SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kartal Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Kartallı Hasan’a Mektup…

Yayınlanma:
ABONE OL
Kartallı Hasan’a Mektup…

Merhaba Hasan nasılsın?

İyi misin? İyi olmanı ulu Tanrıdan dileriz. Bizler soracak olursan çok şükür iyiyiz. Yalnız düşüncemiz sizlersiniz….

Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokul Müdürü Pro. Dr. Haluk Harun Duman, “Kartallı Hasan’a Mektup” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı;

50 yıl önce birisine mektup yazdığınızda buna benzer satırlarla kısa bir giriş yapar, ardından meramınızı anlatırdınız. Benim bir başkasına mektup yazmamın üzerinden sanırın rahat rahat bir 30 yıl geçmiştir. Malum teknoloji mektubun pabucunu dama atalı çok oldu. E mailler, cep telefonları whatsapplar vs. derken mektup unutuldu gitti.. Ancak biraz nostalji olsun diye ben bu mehtubu bizim üniversitenin hizmetlilerinden Hasan Göl’e bir mektup yazayım dedim.. Büyük ozan Abdurrahim Karakoç (1932-2012) “Mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a ha sana” diye başladığı şiirinde şöyle der.

Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,

Harçlık marçlık gönderemem bu sıra

Hele mektup için bakma kusura,

Pul parası kesemizi deldi de…

40 yıldır çalıştığım Marmara Üniversitesi’nin Göztepe Kampüsü’nde ne zaman hizmetli Hasan GÖL’ü görsem ona: “Hasan, var mı sana mektup yazan?” diye takılır, halini hatırını sorarım. O da gayet saf bir şekilde “Yok hocam mektup falan yazan kimsem yok!” diye yanıtlar benim sorumu. Düşündüm, şu Hasan’a bir mektup yazıp hem halini hatırını sorayım hem de yaptıkları için teşekkür edeyim dedim. Belki bir hatıra olarak saklar ve mutlu olur.

Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi Hasan Göl iki adam cesametinde bir adam. 1976 yılında Tokat’ta doğmuş. Yaklaşık 120 kg’lık bir vücudu her sabah ayakları taşımak zorunda kalıyor. Tanrı bilir dizleri bu duruma isyan ediyordur. Beline göre kemer bulunmadığı için iple bağlıyor. Hani bir türküde:

İnsan kısım kısım, yer damar damar,

Saçların lamelif gözlerin kamer,

Olayım beline bir ince kemer,

Yakışır beline sar beni beni

diyor ya. Ozanın söylediği o bel ile Hasan’ın beli arasında Çin setti kadar fark var. Bereket Tanrıçası Kibele’nin erkek versiyonu gibi etrafta dolanıyor.

Hasan beni ne zaman görse saygıda kusur etmiyor. Çünkü onun gözünde Müdür, Rektörden, Dekandan daha önemli. Rektör, dekan kavramları onda bir çağrışım yapmasa da  “Müdür” deyince akan sular duruyor. Beni görünce önce asker selamı veriyor, ardından temizlediği yerleri gösterip “Bakın müdürüm güzel olmuş mu? İyi temizlemiş miyim?” diye sorup yaptığı işleri gösteriyor.

Hasan’ın görevi İTBF ve FEN fakültelerinin önünü temizlemek, çöplerini atmak. Sabah erkenden gelip eline aldığı süpürgeyle sesiz sedasız işini yapıyor. Ne art niyet, ne hinlik, ne hainlik düşünüyor. Çünkü onları düşünecek kadar nöron kopleksine sahip değil. Süpürgesiyle aşk yaşar gibi bir hali, bağlılığı ve tutkusu var. Onu eline alınca mutlu olduğu her halinden belli. Adam iyi niyetli. Her şeyden önce gülüşü güzel. Çok konuşmuyor, sadece işini yapıyor bazen de “odam” dediği küçük, nemli bir yerde dinlenmeye geçiyor.

Bu dünya alem pay ve taksim edilirken kimine saray, kimine köşk, kimine yalı, kimine gece kondu, kimine de dağ başı düşerken Hasan’ın nasibine İTBF’nin bodrum katında bir merdiven altı düşmüş. Nasip meleği Mikail, yani Micahel (Maykıl) her halde Hasan’ı es geçmiş. Duvarları nemden dolayı kabarmış. Oraya attığı bir iki sandalye, eski bir su sebili, bir radyo vs. ile kendine bir sığınak yapmış. Evden getirdiği salatasını burada yiyor. Merdiven altına geçip dinlenmeye çekilince bazen misafir de kabul ediyor. Gelenlere “Buyurun bir kahvemi için” diye teklifte bulunacak kadar da kibar ve cömert. Ancak onu tanıyanlar arasında ailesinin varlıklı olduğunu söyleyenler de yok değil.  Kartal/Soğanlık taraflarındaki Gümüşpınar’da oturan Hasan’ın bir de kızı varmış. Babasının vefatından sonra 2002 yılında başladığı hizmetli işini severek devam ettiriyor.

Hasta bir Galatasaray’lı olan dünyadaki tek derdi takımını şampiyon olması. Her hafta gelip Fakülte Sekreteri sevgili kardeşim Murat Balkan’a takım hakkında sorular soruyor. Galataray’ın yenmesi, tur atmalaması, şampiyon olup olmaması onun en büyük takıntısı. Bazı şeyleri asla unutmuyor. Yıllar önce sayın Dekan Prof. Dr. Sebahat Deniz, “Hafta sonu çalışanlarla bir piknik yapalım” demesini sıksık hatırlıyor. Murat beye pikniğin tarihini, yerini, saatini, nasıl gidileceğini sorup duruyor. Hatta annemi, eşimi ve kızımı da pikniğe getirebilir miyim diye merak ediyor. Tanrıbilir piknik yapılsa da köfteleri birer ikişe mideye götürsem diye günleri sayıyor. Hatta bu düşünceyle gözlerine uyku girmiyor. Bakalım ki dekan hanım beklenen pikniği ne zaman yapacak ve Hasan rahat rahat uyuyacak.

Hasan dünyadaki 8,5 milyar, ülkemizdeki 85 milyon insandan biri. İri vücuduna rağmen dikkat çekmemeyi başaran bir insan. Hani, “Görevini en iyi yapan, vatanını en çok sevendir” diye klişe bir söz vardır. Ben şahsen Hasan’ın görevini en iyi şekilde yaptığına inanıyorum. Onu azmi, sevecenliği, işine sahip çıkması nedeniyle kutluyorum. Bedesel olarak biraz fazlalığı olsa bile kalbi öyle tahmin ediyorum ki tam ayarında. Varlığı ve yokluğu göze batmayan kendi halinde bir deniz fenerine benziyor. Ancak ışığı olmaya, sürekli dalgaları seyreden ve kendi dünyasında yaşayan bir fener.

Hasan gibi çevremizde çok sayıda insan olduğunu düşünüyorum. Varlıkları ve yoklukları belli olmayan insanlar bunlar. Alacakaranlığın sessiz simaları. Alçak dağları ben yarattım, yüksek dağları da yaratacağım diyenlerin tam zıttı kişiliğe sahipler. Kibirlenmenin zirvelerinde gezen, her gün televiyonlarda ahkam kesen, siyasi entrikalar yapan, ülkeyi babalarının tarlası görenlerdense dünya Hasan gibi devlerin omuzlarında yükseliyor. Tarladaki çiftçi, hayvanları otlatan çoban, sokakları temizleyen çöpçüler, kağıt toplayıcılar, küçük esnaf, ay sonunu nasıl getireceğim diye karakara düşünen işçi, memur, öğrenciler Hasan’la aynı familyadan. Yalnız Hasan’ı onlardan ayıran bir fark var. Sanki zanaks içmiş gibi Hasan’ın kafası her zaman iyi. Kötülerle karşılaşsa bile kötülük düşünmüyor. Bazıları onu kandırıp kazandığı üçbeş kuruşa tenezzül ederken o dünyayı toz pembe görüyor. Hasan’a yazdığım bu mektubu daha da uzatabilirim. Ancak, Karakoç varken sözü ona bırakmak en güzeli olacak. Bahçe temizliği ve çöplerle uğraşan Hasan’a üstad şöyle diyor:

Kök saldı bahçede ayrık otları,

Yemler pay edildi, sattık atları.

Biz kovalım derken baştan bitleri,

Sülükler yapıştı, kulunca Hasan…

 

Bak Hasan,işte bugün de geçti,

Susayan gönüller pınardan içti,

Bütün bu güzeller seni mi seçti?

Vargit Hasan, var git kendi yoluna

Kartallı Hasan Göl her gün zevkle çalıştığı süpürgesiyle…

İlgili Haberler