Bismillahir-Rahmanir-Rahim
“İnsan yaşlandıkça imtihan şiddetlenir”.
Mutlaka gitmişizdir ya da yolumuz düşmüştür bakım, huzur evine. Allah eksikliğini göstermesin, Allah düşürmesin elbette. Kartal’da şirin mi şirin özel bir bakım ve huzurevinin kapısından girdim içeri anılar biriktirdim hepsi ailem oldu. Elele vermiş, gönülleri bir olmuş, iki lâle yönetiyor bu şirin yeri.
Berfin Hn ve Banu Hn ve tabiki ailelerin elleri bu elmas yüreklerin üzerinde.
Hepsinin hikayesi bambaşka. Yatırımcının, yöneticinin, çalışanların ve tabiki en değerli olan ve Konak’ta kalan misafirlerinin. Hepsini birden buluşturan Konak’taki bir yumak dolusu sevgi.
Editörlüğünü yapmış olduğum şiir kitabı “Sevgi Ekelim” Değerli Hocam Elbistan’lı Eğitimci Şair&Yazar Hanifi Kara Beyefendi’nin kitabı tüm kitapevlerinde ve İnternet satış noktalarında…
Hayatın içinden dolu dolu yaşanmış anılar, acı, hüzün, sevinç, insan sevdikleri yanında olsun ister, son nefesinde bile ama Rabbim bilir yine de… Bizler sorgu için değil sevgi vermek için varız. Hayattan birşeyler öğrenmek istiyorsan 7 yaş ya da 70’indeki insanlar ile zaman geçirmek güzel. www.edebiyatyolu.com yolun açık olsun. Bu arada geçen haftaki “NAMUSLU BEYGİR” yazımızda, edebiyat dünyası edelerimizden Sami bey’in soyadını eksik yazmışım hemen düzeltelim”SAMİ BİBEROĞUL😁 ARI” olarak, tamam mı Sami ede… Sevgi Ekelim dünyaya geldi…
“Dinimi seviyorum ve sevmeye mecburum. Kendimin, aile ve memleketimin, vatan, millet ve gençliğimizin ebedi saadetinin de, dine olan saygı ve bağlılığın derecesi nisbetinde olacağı kanaatindeyim”.
Ve Konak’tan anılardan bir demet gül lâle…
Televizyon izlemekten, bulmaca çözmekten, oyunlardan, sohbetlerden, yemek sonrası ilaç içmekten, tavla oynamaktan, yapmak zorunda kaldığım egzersizlerden, tanımadığım insanlardan sıkılıyorum. Özlüyorum, uzak kaldığım sevdiklerimi, evimi, tatlısıyla acısıyla geçirdiğim o güzel günleri. Özlüyorum, aklımın gel gitlerinde, kaybettiğim unuttuğum herşeyi. İlginç birşeyler olmalı, izlemeye doyamacağım, içinde renkli renkli dünyaları, bitmek bilmeyen umutları, yaşama sevinci, coşkusu neşesi olan, ordan oraya yüzerken, maceraya atılan bir yemin peşindeki, ekmek kavgasını, dostluğu, mücadeleyi, hayatta kalma savaşını, keşfedeceğim yeni bir dünya, akvaryum içinde, bir damlacık suyun içinde konaklayan sakinleri. Rabbim üzerlerine giydirmiş bayram çocukları gibi elbiselerini, biraz ciklet biraz da lepistes aranıyorken…
“Unutma yoktur, Cenab-ı Allah’a yönelmekte emeksiz zengin olan gayret sizsiniz”!!!
Takılmış kalmış, kızdığı ve kırıldığı yerde, akıl bir gelip bir gitse de, deli gönül içlendikçe, dilinde dua Allah “Leylim ley, Leylim ley” Ve kızlarım, ve bir parça beddua, kıyamaz ki devam etsin. Sevgiyle dua ile örter, izi dudaklarında. Hiç beklemediğiniz, ummadığınız bir anda karışan radyo frekansları, parazit çok olsa da Rabbim tarafından söyletilen size özel iletilen mesajlar. Anlamayı, dinlenmeyi, değer görmeyi bekleyen, eğlenmeyi seven, yalnız kaldığında nefes arayan, canı sıkıldığında bağıran, yanında mutlaka olmalı sohbet eden birileri, peki bu mümkün mü?
Bütün gün otur, ye iç yat kalk, dizler tutmaz ki dolaşsın etrafta, tekerlekli sandalye kızsada dost olmuş ona. Bir tesbih ne de yakışır bu ele. Bu minik hediye kızlarından gelse ve bir kuş gidip bunu onlara söylese… Beddualar tersine dönüp, kalbine huzur girse ve hiç gitmese…
Hastalar risalesi okuyalım…
Uzun zamandır ağrıyor bacaklarım. Özledim deniz kıyısındaki sıcacık kumları, bacak bacak üstüne atıp şezlongta uzanmayı. Hayal ediyorum penceremden mavinin ötesini ufukta görünen gemileri, günlerdir hareket etmiyorum, ıhlamur kokulu sokakta, pencerelerinden sakız sardunyaları sarkan arnavut kaldırımlı taşlarda yürümeyeli çok uzun zaman oldu. Sıkıldı canım iyice, sanki köşeye atılmış, eski bir eşya gibiyim bu aralar, eskiden öyle miydi, ne çok gezerdik ne çok eğlenirdik, her gittiğin yere beni de götürürdün. Nerden geldi ki bu tekerlekli sandalye, seni aldı benden kaldım bir başıma. Uzun, diz kapağımı geçen kahve renkli çorabım. Siyah bağcıklı ayakkabım. Dolabın güneş görmeyen bir köşesinde duran takmabacak…
“Şehveti uyandıran, tahrik edip tetikleyen ve bizi belirsiz hayallere esir eden ve tembelliğe teşvik eden türdeki kitapları okumamalıyız. Bunlardan kaçınmalıyız. İslâm’da cinsel hayat nasıl? Kur’anî ve imanî hakikatlarla, bize saadet anahtarları kazandıracak eserleri okumalıyız”.
Bir deniz kızı uzanmış boylu boyunca, elmacık kemiklerine güneş vurdukça bembeyaz pul pul nur doluyor teni, bedeni dünyada ruhu öteki alemde doğmayı bekleyen bebek gibi tarıyorum saçlarını acıtmadan hissetsede beni açmıyor gözlerini teslim alınmayı bekleyen hediye paketi misali… Bir şiir mırıldanacağım kulağına hadi aç gözlerini..Heyecanla girmiştim odana Meleğim günaydın. Melek yüzlüm diye seslenmiştim. Gözlerini zorda olsa açmış ve elini kaldırmıştın. Anlayamadım ki veda ettiğini yakıştıramadım ki sana gitmeyi. Kim ne derse desin, hayata tutunacaksın diye ümit etmiştim hep ölümünden sonra düşündüm seninle geçirdiğim son anları. Son hayallerimizi, belki bir yabancıydım senin için belki yatağının başına koyulan fotoğraftaki kızın ve torunun olmalıydı, yanıbaşında keşke onlar olsaydı son anlarında, sevenlerinin kollarında, veda etmek dünyaya, seni neden terk ettiler buraya, o zaten ayrı bir mesele, kendisi yanında olmadıktan sonra sahte bir fotoğrafın sahte sevginin ne anlamı var, dönüp kaç kere bakabildin ki arkanda yatağının başında duran fotoğrafa. Senin yanında olduğunu bu sahte fotoğrafla hissettirebildiler mi sana, keşke benim seninle kurduğum hayalleri sevenlerinin dilinden duyabilseydin, keşke onlar ile paylaşabilseydin son anları son nefesini. Ne güzel bir elbise giydirmiştim. Bembeyaz ve üstünde gelincik çiçekleri ile bezeli ve gelincik tarlasında fotoğraflarını çekmiştim hayallerimizde. Sonra deniz kenarında ayaklarımız deniz suyunda kahvaltı yapmıştık. Dağlarda, kırlarda çiçekler toplamıştık sana seninle kurduğumuz son hayallerde. Sonra düşündüm Melek yüzlüm. Sen gittikten sonra uzun uzun seninle geçirdiğim son dakikaları. Odana ilk girdiğimde nefes alamamıştım, ölecek gibi olmuştum. Ne kadar havasız burası demiştim, pencere açık olsa da hava çok sıcaktı zaten odanda daha sıcak. Bilemedim Meleğim ölümün ağır kokusunun her tarafa sineceğini bu kadar ağır olacağını bilemedim, anlamadım meleğim sen gittikten sonra anladım herşeyi. Sonra kısa bir süreliğine ayrılmıştım yanından tekrar geldiğimde odan serinlemişti oksijen tüpü takılıydı. Oh be dedim dünya varmış, rahatlamış ve uykuya dalmıştın yine. İçim rahatlamıştı sen rahatlayınca yanından ayrıldıktan bir saat saat sonra öldü dediler. Geldim Meleğim yanıbaşına baktım baktım uzun uzun sana. Üzerinde gelincik çiçekli elbise çok yakışmıştı sana, Güle güle Meleğim güle güle… Fotoğraftaki kızın ve torununa senden kalan son hatıra kamerada görünmeyen hayallerimiz ve son nefesin…
Fena Huy: Fena huylar, ağız kokusuna benzer. Sahibi duymaz, yanındakiler duyar, nefret eder. İmanlarımızı kurtarmak, ahiretimizi kurtarmak için okumalıyız.
Nedir bu hırçınlığın nedir kederin benliğini kaplamış karanlık olumsuz düşüncelerin. Ne zaman yaklaşmak istesem yanına kırmak, incitmek için bekliyor, dilinin ucunda kaba sözlerin bulurum bir yolunu zor olsa da girerim kalbinden içeri. Allah’ın izniyle öğrenirim sana nasıl yardım edeceğimi gördüm ilk geldiğin gün ki resimlerini bir deri bir kemik. Varlık denizinde yokluğa kulaç atmak için çırpınmak şimdi bakıyorum da çok iyi gelmiş yaramış burası sana. Bir de dilin ah bir de dilin bir tatlı olsa…Aslında kıskanmışsın sana hitap etmediğim tatlı sözlerimi ne yapayım anca geldi sıra sana sabırla bekleyip kimseyi kırmadan biraz dursana itiraf ettim içimde sakladığım gerçeği sana ne kadar da mutlu oldun, gurur duydun, beklediğin tatlı sözlerimi, aklına yaz ve unutma hatırla.. “Buradaki en bakımlı en yakışıklı sizsiniz beyefendi” diyen ben…Allah razı olsun diyen sen…İşte bu kadar kurduk seninle bir sevgi köprüsü sonunda…Ümmet-i Muhammed’iz sevgi, saygı hoşgörüye merhaba…
Çok Konuşmak: İnsan küpe benzer. Ne kadar boş ise, sesi o kadar çok çıkar.
Yüzün gözün yumuk yumuk ellerin kıvrım kıvrım kirpiklerin bembeyaz tenin dalga dalga saçların Rabbim özenmiş yaratmış bu güzelliği. Her türlü özrüne rağmen bilerek getirmişler seni dünyaya. Rabbime karşı gelmemiş isyan etmemiş, boyun eğmiş annen baban. Allah razı olsun onlardan Bebeğim…Seni dünyaya getirmemek en büyük cinayet. Herkesin bir sınavı var bu yalan dünyada. Nasıl heyecanlandım seni görmek için annen baban seni severken incitmemek, krmamak için ne büyük sınavlar verdi kimbilir? Akıl şuur bilinç yok lakin var kocaman bir yüreğin cennetimin çocuğu duyunca sesim nasıl da çırpınıyor atıyor kalbin omuzların kalkıyor, boğazındaki hortum sanki çıkacak saplandığı yerden dur bebeğim ne olur dur kırılacak o camdan kalbin…Nasıl hesap veririm Rabbime. Ne derim annene babana. Nasıl duydun sesimi. Nasıl heyecanlandın bu kadar. Nasıl anladın sevildiğini, kaybederim diye korkarım bir daha sevemem, cennetimin çocuğu çıkıyorum bebeğim gidiyorum küçücüğüm yoksa kırılacak kırılacak camdan kalbin…
“Dindarlara gerici diyenlere, kendi ayinelerine bakarak gördüklerini söylüyorlar. Asıl gerici kendileridir”.
Lütfen ilgilenenlerin mesaj atmasını rica ederim.
Şimdiden tüm İslam âlemine hayırlı cumalar olsun İnşa’Allah… Sevgi Ekelim…
Lütfiye Çanacık
lutfiyecanacik598@gmail.com
İlgili Haberler
Kerkük’ün Türk kimliği değiştiriliyor!
Kartal Belediyesi kreşlerinde “Yes To Science” bilimsel eğitim projesi uygulanıyor
AYGAD Basının Problemlerini Gündeme Getirdi
Kayıt Dışı Korsan Çalışan Elektrikçilere Dikkat Edin
Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) Montaj Başvuruları Erişime Açıldı!
Kripto para Bitcoin haftaya yeni rekorlarla başladı