süre de olsa bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Onun yaptıklarının genç sanatçılara da örnek olmasını diliyorum.

 

Lütfü abi; güzel insan, yolun açık, mekânın cennet olsun, kabrin nurlarla dolsun. Biz senden çok razıydık ve seni çok seviyorduk. İnan ki seni çok ama çooook özleyeceğiz. En iyisi gelin sözü Lütfü abiye bırakalım aşağıdaki güzel dizlerle ona veda edelim. Ben bu türküyü Maltepe’deki koroda Lütfü abiyle bikaç kez birlikte çalma şerefine ve zevkine vardım. Hayatın ve kaderin cilvesi sonunda Erzurum’dan ayrılmak zorunda kalan herkes, öyle sanıyorum ki bu türküyü Lütfü abiden dinleyince benim gibi çok hüzünleneceklerdir:

 

Erzurum’a Erzurum’a, hasret kaldım ben yurduma,

Gurbet elde biçareyim, o da gidiyor zoruma,

Kalk gidek gardaş Erzurum’a, durmayalım buralarda,

İki gözü iki çeşme anam ağlar oralarda.

*

Erzurum bir güzel şehir, asaletli özel şehir,

Kurban olam tozlu yolan, yazı, kışı güzel şehir,

Kalk gidek gardaş Erzurum’a durmayalım buralarda,

İki gözü iki çeşme anam ağlar oralarda…

 

Not: Lütfü Ortakale ve Erzurum’un 1960-1985 yılları arası için şu kitaplarıma okuyabilirsiniz:

Halûk Harun Duman, Erzurum’un Antika İnsanları ve Erzurum’a Selam Söyle (İstanbul: Duyap yayınları 2024). Yukardaki türküyü Lütfü abinin sesinden şu linkten dinleyebilirsiniz:

(https://www.youtube.com/watch?v=3xaNoWd7crs&ab_channel=muhammeddo%C4%9Fan)

İlgili Haberler